Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

30 Ekim 2016 Pazar

Günün filmi: A Bridge Too Far (1977)

Bu pazar sabahının filmi, tam bir klasik: "A Bridge Too Far" (Her ne kadar, dilimize, "En uzak köprü" olarak tercüme edilmişse de, aslında "Ulaşılamayacak kadar uzak bir köprü" anlamında söylenmiştir. Filmin ismi, İngiliz General Frederick Browning’in operasyonun ayrıntılarını öğrendiğinde, İngiliz Mareşal Bernard Montgomery’ye yaptığı “Galiba bir köprü fazla hesaplanmış” yorumuna dayanır. Diğer bir deyişle, General Browning bir köprünün bile alınamaması halinde, tüm planın başarısız olacağını söyler. Ve haklı çıkar!)

Yazarı, Cornelius Ryan olan ve aynı ismi taşıyan kitaptan uyarlanan 1977 yapımı filmin yönetmeni Richard Attenborough’dur. O dönemin birçok ünlü aktörü rol almıştır.
Dirk Bogarde, James Caan, Michael Caine, Sean Connery, Denholm Elliott, Elliott Gould, Edward Fox, Gene Hackman, Anthony Hopkins, Jeremy Kemp, Laurence Olivier, Robert Redford, Liv Ullmann, Maximilian Schell, Hardy Krüger ve Ryan O'Neal.

Konusu, savaş tarihine ve özellikle 2. Dünya Savaşı'na ilgi duyan herkesin, az çok bildiği Market Garden Operasyonunu anlatır. Operasyonda, Müttefik kuvvetlerin amacı Alman cephe hatlarını yararak, 6 adet köprüyü ele geçirmek ve işgal altındaki Hollanda üzerinden Ren Nehrini geçerek, Nazi Almanya'sına girmektir.

Eylül 1944’de Müttefik kuvvetlerin ilerleyişi neredeyse durma noktasına gelir. Bu durumun temel nedenlerinden birisi, ikmal hatlarının çok uzamasıdır. Kış yaklaşmıştır ve aşılması gereken önemli bir doğal engel olarak, Ren nehri, durmaktadır. Almanya'nın ekonomik can damarının önündeki bu son savunma hattının, Almanlar tarafından canla başla savunulacağını düşünen, generallerin, olası kayıplardan dolayı, uykuları kaçmaktadır. Montgomery, savaş gücü yüksek Alman birliklerinin, Ren nehrinin doğusunda mevzileneceğini, halbuki hala Alman işgali altında ki, Hollanda'da operasyon sırasında sadece Hitler gençliği ve yaşlı milislerle karşılaşacaklarını düşünmektedir. Bundan dolayı, böyle bir plan yapmıştır.

Müttefik Kuvvetler Başkomutanı Dwight Eisenhower'a, ABD Generali George Patton ve İngiliz Feldmareşal Bernard Montgomery, savaşı erkenden bitirmek için, birbirinden tamamen farklı 2 plan sunar. Eisenhower'ın tercih yapmasında, üst düzey politik baskı büyük bir rol oynar ve Montgomery’nin önerdiği, "Market Garden Operasyonu"'nu seçer.

Plana göre, 35.000 paraşütçü, İngiltere’de ki hava üslerinden kalkarak, işgal altındaki Hollanda’ya, cephenin 150 km gerisine indirilecektir. Savaş tarihinde ki en kapsamlı hava indirme operasyonunun amacı, Hollanda'da ki nehirler üzerindeki köprüleri ele geçirerek, aynı zamanda, güneyden saldırıya geçen, Müttefik birlikleri gelene kadar savunarak, Arnhem kentini almaktır. Bu çok önemli liman ele geçirildikten sonra, buradan hareketle, limana indirilen yeni birlikler ve lojistik destekle, Almanya’nın içlerine girmenin daha kolay olacağı planlanmıştır. Ruslardan önce, Berlin'e varmak veya en azından, Alman topraklarının büyük bir kısmını ele geçirmek mümkün olacaktır. 



Filmin çekimi, 1976 yılının Eylül ayında yapılır. 1000 kadar paraşütçü ve çok sayıda eski tip Dakota uçağı kullanılar. A.B.D.'nde yeteri kadar, uçak bulunamayınca, Cibuti, Danimarka ve Finlandiya gibi ülkelerden satın alınır. Arnhem Köprüsü ile ilgili sahnelerin , orijinal köprü civarında ki yerleşim yoğunluğu, çekime izin vermediğinden, Hollanda'nın Deventer kentinde çekilir. Nijmegen Köprüsüne saldırı sahnesinin çekilmesi “1 milyon dolar değerinde 1 saatlik çekim” diye adlandırılmıştır, çünkü gerçek hayatta köprüdeki yoğun trafik sebebiyle yerel yönetimden sadece 3 Ekim 1976 sabahı 8 ile 9 arasında izin alınabilmiştir. Sahneyi bir saat içinde çekemezlerse hem oyunculara fazla mesai ücreti verilecek, hem de köprüyü tekrar kiralamak için bir milyon dolar daha verilecektir. Bu yüzden yönetmen Attenborough ölü taklidi yapan oyunculardan, çekim bitene kadar, gözlerini bile açmamalarını istemiştir.

Oyuncular, temel askeri eğitime tabi tutup çekimler sırasında aynı koğuşlarda kalmışlardır.  Özellikle teçhizat ve üniformalar, tarihsel orijinalliğe ayrıntısına kadar uymaktadır. Birliklerin simgeleri, silahların modelleri bile göz önüne alınmıştır. Filmde kullanılan Müttefik tanklarında sadece 3 tanesi orijinal olup, diğerleri, arabaların etrafına monte edilmiş mukavvalardır. (Rommel sağolsun!) O tarihlerde, orijinal Alman tankı bulunamamış, onların yerine Leopard I'ler modifiye edilmişlerdir.

Filmin müziği, başlı başına bir klasiktir:

"a bridge too far" müziği:

Her zaman ki gibi, flmin IMDB sayfası:

En uzak köprü:

2 saat 55 dakikalık film, zamanın nasıl geçtiği anlamadan bitiyor, kaçırmayın.

29 Ekim 2016 Cumartesi

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!

Atatürk'ün önderliğinde, TBMM’nin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi anısına...


23 Ekim 2016 Pazar

Günün filmi: USS İndianapolis / Men of Courage / 2016

Bugün tanıtacağım film, vizyona yeni girdi sayılır.

İsmi, "USS İndianapolis / Men of Courage" ({United States Ship: Amerika Birleşik [Devletleri] Gemisi)} İndianapolis / Cesur Adamlar) 

Filmin senaryosu, 2. Dünya Savaşı'nda, Pasifik cephesinde geçen gerçek bir trajediye dayanıyor. USS Indianapolis, ABD Deniz Kuvvetlerine ait Portland sınıfı savaş gemisiydi. Kuzey Mariana Adalarında yer alan Tinian'daki ABD Hava Üssüne Japonyaya atılan ilk atom bombasının kritik parçalarını teslim etmekle görevlendirilir. Bu sınıfa dahil olan gemiler, özellikle denizaltı saldırılarından korunmak için, eskortsuz göreve gönderilmezken, "çok gizli" niteliği taşıyan bu görevi tek başına gerçekleştirmek zorundadır.



Dönüş yolunda bir Japon denizaltısı tarafından 2 torpido ile batırılır. 1.196 kişilik mürettebattan 300 tanesi, 12 dakika içerisinde batan gemi ile birlikte sulara gömüldü. 
Saldırıdan kurtulan 896 denizci, sürekli  köpekbalığı  saldırısı altında 5 gün boyunca, kurtarılmayı bekledi. Görevinin çok gizli olması nedeni ile seyir bilgileri hiçbir üsse bildirilmediğinden, kurtarma bu kadar gecikir. Sonuçta, 316 denizci hayatta kaldı.
2. Dünya Savaşı'nda ve tüm tarihi boyunca, ABD Donanmasının bugüne kadar en büyük kaybı olarak kayıtlara geçen, bu olayı anlatan film, yarı belgesel nitelikte.

Başrollerinde, Nicholas Cage ve Tom Sizemore'un oynadığı filmde, aslında, bir çok karakter olayların gelişiminde ön plana çıkıyor. 2016 yapımı, 128 dakikalık film, yeni vizyona girdi. Savaş sahnelerinden çok, savaş esnasında askerlere odaklanan bir yapım olarak, özellikle yarı/belgesel yapımları sevenlere tavsiye ederim. Türkçe altyazılı olarak, İnternette bulmak mümkün.

Daha fazla bilgi almak isteyenler için IMDB sayfası:

USS İndianapolis

Not: Filmin bir kaç sahnesinde, Japonların az bilinen "Kaiten" intihar torpidolarına değinilmiş.


20 Ekim 2016 Perşembe

Günün kitabı: Osmanlı Gayrinizami Harb doktrini / Yüzbaşı Ömer Fevzi bey

Bugünkü kitap paylaşımımız, yazar Erhan Çifçi'den bir alıntı:

Sanırım bu yıl yayımlanan Askerî Tarih kitapları içerisinde en önemlilerinden biri, konjonktür/içerik açısından değerlendirecek olursak belki de en önemlisi önümüzdeki hafta içerisinde piyasada olacak. Yaklaşık 110 yıl önce Türk/Osmanlı ordusunun kendisine has, doktrinize edilmiş bir gayrinizami harp uygulaması olduğunu bu kitap vesilesiyle görüyoruz.
Bu anlamda TSK’nın gayrinizami harp yöntemlerini ABD’den öğrendiğine dair gelişen algı da büyük ölçüde yıkılmış oluyor. Zira İngiliz ordusunun (Charles E. Callwell – British Small Wars Manual) 1896’da yayımladığı talimnameden sonra gayrinizami harp alanında ikinci talimnamenin 1909’da Türk/Osmanlı ordusu tarafından yayımlandığına şahit oluyoruz. Öte yandan kitabın taslak metinlerini okurken hayrete düştüğümü söylemeliyim. Çünkü 110 yıl önce Balkanlarda ne yaşandıysa bugün Güneydoğu’da hemen hemen aynı şeylerin yaşandığını tanıklık ediyoruz.
Dolayısıyla bu eser bir taraftan da geçmişte elde edilen tecrübeleri bugüne yansıtmakta. Eseri gayrinizami harp alanında hem saha tecrübesine sahip hem de akademik olarak bu konu üzerinde çalışmış olan Ali Güneş kardeşim yayına hazırladı. Terminolojik olarak dipnotlar üzerinden verdiği bilgilerle günümüze ışık tuttu.
Ayrıca kitabın giriş kısmında bu konuyu tarihsel perspektifte ele alan muazzam bir yazı ekledi. Bana göre okuyucular açısından en az talimnamenin kendisi kadar önemli bir yazı bu. Yine Askerî Tarih denince ülkemizde ilk akla gelen, en yetkin akademisyen olan Gültekin Yıldız Hocamız da eserin sadeleştirmesine katkıda bulundu.

Kısacası nereden bakılırsa bakılsın her açıdan okunası bir kitap önümüzdeki hafta içerisinde ilgililerin dikkatine sunulacak. Okuyucusunun bol olması dileğiyle...

Askeri tarih ile ilgilenen herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser.

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

17 Ekim 2016 Pazartesi

Günün anektodu: Guderian’dan „Gondol gezisi“!

Askeri tarihçilerin çoğuna göre, 1940 Batı Seferinin en önemli dönüm noktalarından birisi, Guderian kontrolünde ki 19. kolordunun Meuse nehrinin geçişidir. Fransız savunma hatlarının en önemlilerinden birisi, doğal bir engel olan Meuse nehri boyunca, Sedan şehri yakınlarındaydı. Müttefik komutanların en güvendiği ve düşmanın en çok kayıp vereceğini düşündükleri savunma mevzileri buradaydı. Guderian 3 panzer tümenini ve elit piyade tümeni Grossdeutschland’ı saldırı için bir araya getirmiştir. Saldırıya başlamadan önce, Luftwaffe, seferin başlangıcından itibaren gerçekleştirdiği hava akınlarının en güçlüsünü ve uzununu Sedan içinde ve çevresinde, Meuse nehri boyunca konuşlanmış olan Fransız birliklerine ve koruganlarına karşı gerçekleştirir.



Guderain, saldırı öncesinde, askerlere yaptığı konuşmada, „Meuse nehrini aşmak, gondol gezisi yapmaya benzemez“ demiştir. Ancak, Luftwaffe’nin aralıksız ve ağır bombardımanı yüzünden mevzilerinden başlarını kaldıramayan Fransız askerleri, Alman istihkamcıların, nehrin Fransız hatları tarafında, 1,5 kilometrelik korugan inşa edilmemiş ve mayın döşenmemiş bir boşluk keşfettiklerini fark edemezler.

Bu savunmasız bölgeden yararlanan Alman öncüleri ve istihkam birlikleri, çok az kayıp vererek Meuse nehrini geçerler. Fransız hatları arasında kurdukları bu köprübaşı sayesinde, Alman birlikleri sadece, 120 ölü ve 400 yaralı vererek, Meuse nehrinin karşı kıyısını işgal ederler.

Bir botla karşı kıyıya geçen Guderian, "Manevra gibiydi. Az kayıp verdik." deyince, emir subayı, "Buralarda, gondol gezisi yapmak yasaktır." cevabını vererek, saldırı öncesi yaptığı konuşmayı hicveder.

13 Ekim 2016 Perşembe

Günün kitabı: Çelik Gemiler - Demir Bahriyeliler / Cem Gürdeniz

"Günün kitabı" başlıklı tanıtımımızda, bugün sözü, üyelerimizden, Tuğrul Coşkun'a bırakıyorum. Onun klavyesinden:

Bugün, yeni satın aldığım ve çoğunu okuduğum '' Çelik Gemiler, Demir Bahriyeliler'' isimli kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitabın yazarı Cem Gürdeniz. Kendisi Balyoz kumpası ile içeri alınan ve yaklaşık 3 yıllık tutukluluktan sonra AYM kararı ile salıverilen; sonrasında da tekrar yargılanıp işlediği iddia edilen suçlardan beraat etmiş üst düzey askeri denizcilerimizden biridir. ''Hedefteki Donanma'' isimli kitabı ile de kendisini hatırlamanız mümkün.
''Çelik Gemiler, Demir Bahriyeliler'' ise zaman zaman yukarıda bahsi geçen olaylara değinse de özünde ve yoğun olarak gemilerin ve komutanlarının hikayelerine yer veriyor. Kitap, son otuz yıl içinde donanmamıza katılan fırkateyn sınıfı savaş gemilerinin kızağa konuluş ya da Türkiye Cumhuriyeti'ne devirlerinden itibaren gemi komutanlarının başından geçen ''maceraları'' keyifli ve akıcı bir dille anlatıyor. Cem Gürdeniz, anlattığı anıların çoğunu Hasdal ve Silivri ceza evlerinde tutuklu komutanlarla hapishane arkadaşlığı sırasında bire bir görüşerek toplamış.
İçerik takdire değecek kadar ilginç. Örnek vermek gerekirse; ABD tarafından donanmamıza devredilen TCG Gaziantep isimli Perry sınıfı fırkateynimizin Yunan lobisi yüzünden yaklaşık 2 yıl ülkemize gelemeyişi ve mürettebatın bu süre zarfında ABD'de çektiği sıkıntılar; gemiyi adeta sıfırdan yarattıktan sonra elimizden alınışı ve sonrasında iadesi; TCG Gaziantep'in 100 gün süren dünyanın en zor eğitim - tatbikatlarından birine katılmak için İngiltere'ye gidişi ve burada yaşadıkları; 1980'lerde donanmamıza katılan ilk MEKO 200 sınıfı fırkateyn olan TCG Yavuz'un inşa ve kabul sürecinde yaşananlar, gemi komutanı ve üst düzey personelin inşa sırasında gördükleri aksaklıkları gemi yapımcısı firmanın başında boza pişirerek tadil ettirmeleri - düzelttirmeleri ve bu yüzden Türkiye'ye dönünce sorguya çekilmeleri; Yavuz'un Kardak krizi maceraları; aynı sınıfın ikinci gemisi TCG. Turgutreis'in elektronik istihbarat ve karşı tedbirler görevi sırasında Ege Denizi'nde yaşadıkları; aniden icra edilen bir NATO tatbikatında zamanının en modern İngiliz fırkateynini göz açıp kapayıncaya kadar saf dışı etmesi ve sonrasında yaşananlar; gene MEKO sınıfından inşası natamam TCG Fatih'in sırf adaşlığından dolayı Fatih Sultan Mehmet köprüsü açılışında Cumhurbaşkanı ve üst düzey komutanları misafir ederek törene iştiraki; Gölcük tersanesinin MEKO sınıfı TCG Fatih ve TCG Yıldırım'ı tamamlayıp teslim edene kadar denizcilerimize yaşattığı sıkıntılar ve ünlü havacı Vecihi Hürkuş'un ''Vatana yapılan hiçbir hizmet cezasız kalmaz.'' sözünü haklı çıkarırcasına gemi mürettebatına çektirdiği çileler...


Keyifle okuyacağınızı inandığım bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum; şu anda hemen hemen bütün kitapçılarda kolaylıkla bulunabiliyor.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

10 Ekim 2016 Pazartesi

Günün videosu: The Man in the high castle / Philip K. Dick / Alternatif tarih / Amazon Prime TV dizisi 2. sezon!

Philip K. Dick, isimli, Amerikalı bir bilim kurgu yazarının "The man in the high castle" isimli romanından uyarlanan dizinin 2. sezonu 16 Aralık'ta başlıyor.

Dilimize, "Yüksek şatoda ki adam" olarak 1999 yılında tercüme edilen kitap hakkında daha önce, bir tanıtım yapmıştık. Yazar, bilimkurgunun, "alternatif tarih" adı verilen, alt türüne dahil, bu kitabında, Japonya ve Nazi Almanya'sının, 2. Dünya Savaşı'nı kazanıp, birlikte, A.B.D. topraklarını istila ettikleri bir gerçeklik yaratır.



"Amazon Prime Video" tarafından mini dizi şeklinde ekranlara yansıtılan kitap, özünde, sosyolojik ve felsefi yönleri ağır basan bir bilimkurgu klasiğidir. Dizide, akışın hızlandırılması ve aksiyona ağırlık verilmesi bizi şaşırtmadı. 2. sezonun da sürükleyici olacağı fragmandan belli.
Bu konuda daha önce yazdığımız 2 yazı:
Yüksek_kaledeki_adam

9 Ekim 2016 Pazar

Günün filmi: Attack on the Iron Coast / Demir sahile saldırı / 1968

1968 yapımı, başrollerinde Lloyd Bridges'in oynadığı, "Demir sahile saldırı" şeklinde tercüme edebileceğimiz film, Fransa sahillerinde yer alan, bir Alman deniz üssüne düzenlenen komando saldırısını anlatıyor. Filmin süresi, yaklaşık 90 dakika ve eski savaş filmleri meraklıları, İngiliz yapımı diğer savaş filmlerinden, bazı alıntılar yapıldığını fark edebilirler. (633. Squadron / Dilimize "Fedailer filosu" diye, tercüme edilmiştir.)

Filmin senaryosu, gerçek bir komando harekâtından yola çıkıyor. İngiliz komandoları, RAF (Royal Air Force) ve Royal Navy (İngiliz Deniz Kuvvetleri) eşliğinde, 28 Mart 1942 tarihinde, Operation Chariot (Savaş arabası harekâtı) kod ismiyle düzenlenen harekâtta, Fransa sahillerinde ki Saint Nazaire limanına başarılı bir saldırı düzenlemişler ve burada Almanlar tarafından inşa edilen, Atlantik sahilinde ki en büyük liman tesislerini kullanılmaz hale getirmişlerdir.

Bu operasyonun nedeni, Alman Deniz Kuvvetleri'nin (ve o güne kadar, insanlık tarihinde inşa edilen) en büyük savaş gemisi olan Tirpitz'i, Atlantik Okyanusu'nda kullanımını kısıtlamaktı. Herhangi olası bir hasar sonucu, tamir edilmesi gereken Tirpitz'in sığabileceği boyutlarda, tek "kuru havuz" Alman limanları dışında, Saint Nazaire'de inşa edilmişti. Söz konusu başarılı komando harekâtı sonucunda, Tirpitz'in operasyonel kapasitesi Kuzey Denizi ile sınırlandırılmıştır.



Film hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler için IMDB sayfası:

http://www.imdb.com/title/tt0062688/?ref_=fn_al_tt_1

4 Ekim 2016 Salı

"Atlas Tarih" dergisinin, 43. sayısı (Ekim/Kasım 2016) çıktı!

Bu ay tarih meraklıları için bereketli bir ay; çünkü “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin yanında, tanıtmak istediğim ikinci bir dergi daha var.

O da “Atlas Tarih”. İki ayda bir yayınlanan bu süreli yayının 43. sayısı (Ekim-Kasım 2016) çıktı.

Bu ayki sayfa sayısı 146 olan derginin, satış fiyatı 14.- TL.

Gazete bayiine.. (En azından eskiden öyleydi!)

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar:

tarihdergileri

1 Ekim 2016 Cumartesi

“Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 29. sayısı (Ekim 2016)

Her ayın, olmazsa olmaz, süreli yayını, “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 29. sayısı (Ekim 2016) çıktı.

Kapak konusu olarak,“Osmanlılardan 12 Eylül’e devlet içindeki büyük tasfiyeler“  ele alınmış. „Bugün git yarın gelme!“ başlığı ile kapak resmi konuya ithaf edilmiş. Sinan Çuluk, Ahmet Kuyaş, Murat Toklucu, Emin Nedret İşli, kapak konusu hakkında yazan bir kaç isim.

Derginin içinde yer alan konulardan üçünü, kapağın alt kısmında tanıtmışlar.

Tüfek: Savaşların değişmez katili

Hacker’lar: Modern zaman korsanları

Divriği – Alanlı evi: Bir Türk aile mirası

Bu sayının, maalesef, en güncel konusu, kısa süre önce hayatını kaybeden Tarık Akan. Onun hayatı üzerine yazılmış “Ardından: Tarık Akan, Türkiye’nin sanatçısı (1949-2016)” başlığıyla 14 sayfada. 

Geçen ay kaybettiğimiz başka bir değer, “Tarihçilerin kutbu” olan, Halil İnalcık için, Cemal Kafadar’ın yazdığı yazının, ikinci ve son bölümü bu sayıda yer alıyor.

“Uluslararası ilişkiler” bölümünde, “Devletlerarası satrancın en kullanışlı piyonları” başlığıyla, tarih boyunca, siyasi sığınmacıların devletler arası çekişmelerde kullanılması ele alınmış. Hannibal’dan, II. Beyazıt’a, İngiltere kralı II. James’den, Lenin’e kadar, bir çok tarihi ünlünün hem kendi çıkarları, hem de sığındıkları ülkelerin çıkarları için neler yaşadıkları ele alınmış.

Diğer bir güncel konu, GATA, “Gata’nın sürekli değilşen yeri ve tarihi” başlığıyla, “Tıp tarihi” köşesinde.

Bu sayıda, fotoğraflara ağırlık verilen, "Fotografik hafıza" başlıklı bölümde, geçen sayıda başlanan, "Ünlüler Resm-i geçidi" devam ediyor. Muazzez Abacı, başrolde olmak üzere, Tanju Okan, Pekinel kardeşler, Rüştü Asyalı ve Enis Fosforoğlu, ünlü olmadan önceki fotoğrafları ile yer alıyor.

"Albüm" kısmını "Esaretin bittiği gün" başlığı İstanbul’un kurtuluşu olan 06 Ekim 1923 tarihinde çekilen fotoğraflara ayırmışlar.4 sayfalık bölümde, Cengiz Kahraman’ın koleksiyonundan alınan fotoğraflarla, İstanbul’un düşmandan kurtuluşu anlatılmış.

Askeri tarih meraklılarını ilgilendiren makale ise, Tanju Akad tarafından „Harb Tarihi“ köşesinde, „Fitilliden çakmaklıya, yivliden makinalıya bir katilin portresi: Tüfek“ başlığıyla yer alıyor. 10 sayfa boyunca, muharebe alanlarının vargeçilmezi haline gelen bu silah gelişimi, geçirdiği teknolojik evrimler ışığında, anlatılmış.

„Sosyal Tarih“ köşesinin konusu olan „Alanlı evi“, Necdet Sakaoğlu tarafından yazılan 8 sayfalık bir makalede okuyucuya sunulmuş.

Teknoloji meraklılarına hitab eden makalenin konusu, „Dünden bugüne şifre kırıcılar“, diğer bir deyişle „hacker“lar. 1903 yılında keşfedilen radyonun hack’lenmesinden, ünlü Enigma makinasına, 1980’lerde başlayan bilgisayar hacker’lerinin örgütlenmesinden, günümüz sanayi casusuğuna kadar çok geniş bir yelpazede, ele alınan konu, zevkle okunuyor.

Bu sayıda, askeri tarih meraklılarına hitap eden diğer bir yazı, “Akdeniz’in sahibi Osmanlı korsanları” ismiyle okuyuculara sunulmuş. Enis Batur’un kaleme aldığı 3 sayfalık makalede, 16. ve 17. yüzyıllarda, Akdeniz’de, Barbaros Hayreddin ile başlayan deniz hakimiyetinin, basit bir “korsanlık” eyleminden, stratejik, siyasal ve diplomatik bir egemenliğe dönüştüğü anlatılmış.

„Edito“ başlığı altında, editör Gürsel Göncü’nün yazısı, „interaktif“ kısmında, okuyuculardan gelen, e-postalar, fotoğraflar, soru ve cevaplar, Kasım ayında, gün ve gün, Dünya tarihinden seçmeler, bilmece ve çoktan seçmeli 10 soru, ajanda, gastro tarihi, kurmaca, hafıza-ı beşer, gezgin göz, isimli bir çok bölüm daha, farklı konularla okunmayı bekliyor.

„Zamanın izinde“ kısmında, bu ay, „Çin kaynaklarında Türk" başlığıyla, İsenbige Togan, „tarihten ders almak“ deyiminden yola çıkarak, Orta Asya Türk devletlerine değinmiş.

Bu ayki sayfa sayısı 116 olan derginin, satış fiyatı 12.- TL.

Her ay olduğu gibi, yine “dolu dolu“ bir dergi okunmayı bekliyor.