Cumhuriyet gazetesinden Aslı Selçuk'un "Dünkerk" filmi üzerine yaptığı "Yaşamda kalma zaferi" başlıklı eleştiri yazısını, aşağıda okuyabilirsiniz.
"Memento, Inception, Interstellar gibi özgün filmlerin yaratıcısı Christopher Nolan son çalışması Dunkirk’te tarihe Dinamo Operasyonu olarak geçen, Mayıs 1940’ta kurtarılan 350 bin müttefik askerin yaşamda kalma öyküsünü yetkin bir görsellik ve anlatımla irdeliyor.
Tarihe Dinamo Operasyonu olarak geçen, 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz, Belçikalı, Kanadalı ve Fransızlardan oluşan 350 bin müttefik askerin savaş alanından tahliyesi düşündürücü bir operasyondur. Mayıs 1940’ta Dunkerque’te gerçekleştirilen bu operasyon kimilerine göre bir zaferdir (400 bin askerden 350 binin yaşamı kurtarılmıştır) kimilerine göre ise bir yenilgidir. Başbakan Churchill operasyonun ardından “Savaş kurtarma operasyonlarıyla kazanılmaz” demiştir. Christopher Nolan düşleri, sihiri, siyah delikleri bir kenara bırakarak Dunkirk’te bu düzmece, sahte savaşı askerlerin, sivillerin, denizcilerin, havacıların gözünden anlatmayı yeğledi. “Dunkirk’te olaylara, tarihsel gerçekliğe, mekanlara sadık kaldım” diyen yaratıcı yönetmen öykü anlatımını geçmiş ve gelecekteki parçalara bölmeden doğrusal bir çizgide aktarıyor.
“Filmdeki amacım kumsalda sıkışıp kalmış askerlerin ilkel terör duygularını yansıtmaktı. Bunu yaparken de gökten düşen bombaların çıkardığı seslerin olabildiğince gerçekçi olmasını istedim” diyen Nolan bu operasyonla ilgili araştırma yaparken sahildeki askerlerin çoğunun kaybolduğunu, raporlarda olayın dehşetinin aktarıldığını farketmiş. “Dehşetle birlikte imkansızlık, paradoks ve anlayışsızlık ta vardı. Mayıs 1940’ta kumsaldaki durum Kafka romanları gibiydi. Bürokratik kabusun yansımasıydı adeta Kumsalda uzayıp giden uzun insan kuyrukları, ne yapacağını nereye gideceğini bilmeyen askerler. Kurtarmanın dışında kumsaldaki hakim duygu umutsuzluk, yoksunluk, unutulmaktı” diyor Christopher Nolan. Askerlerin kıstırıldığı sahilin tam karşısında onların vatanı, evleri görünüyordu. Almanlar sürekli kumsala bomba atıyorlardı. Günlerce burada bekleyen askerler kendilerini kurtaracak bir krüvazor, gemi bekliyorlardı. Nolan’ı olayda en çok etkileyen dalgakıran olmuş: “Dalgakırana yanaşan gemiler merdivenleri çıkartıyorlardı fakat gelgit öylesine güçlüydü ki gemiye binmek çok zordu”. Tüm bu dehşeti, umutsuzluğu, yaşamda kalma savaşımını Nolan duyumsal bir çalışma yaparak aktarmayı yeğlemiş. Çok az diyalog var, savaşın ortasındaki insanların korkusunu, kaygısını, umutsuzluğunu onların içsel dünyalarından aktarıyor.
