Paul Carell’in kitaplarından yararlanarak, Alman ordusunun (Wehrmacht) savaştaki rolünün tarih yazımında ele alınması konusuna değinmek istiyorum.
Savaş sonrası Almanya’sında (Federal Almanya), 2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının ve Alman ordusunun (Wehrmacht) rolü nasıl incelenmiştir? 1960’lara kadar neredeyse, tabu niteliği taşıyan bu konu, o dönemden itibaren Alman tarihçiler, bağımsız araştırmacılar ve gazeteciler tarafından incelenmeye başlanmıştır. 1960-70 döneminde, savaşın bitiminden ortalama olarak, 20 yıl geçtiğini göz önüne alırsak, savaşa katılmış ve sağ olarak dönmüş sivil-asker-subay birçok kişi, ilk ağızdan kaynak olarak, anılarını anlatmış ve bilhassa üst düzey yönetici ile subaylar savaşı neden kaybettikleri konusunda farklı yorumlar yapmışlardır.
1945 Mayıs’ında teslim olan Almanya, savaşta yaşananları ve savaşı neden kaybettiklerini konularını bireysel ve toplumsal düzeyde, önceleri içten içe, sonraları da açıkça tartışmaya başlamıştır. Almanlar, geçmişi yönelik analizlerden doğal olarak, farklı sonuçlar çıkardılar. Kimisi, tüm suçun kendilerinde olduğunu kabullendi, kimisi, onca kıyım ve kayba rağmen, hâlâ Nazizm’i savundu, kimisi tüm sorumluluğun sadece Hitler’de olduğunu iddia etti. Gerek askeri ve sivil kayıpların, gerekse savaşın yaşandığı ve dolaylı olarak etkilediği tüm ülkelerde ki yıkımın nedenleri yanında, başta kurmay subaylar olmak üzere, belirli bir kesimde savaşı neden kaybettikleri üzerine kafa yordu.
Manstein, Dönitz gibi üst düzey kurmay subaylar ve başka generaller anılarını yazdılar. Bunlardan bir kısmı, savaşı kaybetmelerinin BAŞ SUÇLUSU olarak HİTLER’i gösterdiler. Savaşın gidişatına çok sık karışan ve bir noktadan sonra tek karar verici konumuna geçen Hitler, yetersiz askeri bilgisi ve kişisel önyargıları nedeniyle, Wehrmacht’ı aslında kazanabileceği bir savaşta yenilgiye götürmüştü. İşte, Paul Karl Schmidt, alias Paul Carell, bu gruba dahildir.
Onun kitaplarında, birçok yerde, “Fakat Hitler, cephedeki komutanların önerilerine kulak asmadı.”[1] “Bu çılgınca emir, prestiji koruma düşüncelerine dayanıyordu sadece.” (BN: Hitler’in emrini kastediyor.)[2], şeklinde cümlelere rastlarsınız. Carell’e göre, Wehrmacht, Hitler’in müdahaleleri olmasa, savaşı kazanmasa bile, Sovyetler Birliği’ni bir barış anlaşması imzalamaya zorlayacak, bir “askeri beraberlik” durumu yaratabilirdi.
Onun gözünde, üst düzey komutanların stratejik ve taktik dehaları, sıradan Alman askerinin üstün eğitim ve disiplini, Rusların sayıca üstünlüğünü etkisiz hale getirmiştir. Führer’in genel karargâhında verdiği yanlış stratejik kararları, Rusya’nın geri kalmış altyapısı ve acımasız iklim koşulları ile birleşince hiçbir ordunun altından kalkamayacağı koşullar yaratmıştır. Buna rağmen, Alman orduları insanüstü bir başarı göstererek düzenli bir geri çekilme gerçekleştirmişlerdir.
Aslında, yazdıklarını, soğukkanlılıkla ve tarafsız bir gözle değerlendirince, bilhassa Wehrmacht’ın kurmay subay, astsubay ve erleri hakkında yazdıklarına katılmamak elde değildir. Ancak, Nazi Almanya’sının Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla, savaş, bir “topyekün savaş”’a dönüşmüştür. Ancak, Nazi Almanya’sı bu savaşı kazanacak üç hayati unsura sahip değildir.
-Yeterli İnsan gücü
-Gerekli kapasitede bir sanayi üretimi ve
-Üstün silah teknolojisi
Bunun yanında, askeri ve sivil yönetici kitle, gereken küresel stratejiden yoksundur. Zamanla, Hitler’in en küçük askeri karara bile karışması görülen sonu daha da hızlandırmıştır.
Carell, kitaplarında bu konulara değinmez. Zaten istediği, Alman subaylarını ve askerlerinin savaşta ki başarılarını ön plana çıkaran eserler yazmaktır. Harekâtların planları ile üst düzey kurmay subayların notlarını okur; cephede savaşan astsubay ve erlerle konuşup (Kitabın 1963 yılında yayınlandığı hatırlayalım. Hazırlanması için en azından birkaç yıl öncesinden başlaması gerektiğinden, savaşa katılan çok sayıda asker ve subay o tarihlerde hayattaydı.) veya onların kitaplarını okuyarak, bu iki boyutu ustaca birleştirmeyi gerçekten iyi becermiştir. Kitapları ne sıkıcı düzeyde askeri plan veya manevralarla doludur; ne de cephede ki çatışmaları en küçük ayrıntısına kadar anlatmaya çalışarak lafı lüzumsuz uzatır. Bazı yerlerde, heyecanlı bir macera romanı okur gibi olursunuz. Tabii, satır aralarına, Alman askerinin cesaretini ve Alman subaylarının taktik becerileri her fırsatta sıkıştırır.
Kitabın Türkçe tercümesinde maalesef hiç harita olmadığından, farklı bölümlerde farklı harekâtlardan bahsettiği paragraflarda, planlamayı ve operasyonların gelişimini anlamakta doğal olarak zorlanıyorsunuz. (BN: Orijinal kitapta harita olup olmadığını maalesef bilmiyorum. Ama tipik bir Alman olduğu anlaşılan Schmidt, bence bunu göz ardı etmemiştir.) Neyse, günümüzde, İnternet sayesinde bu sorun rahatlıkla aşılıyor.
Kaynakça kısmı da diğer bir eksik olarak göze çarpıyor. Yine, orijinalle bir karşılaştırma yapma imkânımız olmadığından fazla bir yorum yapmak doğru olmaz.
Alman ordusunun (Wehrmacht) gerek subay kademesinde gerekse er düzeyinde sadece vatan ve millet sevgisi ile dolu olarak, görevlerini yerine getirdiğini sürekli dile getiren Carell, bilhassa Doğu cephesini kasıp kavuran esir asker ve sivil katliamlarından hiç söz etmez. (BN: Günümüzde, askeri tarihi inceleyen kitapları çok daha farklı alt gruplara ayırabiliyoruz. )[3]
Diğer bir deyişle, “konularına göre askeri tarih dalları” sınıflandırmasına göre, Carell’in kitapları, “Harp tarihi” bölümünün, “Kara muharebeleri tarihi” kısmına girer. Ancak, bu sınıflandırma günümüzde yapılmaktadır. Bu gerçeği unutmadan, kitabın 1963 yılında yayınlandığını ve Carell’in geçmişini göz önünde bulundurarak, “Carell, sadece, ‘Doğu cephesi harekâtlarını’ anlatan, bir tarih kitabı yazmıştır.” diyemeyiz. Savaş boyunca, gerçekleştirilen katliamları, bilerek kitabın içeriğine dahil etmemiştir.
Kendisi hakkında yazdığım ilk yazıda vurguladığım gibi, “temiz bir Wehrmacht” yaratmak misyonunu üstlenmiş ve/veya görevlendirilmiş bir yazar olduğunu, arka planda hiç unutmayalım.
[1] Paul Carell, Stalingrad’ın sonrası (İstanbul, Türkiye: Baskan yayınları, 1983).,S.5
[2] Ibid.,S.108
[3]Gültekin (derleyen.) Yıldız ve Cevat (derleyen) Şayin, Osmanlı askeri tarihini araştırmak: Yeni kaynaklar, yeni yaklaşımlar (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt yayınları, 2012).,s.69
Savaş sonrası Almanya’sında (Federal Almanya), 2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının ve Alman ordusunun (Wehrmacht) rolü nasıl incelenmiştir? 1960’lara kadar neredeyse, tabu niteliği taşıyan bu konu, o dönemden itibaren Alman tarihçiler, bağımsız araştırmacılar ve gazeteciler tarafından incelenmeye başlanmıştır. 1960-70 döneminde, savaşın bitiminden ortalama olarak, 20 yıl geçtiğini göz önüne alırsak, savaşa katılmış ve sağ olarak dönmüş sivil-asker-subay birçok kişi, ilk ağızdan kaynak olarak, anılarını anlatmış ve bilhassa üst düzey yönetici ile subaylar savaşı neden kaybettikleri konusunda farklı yorumlar yapmışlardır.
1945 Mayıs’ında teslim olan Almanya, savaşta yaşananları ve savaşı neden kaybettiklerini konularını bireysel ve toplumsal düzeyde, önceleri içten içe, sonraları da açıkça tartışmaya başlamıştır. Almanlar, geçmişi yönelik analizlerden doğal olarak, farklı sonuçlar çıkardılar. Kimisi, tüm suçun kendilerinde olduğunu kabullendi, kimisi, onca kıyım ve kayba rağmen, hâlâ Nazizm’i savundu, kimisi tüm sorumluluğun sadece Hitler’de olduğunu iddia etti. Gerek askeri ve sivil kayıpların, gerekse savaşın yaşandığı ve dolaylı olarak etkilediği tüm ülkelerde ki yıkımın nedenleri yanında, başta kurmay subaylar olmak üzere, belirli bir kesimde savaşı neden kaybettikleri üzerine kafa yordu.
Manstein, Dönitz gibi üst düzey kurmay subaylar ve başka generaller anılarını yazdılar. Bunlardan bir kısmı, savaşı kaybetmelerinin BAŞ SUÇLUSU olarak HİTLER’i gösterdiler. Savaşın gidişatına çok sık karışan ve bir noktadan sonra tek karar verici konumuna geçen Hitler, yetersiz askeri bilgisi ve kişisel önyargıları nedeniyle, Wehrmacht’ı aslında kazanabileceği bir savaşta yenilgiye götürmüştü. İşte, Paul Karl Schmidt, alias Paul Carell, bu gruba dahildir.
Onun kitaplarında, birçok yerde, “Fakat Hitler, cephedeki komutanların önerilerine kulak asmadı.”[1] “Bu çılgınca emir, prestiji koruma düşüncelerine dayanıyordu sadece.” (BN: Hitler’in emrini kastediyor.)[2], şeklinde cümlelere rastlarsınız. Carell’e göre, Wehrmacht, Hitler’in müdahaleleri olmasa, savaşı kazanmasa bile, Sovyetler Birliği’ni bir barış anlaşması imzalamaya zorlayacak, bir “askeri beraberlik” durumu yaratabilirdi.
Onun gözünde, üst düzey komutanların stratejik ve taktik dehaları, sıradan Alman askerinin üstün eğitim ve disiplini, Rusların sayıca üstünlüğünü etkisiz hale getirmiştir. Führer’in genel karargâhında verdiği yanlış stratejik kararları, Rusya’nın geri kalmış altyapısı ve acımasız iklim koşulları ile birleşince hiçbir ordunun altından kalkamayacağı koşullar yaratmıştır. Buna rağmen, Alman orduları insanüstü bir başarı göstererek düzenli bir geri çekilme gerçekleştirmişlerdir.
Aslında, yazdıklarını, soğukkanlılıkla ve tarafsız bir gözle değerlendirince, bilhassa Wehrmacht’ın kurmay subay, astsubay ve erleri hakkında yazdıklarına katılmamak elde değildir. Ancak, Nazi Almanya’sının Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla, savaş, bir “topyekün savaş”’a dönüşmüştür. Ancak, Nazi Almanya’sı bu savaşı kazanacak üç hayati unsura sahip değildir.
-Yeterli İnsan gücü
-Gerekli kapasitede bir sanayi üretimi ve
-Üstün silah teknolojisi
Bunun yanında, askeri ve sivil yönetici kitle, gereken küresel stratejiden yoksundur. Zamanla, Hitler’in en küçük askeri karara bile karışması görülen sonu daha da hızlandırmıştır.
Carell, kitaplarında bu konulara değinmez. Zaten istediği, Alman subaylarını ve askerlerinin savaşta ki başarılarını ön plana çıkaran eserler yazmaktır. Harekâtların planları ile üst düzey kurmay subayların notlarını okur; cephede savaşan astsubay ve erlerle konuşup (Kitabın 1963 yılında yayınlandığı hatırlayalım. Hazırlanması için en azından birkaç yıl öncesinden başlaması gerektiğinden, savaşa katılan çok sayıda asker ve subay o tarihlerde hayattaydı.) veya onların kitaplarını okuyarak, bu iki boyutu ustaca birleştirmeyi gerçekten iyi becermiştir. Kitapları ne sıkıcı düzeyde askeri plan veya manevralarla doludur; ne de cephede ki çatışmaları en küçük ayrıntısına kadar anlatmaya çalışarak lafı lüzumsuz uzatır. Bazı yerlerde, heyecanlı bir macera romanı okur gibi olursunuz. Tabii, satır aralarına, Alman askerinin cesaretini ve Alman subaylarının taktik becerileri her fırsatta sıkıştırır.
Kitabın Türkçe tercümesinde maalesef hiç harita olmadığından, farklı bölümlerde farklı harekâtlardan bahsettiği paragraflarda, planlamayı ve operasyonların gelişimini anlamakta doğal olarak zorlanıyorsunuz. (BN: Orijinal kitapta harita olup olmadığını maalesef bilmiyorum. Ama tipik bir Alman olduğu anlaşılan Schmidt, bence bunu göz ardı etmemiştir.) Neyse, günümüzde, İnternet sayesinde bu sorun rahatlıkla aşılıyor.
Kaynakça kısmı da diğer bir eksik olarak göze çarpıyor. Yine, orijinalle bir karşılaştırma yapma imkânımız olmadığından fazla bir yorum yapmak doğru olmaz.
Alman ordusunun (Wehrmacht) gerek subay kademesinde gerekse er düzeyinde sadece vatan ve millet sevgisi ile dolu olarak, görevlerini yerine getirdiğini sürekli dile getiren Carell, bilhassa Doğu cephesini kasıp kavuran esir asker ve sivil katliamlarından hiç söz etmez. (BN: Günümüzde, askeri tarihi inceleyen kitapları çok daha farklı alt gruplara ayırabiliyoruz. )[3]
Diğer bir deyişle, “konularına göre askeri tarih dalları” sınıflandırmasına göre, Carell’in kitapları, “Harp tarihi” bölümünün, “Kara muharebeleri tarihi” kısmına girer. Ancak, bu sınıflandırma günümüzde yapılmaktadır. Bu gerçeği unutmadan, kitabın 1963 yılında yayınlandığını ve Carell’in geçmişini göz önünde bulundurarak, “Carell, sadece, ‘Doğu cephesi harekâtlarını’ anlatan, bir tarih kitabı yazmıştır.” diyemeyiz. Savaş boyunca, gerçekleştirilen katliamları, bilerek kitabın içeriğine dahil etmemiştir.
Kendisi hakkında yazdığım ilk yazıda vurguladığım gibi, “temiz bir Wehrmacht” yaratmak misyonunu üstlenmiş ve/veya görevlendirilmiş bir yazar olduğunu, arka planda hiç unutmayalım.
[1] Paul Carell, Stalingrad’ın sonrası (İstanbul, Türkiye: Baskan yayınları, 1983).,S.5
[2] Ibid.,S.108
[3]Gültekin (derleyen.) Yıldız ve Cevat (derleyen) Şayin, Osmanlı askeri tarihini araştırmak: Yeni kaynaklar, yeni yaklaşımlar (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt yayınları, 2012).,s.69
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder