Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

19 Ocak 2017 Perşembe

"Ölüm Meleğinin" kemikleri Brezilya'da ders malzemesi oldu

"Üst düzey Nazi savaş suçluları 2. Dünya Savaşı sonunda ve sonrasında nerelere kaçtılar? Hangi ülkelere saklandılar?" soruları bağlamında okunabilecek, ilginç bir haber...

Nazi Almanya'sı döneminde çocuklar ve ikizler üzerinde yaptığı acımasız deneyleriyle bilinen "Ölüm Meleği" lakaplı Nazi doktor Josef Mengele'nin kemiklerinin Brezilya'da adli tıp derslerinde kullanıldığı ortaya çıktı.

Nazilerin İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudileri katlettiği
Auschwitz'de görev yapan doktor Mengele'nin kemikleri Sao Paulo'daki Adli Tıp Enstitüsünde ders materyali olarak kullanılıyor.

Mengele'nin kalıntılarını 1985 yılında bulan ekibin lideri olan
Sao Paulo Tıp Fakültesi Adli Tıp Bölüm Başkanı Dr. Daniel Romero Munoz, bu kemiklerin derslerde kullanılabileceğini düşünerek birkaç ay önce gerekli izni aldığını belirtti.

Munoz, Mengele'nin kemiklerinin, bir kişinin kalıntılarının nasıl inceleneceği ve bu bilgilerin kişiyle alakalı belgelerdeki verilerle nasıl eşleştirileceği konularında faydalı olduğunu ifade etti.

Mengele'nin kaçak hayatının, kemiklerini uygun bir eğitim materyali haline getirdiğini kaydeden Munoz, "Örneğin, Mengele'nin sol leğen kemiğinde bir kırık gördük,
ordu kayıtlarındaki bilgilerde de Auschwitz'de bir motosiklet kazasında sol leğen kemiğinin kırıldığı yazıyor." dedi.

Auschwitz'de 1943 ila 1945 yıllarında çalışan ve buradaki esirleri tıbbi deneylerinde kullanan Mengele, 1948'de
Almanya'dan kaçtıktan sonra, sırasıyla Arjantin, Paraguay ve Brezilya'da saklanmıştı. Mengele, kim olduğunu bilenleri susturmak için Sao Paulo'daki evini satmak zorunda kalınca mali durumu bozulmuştu. Nazi doktoru, 1979'da Bertioga plajında boğularak ölmüştü.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin
Polonya'da kurduğu ve bir milyondan fazla Yahudi'nin öldürüldüğü belirtilen Auschwitz kampı, 27 Ocak 1945'te Sovyet askerleri tarafından ele geçirilmişti. Kampın Sovyet askerlerince kurtarılması, ölüm kamplarının sona erdiği gün olarak tarihe geçmişti.

16 Ocak 2017 Pazartesi

Günün dizisi: "The man in the high castle" / "Yüksek şatoda ki adam" dizisinin 2. sezonu hakkında kısa bir tanıtım!

Philip K. Dick, isimli, Amerikalı bir bilim kurgu yazarının "The man in the high castle" isimli romanından uyarlanan dizinin 2. sezonu 16 Aralık'ta başladığını daha önce bildirmiştik. Dilimize, "Yüksek şatoda ki adam" olarak 1999 yılında tercüme edilen kitap hakkında da daha önce, bir tanıtım yapmıştık.

Yazar, bilimkurgunun, "alternatif tarih" adı verilen, alt türüne dahil, bu kitabında, Japonya ve Nazi Almanya'sının, 2. Dünya Savaşı'nı kazanıp, birlikte, A.B.D. topraklarını istila ettikleri bir gerçeklik yaratır. "Amazon Prime Video" tarafından mini dizi şeklinde ekranlara yansıtılan kitap, özünde, sosyolojik ve felsefi yönleri ağır basan bir bilimkurgu klasiğidir.

Dizinin 2. sezonunda, akış hızlanır ve aksiyona ağırlık verilirken, senaryo karakterlerin yanında, küresel bazda yeni gelişmelere odaklanıyor. 2 büyük imparatorluğun, Dünya hakimiyeti üzerinde ki planlarının, dizi karakterleri üzerinde ki etkileri daha çok ön plana çıkıyor. Ama, bu arada, karakterlerin çabalarının, küresel olaylarda yarattığı bir takım değişiklikleri de vurguluyor. (Bilimkurguda sıkça kullanılan "kelebek etkisi" teorisini, çift yönlü vurgulamaya çalışmışlar.)

Kitapta ki kurguya göre, Nazi Almanyası ve Japon İmparatorluğu, II.Dünya Savaşı'nı kazanmışlar ve A.B.D.'ni işgal etmişlerdir. Dünyanın çeşitli yerlerine kukla hükümetler kurarlar. İtalya tüm Akdeniz'i ve Kuzey Afrika'nın büyük bir kısmını ele geçirmiştir. SSCB yıkılmıştır. Dünyada Almanya ve Japonya arasında bir soğuk savaş başlamaktadır.

Bence, bu sezonun sürprizi, alternatif tarihi temel alan bir diziye, "alternatif Dünyalar" teorisinin eklenmesi olmuş. (Şahsen, realist bir inceleme ve mantıklı bir kurgu çerçevesinde sistematik bir "alternatif Dünya" işleyişi kurulması gereken bu tip bir eserde, işleri neden daha da karıştırmışlar, anlayamadım.)

Nazi Almanya'sının 2. Dünya Savaşı'nı kazanabileceğini düşünen ve sonrasında nasıl bir Dünya kurulacağını hayal eden seyircilere hitap eden çok sahne var. Nazilerin, delice planlarında yer alan Germania'ya, arka planda sıkça ve başarılı dijital sahnelerle yer verilmiş.

Yaşlanmış bir Hitler ve yüksek şatoda ki adam, bu sezon ön plana çıkan diğer karakterler.


Sizleri 2. sezon 1. bölümde ki açılış sahnesi ile baş başa bırakalım:



Bu konuda ki diğer yazılar:
TheManinthehighcastle




12 Ocak 2017 Perşembe

„Sedan ve çevresinde konuşlandırılmış olan koruganları ve savunma mevzilerini aşmak isteyen Alman birlikleri 1.000.000 asker kayıp verirler!“

"Sedan ve çevresinde konuşlandırılmış olan koruganları ve savunma mevzilerini aşmak isteyen Alman birlikleri 1.000.000 asker kayıp verirler!“
Bu söz, savaş öncesinde, savunma mevzilerini gezen İngiliz heyetinde yer alan bir İngiliz subayına ait.

Fransız gazeteci ve yazar Henri Amouroux’un deyimiyle, 2. Dünya Savaşı’nda Fransa’nın kaderini belirleyen 3 günlük bir dönem vardır. 13., 14. ve 15. Mayıs tarihlerinde, Fransız ordusu, haberalma, keşif, savunma ve karşı saldırı konularında, Alman ordusunun uyguladığı yeni saldırı doktrini karşısında, tam anlamıyla yetersiz kalmıştır.

Diğer taraftan, stratejik ve taktiksel boyutta, Genelkurmay’dan, cephe hattına kadar tüm komuta kademesi ya kararsız kalmışlar ya da geç ve yanlış kararlar vermişlerdir.
Müttefikler, Alman birliklerinin Sedan‘a 1-2 haftada ancak varabileceğini hesaplamış ve ekstra önlem olarak, Maas nehri üzerinde ki, 43 köprüyü havaya uçurmuşlardır. (Aslında, bu bile yeterli olmamıştır. Rommel’in birliğine mensup askerler, nehir üzerinde, imha edilmemiş bir su benti bulup karşıya geçmişlerdir.)
Ancak, Almanların Maas nehrine ve Sedan şehrine ulaşmaları, sadece 3 gün sürer.
Her ne kadar, Fransızlar, bu duruma şaşırsalar da, savunmalarının gücüne ve doğal bir engel olarak Maas mehrinin avantajına güvenmektedirler. Ayrıca, savaş öncesinde, savunma mevzilerini gezen İngiliz heyetinde yer alan bir İngiliz subayı, Alman ordusunun bu savunmayı aşmak için, 1.000.00 kayıp vermesi gerektiğini iddia etmişti.
Bunun yanında, özellikle üst komuta kademesinde görevli subayların çoğu, 1. Dünya Savaşı tecrübelerine dayanarak, Alman piyadelerinin, ağır topçu bombardımanı olmadan saldırıya geçemeyeceklerini ve ağır topçu birliklerinin, Sedan önlerine gelmesininse 5-6 gün süreceğini hesaplamaktadırlar. Bu zaman süresince, savunmalarına daha fazla destek birliğinin ulaşacağını planlamışlardır.
Ancak, general Doumec’in vurguladığı saldırı öncesi yoğun bombardıman için, Alman doktrini yeni bir silah geliştirmiştir. Stuka isimli pike bombardıman uçakları, Alman ağır topçularının görevini başarıyla üstlenirler. Özellikle nokta atışlarında, yüksek bir isabet oranı ile kendilerini verilen görevi yerine getiren bu yeni tip bombardıman uçaklarına, Junkers ve Heinkel tipi orta menzilli bombardıman uçaklarının katılmasıyla, toplamda, 1.200 bombardıman uçağı bir kaç saatlik çok yoğun bir hava saldırısı gerçekleştirirler. Alman askerleri bile anılarında, bu saldırıdan nasıl etkilendiklerini anlatırlar.
 Buna paralel, Alman saldırıya hazırlanan tümenlerde ki topçu birlikleri de bombardımanı desteklerler. İşin ilginç tarafı, Fransız koruganlarının çoğu ağır hasar bile görmez. Ancak, bombardıman başlangıcından kısa bir süre sonra, Fransız askerleri, küçük gruplar halinde savunma hatlarını terk etmeye başlarlar. Bombardıman sonrasında ise, savunma hatlarında ve özellikle koruganlarda mevzilenmiş olan Fransız askerleri psikolojik olarak savaş dışı kalmışlardır.
Sürat tekneleri ile nehri aşmaya çalışan Alman istihkamcıları için, bu beklenmedik bir avantajdır. Fransız topçusunun ateşi dışında, fazla bir direniş ile karşılaşmadan nehri geçerler ve planlanan köprübaşlarının çoğunu fazla kayıp vermeden kurarlar.
Müttefiklerin 1.000.000 Alman askerinin hayatına mal olacağını hesapladıkları mevzileri, Alman birlikleri 120 ölü ve 400 yaralı askerle ele geçirirler.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
1940Batıseferi

9 Ocak 2017 Pazartesi

"Atlas Tarih" dergisinin, 44. sayısı (Aralık2016/Ocak2017)!

Aralık ayında tanıtımını yaptığımız bir tarih dergisi, 2 ayda bir çıktığından, geçen ay gözden kaçırmış olan okuyucular için, bu ay bir tekrar yapıyorum:

O da “Atlas Tarih”. İki ayda bir yayınlanan bu süreli yayının 44. sayısı (Aralık2016/Ocak 2017) çıktı.



Bu ayki sayfa sayısı 146 olan derginin, satış fiyatı 14.- TL.

Gazete bayiine.. (En azından eskiden öyleydi!)

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar:

tarihdergileri 

7 Ocak 2017 Cumartesi

"Alternatif tarih" yazarı Peter G. Tsouras'ın kitabı hakkında köşe yazısı!

Milliyet gazetesinde, Yaman Törüner'in köşesinde, 02 Ocak tarihinde yayınlanmış olan bu yazıyı atlamışız. Kitabı okudum, Yazarın diğer eserlerinden 2 tanesi de var. Ağırlıklı olarak Anglo-Sakson edebiyatında kendine yer bulmuş olan "alternatif tarih" dalında çok sayıda kitap yazmıştır. Köşe yazısında belirtilen varsayımları, ucu açık bir biçimde, üyelerin yorumlarına bırakıyorum.
"Almanya, İkinci Dünya Savaşı’nı Türkiye’nin savaşa girmemesi yüzünden kaybetti. Hitler ‘Kavgam (Mein Kampf)’ isimli kitabında hiçbir ülkenin aynı anda iki ayrı cephe açmaması gerektiğinden bahsediyordu. Bu prensibe her zaman dikkat etti. Ancak Romanya işgalinin ardından o bölgedeki petrolün Almanya’nın savaş sırasındaki petrol ihtiyacını karşılayamayacağını gördü.

Savaşı kazanması için Kafkasya bölgesindeki veya Orta Doğu’daki petrolü ele geçirmesi gerekiyordu. Her iki bölge için de Türkiye ile işbirliği yapması gereği vardı. Türkiye bir oyalama taktiği uyguluyor, savaşan tarafları idare ediyordu.
Hitler’in ise beklemeye tahammülü yoktu, Rus cephesini açmak zorunda kaldı. Rusya’da başarılı olamaması giderek içeride ve cephelerde zayıflamasına ve savaşı kaybetmesine neden oldu.
Batum ve Bakü
Peter G.Tsouras’ın ‘Hitler Triumphant-Alternate Histories of World War II’ isimli kitabında Paddy Griffith, bu konuyu inceliyor. Hitler, Girit’ten sonra Kıbrıs’ı ondan sonra da Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek istiyordu. Ancak Türklerin yardımı olmadan Ortadoğu’ya girmesi olanaksızdı. Türklerin savaşa ikna edilmesi halinde Türk orduları Batum ve Bakü’yü işgal edecekti. Türklerin bu bölgeleri ele geçirmesi zor değildi. Çünkü bölge halkında Türklere karşı sempati vardı ve halkın bir bölümü Türk kökenli idi. Zaten, Türklerin Orta Asya’ya kadar birçok dostları olması ve bu bölgelerde Türk kökenli halkın yaşaması Türkiye’nin önemini açıkça ortaya çıkarıyordu.
Yukarıdaki nedenlerle Hüseyin Nihal Atsız’ın başını çektiği tüm Türkleri aynı bayrak altında toplama amacı güden Turancılık hareketi Hitler tarafından ciddi biçimde desteklendi. Turancılar, Alman Savunma Bakanlığı Ost-ministerium ile yakın çalışmalar yaptılar.

Orta Doğu’nun işgali
David M. Keithly’nin yukarıda sözü geçen kitapta kaleme aldığı gibi Türklerin bu bölgeyi işgal etmesi halinde, Rusların Orta Doğu’ya erişme olasılıkları da tamamen ortadan kalkacaktı. Türklerin savaşa girmesi o sırada daha konuşulmakta olan İsrail Devleti kurulması olasılığını da ortadan kaldırmış olacaktı.
Bu sırada Almanların Basra ve Musul’u ele geçirmesi planlanmıştı. Bu planlama o denli detaylı idi ki bölgede Kürtler dahil kimlerin nasıl davranacağı ve kimlerle masaya oturulacağı plana dahil edilmişti. Alman işgal kuvvetlerinin nasıl oluşturulacağı bile planda yer almıştı. Bu iş için 14. Panzer Bölümü görevlendirilmişti.
Türkiye’nin sonunda savaşa ikna edileceğini düşünen Hitler, Yunanistan üzerinden Türklere malzeme ve mühimmat gönderdi. Alman uçakları da bölgede uçuşlar yaparak işgal planının eksiklerini tamamladı. Bu konudaki savaş haritaları halen tarihçilerin elinde. Anlaşılan Türklerin savaşa girmemesi Hitler’in tüm planlarını alt üst etti ve onu Rusya’ya saldırmaya mecbur etti."

6 Ocak 2017 Cuma

Yeni yılın ilk güzel haberi, İş Bankası’nın yayınladığı „Osprey Askeri Tarih Dizisi“ hakkında!

Geçen sene bitmeden bir kaç gün önce, "yılın son kötü haberi" olması dileğiyle, şöyle bir mesaj paylaşmıştık:
"2016 yılı bitmeden,  arkası kesilmeyen kötü haberlere bir tane de ben eklemek zorundayım.
Sanırım, çoğu okuyucu farkına varmıştır.
Duyduğumuz kadarıyla, İş Bankası’nın sunduğu, „Osprey Askeri  TarihDizisi“ bu senenin ilk yarısının sonlarına doğru, yayınına son verdi.
Benim aldığım ve tanıttığım en son yayın, "Osmanlı deniz harekâtı / 1911 - 18" başlığını taşıyordu ve serinin 24. Kitabı olarak, Ocak 2016 tarihinde piyasaya verilmişti.
Son İstanbul Kitap Fuarı’nda, yayınevinden bir kaç kişi ile yapılan konuşmalar sonunda, serinin yayınına son verildiği bilgisini aldık. Her ne kadar yayınevi tarafından bugüne kadar, resmi bir açıklama yapılmadığından, söz konusu durum 100% kesinlik kazanmadı. (Belki de, bizim gözümüzden kaçtı.)
Umarım devam ederler. Ya da, başka bir yayınevi serinin basımını üstlenir."



Sayın Tolga Alkan'dan aldığımız bilgiye dayanarak, durumu güncelleştirelim.
"Bu serinin editörü benim arkadaşım, paylaşımınız üstüne kendisi ile konuştum. Elinde çok fazla iş olduğu için yetişemediklerinden bir süre ara vermişler. Şubattan itibaren tekrar başlayacaklar hatta 6-7 kitap yayınlanacakmış. Ayrıca yeni kitapların da telif hakkını satın almışlar. Kendisinin isteği üzerine de cevabını buradan paylaşmış olayım."
Umarım, 2017 yılında daha çok iyi haber alırız.
İlginizi çekebilecek diğer Osprey Askeri Tarih Dizisi haberleri:
OspreyAskeriTarihdizisi

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

5 Ocak 2017 Perşembe

“Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 32. sayısı (Ocak 2017)!

Her ayın, olmazsa olmaz, süreli yayını, “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 32. sayısı (Ocak 2017) çıktı.
Bu sayının kapak konusu “Nazım & Şarlo” başlığı ile, Nazım Hikmet ile Charlie Chaplin’in buluşmasına ayrılmış. Alt başlık olarak, “Tarihi buluşma: Ünlü aktörün ödülünü, ünlü şair imzaladı!” atılmış.

Kapakta yer alan diğer konular, “Çay:Tarih yazan yaprak”, “Doğu Dünyasında ki ilk Batı sarayı: Dolmabahçe”, “Arkeo 2016: 10 önemli kazı ve buluntular” ve “Seferberlik: Askerler teyakkuzda, ahali harp nizamında” alt başlıkları ve konu ile ilgili resimlerle tanıtılmış.

“Arkeo 2016: 10 önemli kazı ve buluntular” başlığı ile ülkemizde, geçen yıl yapılan arkeolojik kazılar değerlendirilmiş.

Bu sayıda, askeri tarih meraklıları için “Seferberlik: Askerler teyakkuzda, ahali harp nizamında” başlığı ile, savaşa hazırlanan ve/veya savaş ilan eden devletler için savaş öncesi en önemli adımlardan birisi olan, “seferberlik” konusu irdelenmiş. Balkan Savaşı örneğini gözönüne alırsak, gecikmiş veya aksak yürütülen bir seferberlik uygulamasının savaşın gidişatına nasıl olumsuz etki edebileceğini, bizzat kendi geçmişimizde yaşadık.
"Edito“ başlığı altında, editör Gürsel Göncü’nün yazısı, „interaktif“ kısmında, okuyuculardan gelen, e-postalar, fotoğraflar, soru ve cevaplar, Kasım ayında, gün ve gün, Dünya tarihinden seçmeler, bilmece ve çoktan seçmeli 10 soru, ajanda, gastro tarihi, kurmaca, hafıza-ı beşer, gezgin göz, isimli bir çok bölüm daha, farklı konularla okunmayı bekliyor.
Bu ayki sayfa sayısı 116 olan derginin, satış fiyatı 12.- TL.
Her ay olduğu gibi, yine “dolu dolu“ bir dergi okunmayı bekliyor.

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar:

4 Ocak 2017 Çarşamba

Hitler'in "Kavgam" isimli eserinin yeni basımı 2.000 sayfalık bir “kritik inceleme"!

Konu yeniden gündeme gelince, kısa bir not düşmek istedim. Kitabın yeni basımı, yaklaşık 2.000 sayfalık bir “kritik inceleme” (kritische Edition). Yani, gerek Hitler’in hayat hikayesi ve kişisel görüşleri, gerekse Nasyonal Sosyalizmin dayandığı temelleri eleştiren, eksik ve yalan yönlerini açıklayan bir çalışma. Orijinal kitap yaklaşık, 800 sayfa iken, bu eser 2 ciltten oluşan neredeyse, 2.000 sayfalık akademik bir çalışma. (Ayrıca, ansiklopedi ölçülerinde olduğunu da gözönüne alırsak, çok daha kalın bir çalışma!)


Orijinal kitap hem bir propaganda unsuru, hem de Hitler’in iktidara geldikten sonra, izleceği iç ve dış politika programını anlatan bir eserdir. (Yahudileri nasıl katledeceğini, Fransa ve Sovyetler Birliği’ne saldıracağını anlattığı bölümler var.)


Bu yeni çalışmada, özellikle orijinal kitabın propaganda kısmında ve Nasyonal Sosyalizmin dayandığı “ari ırk” saçmalığı (pardon, felsefesi!) bağlamında ortaya atılan iddialar çürütülüyor. Kısacası, kitabı alanlar, Neonazi veya sempatizanı değil, ağırlıklı olarak, tarih meraklıları. (Zaten, 2.000 sayfalık bir kitabı okuyabilen insan, Neonazi olmaz!)


İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Kavgam

3 Ocak 2017 Salı

Almanya'da geçen sene piyasaya sunulan "Kavgam" kitabının yeni baskısı...

Meraklılarına not: Piyasaya sunuluşundan bugüne kadar geçen 1 yıl içinde, toplam olarak 85.000 adet satılmış.


Kitabı hazırlayan Tarih Enstitüsü başkanına göre, "Bu satış rakamları beklenenin çok üstünde!"

(Kişisel tecrübem: Çok daha düşük bir talep beklediklerini, kitabı ancak 4. baskısında bulabilince, ben de anladım. Diğer taraftan, 80.000.000 bir nüfusta ve Dünya'nın en çok kitap okunan toplumlarından birinde, bu rakam komik!)

Daha önce, kitabın yeni baskısı hakkında bilgi vermiştik:
Adolf-hitlerin-kitab-mein-kampf-kavgam.html

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Kavgam

1 Ocak 2017 Pazar

Sağlık ve mutluluk dolu bir yeni yıl dileğiyle...

Tüm savaşların "kartopu savaşı" olması dileğiyle...