Dunkirk, zamana karşı yapılan bir yarış, dramatik bir gerilim. Nolan gerilimi, korkuyu entelektüel açıdan yansıtıyor. Memento (Akıl Defteri), Interstellar (Yıldızlararası), Inception(Başlangıç), Kara Şövalye filmlerinde kullandığı tüm dijital efektlerden, yüksek teknolojiden arınmış bir çalışma. Dönem çalışmasında klasik bir anlatım ve çizgisel bir zaman kullanıyor. Şimdiki zamana odaklanan dram durumların, olayların anındalığını yansıtıyor. Hava, kara ve deniz açısından anlatılan filmde bazı askerler sahilde bir hafta süresince kalıyorlar, gemilerde kurtarma operasyonları tüm gün sürüyor, Büyük Britanya’dan Dunkerque’e Spitfire’larla ( 2.Dünya Savaşı’nda kullanılan avcı uçakları) uçan pilotlar depolarına 1 saatlik benzin dolduruyorlar, tarihin bu farklı vizyonlarını yönetmen yetkinlikle içiçe geçiriyor. Dramatik gerilim aykırı durumlara odaklanırken izleyici asker dalgakırana ulaşacak mı, pilot görevini başaracak mı gibi soruları soruyor. Gerilimli sekanslardan oluşan Dunkirk bunları insani boyutta irdeliyor. Kahramanların özgeçmişlerini bilmiyoruz, başat soru bu cehennemden kurtulabilecekler mi ? Üstlerine bomba düşmeden dalgakırana ulaşabilecekler mi ? Geçen bir geminin altında ezilmekten kurtulabilecekler mi ? Film anın yoğunluğunu bize güçlü bir şekilde duyumsatıyor, savaş filmi olmaktan öte yaşamda kalma, yaşama sarılma öyküsü. Filmden taşan enerji gerilimi yaratıyor.
Yapımcı eşi Emma Thomas’ın önerisiyle bu projeye girişen Nolan’ın tasarladığı ilk temel görüntü dalgakıranda kümelenen askerler olmuş. “Bu görüntü hem metaforik hem de alegorik bir güç taşıyordu. Karabasanda tehlikeden kaçmaya çalışırsınız ama hareket edemezsiniz donup kalırsınız. Dunkirk’le ilgili askeri raporlarda hep bu belirtiliyordu. Tam bir düş kırıklığı. Kafka’nın Dava’sı gibi, bürokrasinin ikilemi, ulaşılamıyan gerçek” diyen sinemacı askerlerin yaşadığı düş kırıklığı, umutsuzluğu yansıtıyor. Yönetmen Dunkirk’e hazırlanırken sessiz sinemanın klasiklerini (Hoşgörüsüzlük, Şafak) izlerken bu örneklerin coğrafya ve mekanı nasıl kullandıklarına dikkat etmiş. Nolan’a göre coğrafya anlatım dilinin temeli: “Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği kitabını çok severim. Coğrafya ve öykü anlatımının en saf formudur. Conrad insan zihninin derinliklerine iner. Bu içsel yoksa dışsal bir yolculuk mudur ? Sorduğu gerçek soru budur. Yolculuk nasıl anlatılır ? Sinemadaki temel soru bana göre budur. Dunkerque İncil’deki çok özel bir bölgedir, İngilizler
Mısırlılar tarafından kovulup Kızıl Deniz’e bırakılan Yahudiler gibidirler. Musevi–Hristiyanlıkta burası olaya güçlü bir mitolojik boyut katar” vurgusunu yapan yönetmen Dinamo Operasyonu’nu günümüz izleyicisi için modern bir anlatımla betimliyor.
Hollywood filmlerinin klişe yapılarından uzak durmaya karar veren yönetmen en deneysel çalışmasını gerçekleştirdiğini açıklıyor: “Deneysel girişimlerde bulundum. Hollywoodvari yapaylıkları atmaya çalıştıkça, ilerledikçe kendimi daha arınmış, saf hissettim”. Dinamo Operasyonu’nun hem zafer hem de yenilgi olarak algılanması Nolan’ı cezbeden nokta olmuş. Christopher Nolan belirsizliklerin var olduğu bir sinema yapmayı yeğliyor, onu da özgün kılan bu yönü. Gizemli, şaşırtıcı, düşündürücü, geleneksel ve mutlu sonu olmayan filmler yapıyor. Onun en büyük isteğiyse izleyici olağanüstü, sıradışı boyutlara taşımak, sürüklemek.
Yaşamda kalma, umut, savaş deneyimi, düş kırıklığı, umutsuzluk temalarını işleyen, Christopher Nolan’ın yönettiği, Tom Hardy, Cillian Murphy, Harry Styles, Kenneth Branagh, Mark Rylance, Fionn Whitehead, Aneurin Barnard, Damien Bonnard, Elliott Tittenson’ın oynadığı Dunkirk, 21 Temmuz’da sinemalarımızda gösterime giriyor."
Eleştiri bayağı geniş kapsamlı, dikkatimi çeken nokta, bunca yıllık "Hayatta kalma zaferi" sözü, neden "Yaşamda kalma zaferi" oldu?
"Memento, Inception, Interstellar gibi özgün filmlerin yaratıcısı Christopher Nolan son çalışması Dunkirk’te tarihe Dinamo Operasyonu olarak geçen, Mayıs 1940’ta kurtarılan 350 bin müttefik askerin yaşamda kalma öyküsünü yetkin bir görsellik ve anlatımla irdeliyor.
Tarihe Dinamo Operasyonu olarak geçen, 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz, Belçikalı, Kanadalı ve Fransızlardan oluşan 350 bin müttefik askerin savaş alanından tahliyesi düşündürücü bir operasyondur. Mayıs 1940’ta Dunkerque’te gerçekleştirilen bu operasyon kimilerine göre bir zaferdir (400 bin askerden 350 binin yaşamı kurtarılmıştır) kimilerine göre ise bir yenilgidir. Başbakan Churchill operasyonun ardından “Savaş kurtarma operasyonlarıyla kazanılmaz” demiştir. Christopher Nolan düşleri, sihiri, siyah delikleri bir kenara bırakarak Dunkirk’te bu düzmece, sahte savaşı askerlerin, sivillerin, denizcilerin, havacıların gözünden anlatmayı yeğledi. “Dunkirk’te olaylara, tarihsel gerçekliğe, mekanlara sadık kaldım” diyen yaratıcı yönetmen öykü anlatımını geçmiş ve gelecekteki parçalara bölmeden doğrusal bir çizgide aktarıyor.
“Filmdeki amacım kumsalda sıkışıp kalmış askerlerin ilkel terör duygularını yansıtmaktı. Bunu yaparken de gökten düşen bombaların çıkardığı seslerin olabildiğince gerçekçi olmasını istedim” diyen Nolan bu operasyonla ilgili araştırma yaparken sahildeki askerlerin çoğunun kaybolduğunu, raporlarda olayın dehşetinin aktarıldığını farketmiş. “Dehşetle birlikte imkansızlık, paradoks ve anlayışsızlık ta vardı. Mayıs 1940’ta kumsaldaki durum Kafka romanları gibiydi. Bürokratik kabusun yansımasıydı adeta Kumsalda uzayıp giden uzun insan kuyrukları, ne yapacağını nereye gideceğini bilmeyen askerler. Kurtarmanın dışında kumsaldaki hakim duygu umutsuzluk, yoksunluk, unutulmaktı” diyor Christopher Nolan. Askerlerin kıstırıldığı sahilin tam karşısında onların vatanı, evleri görünüyordu. Almanlar sürekli kumsala bomba atıyorlardı. Günlerce burada bekleyen askerler kendilerini kurtaracak bir krüvazor, gemi bekliyorlardı. Nolan’ı olayda en çok etkileyen dalgakıran olmuş: “Dalgakırana yanaşan gemiler merdivenleri çıkartıyorlardı fakat gelgit öylesine güçlüydü ki gemiye binmek çok zordu”. Tüm bu dehşeti, umutsuzluğu, yaşamda kalma savaşımını Nolan duyumsal bir çalışma yaparak aktarmayı yeğlemiş. Çok az diyalog var, savaşın ortasındaki insanların korkusunu, kaygısını, umutsuzluğunu onların içsel dünyalarından aktarıyor.
Dunkirk, zamana karşı yapılan bir yarış, dramatik bir gerilim. Nolan gerilimi, korkuyu entelektüel açıdan yansıtıyor. Memento (Akıl Defteri), Interstellar (Yıldızlararası), Inception(Başlangıç), Kara Şövalye filmlerinde kullandığı tüm dijital efektlerden, yüksek teknolojiden arınmış bir çalışma. Dönem çalışmasında klasik bir anlatım ve çizgisel bir zaman kullanıyor. Şimdiki zamana odaklanan dram durumların, olayların anındalığını yansıtıyor. Hava, kara ve deniz açısından anlatılan filmde bazı askerler sahilde bir hafta süresince kalıyorlar, gemilerde kurtarma operasyonları tüm gün sürüyor, Büyük Britanya’dan Dunkerque’e Spitfire’larla ( 2.Dünya Savaşı’nda kullanılan avcı uçakları) uçan pilotlar depolarına 1 saatlik benzin dolduruyorlar, tarihin bu farklı vizyonlarını yönetmen yetkinlikle içiçe geçiriyor. Dramatik gerilim aykırı durumlara odaklanırken izleyici asker dalgakırana ulaşacak mı, pilot görevini başaracak mı gibi soruları soruyor. Gerilimli sekanslardan oluşan Dunkirk bunları insani boyutta irdeliyor. Kahramanların özgeçmişlerini bilmiyoruz, başat soru bu cehennemden kurtulabilecekler mi ? Üstlerine bomba düşmeden dalgakırana ulaşabilecekler mi ? Geçen bir geminin altında ezilmekten kurtulabilecekler mi ? Film anın yoğunluğunu bize güçlü bir şekilde duyumsatıyor, savaş filmi olmaktan öte yaşamda kalma, yaşama sarılma öyküsü. Filmden taşan enerji gerilimi yaratıyor.
Yapımcı eşi Emma Thomas’ın önerisiyle bu projeye girişen Nolan’ın tasarladığı ilk temel görüntü dalgakıranda kümelenen askerler olmuş. “Bu görüntü hem metaforik hem de alegorik bir güç taşıyordu. Karabasanda tehlikeden kaçmaya çalışırsınız ama hareket edemezsiniz donup kalırsınız. Dunkirk’le ilgili askeri raporlarda hep bu belirtiliyordu. Tam bir düş kırıklığı. Kafka’nın Dava’sı gibi, bürokrasinin ikilemi, ulaşılamıyan gerçek” diyen sinemacı askerlerin yaşadığı düş kırıklığı, umutsuzluğu yansıtıyor. Yönetmen Dunkirk’e hazırlanırken sessiz sinemanın klasiklerini (Hoşgörüsüzlük, Şafak) izlerken bu örneklerin coğrafya ve mekanı nasıl kullandıklarına dikkat etmiş. Nolan’a göre coğrafya anlatım dilinin temeli: “Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği kitabını çok severim. Coğrafya ve öykü anlatımının en saf formudur. Conrad insan zihninin derinliklerine iner. Bu içsel yoksa dışsal bir yolculuk mudur ? Sorduğu gerçek soru budur. Yolculuk nasıl anlatılır ? Sinemadaki temel soru bana göre budur. Dunkerque İncil’deki çok özel bir bölgedir, İngilizler
Mısırlılar tarafından kovulup Kızıl Deniz’e bırakılan Yahudiler gibidirler. Musevi–Hristiyanlıkta burası olaya güçlü bir mitolojik boyut katar” vurgusunu yapan yönetmen Dinamo Operasyonu’nu günümüz izleyicisi için modern bir anlatımla betimliyor.
Hollywood filmlerinin klişe yapılarından uzak durmaya karar veren yönetmen en deneysel çalışmasını gerçekleştirdiğini açıklıyor: “Deneysel girişimlerde bulundum. Hollywoodvari yapaylıkları atmaya çalıştıkça, ilerledikçe kendimi daha arınmış, saf hissettim”. Dinamo Operasyonu’nun hem zafer hem de yenilgi olarak algılanması Nolan’ı cezbeden nokta olmuş. Christopher Nolan belirsizliklerin var olduğu bir sinema yapmayı yeğliyor, onu da özgün kılan bu yönü. Gizemli, şaşırtıcı, düşündürücü, geleneksel ve mutlu sonu olmayan filmler yapıyor. Onun en büyük isteğiyse izleyici olağanüstü, sıradışı boyutlara taşımak, sürüklemek.
Yaşamda kalma, umut, savaş deneyimi, düş kırıklığı, umutsuzluk temalarını işleyen, Christopher Nolan’ın yönettiği, Tom Hardy, Cillian Murphy, Harry Styles, Kenneth Branagh, Mark Rylance, Fionn Whitehead, Aneurin Barnard, Damien Bonnard, Elliott Tittenson’ın oynadığı Dunkirk, 21 Temmuz’da sinemalarımızda gösterime giriyor."
Eleştiri bayağı geniş kapsamlı, dikkatimi çeken nokta, bunca yıllık "Hayatta kalma zaferi" sözü, neden "Yaşamda kalma zaferi" oldu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder