Bazen bir araba yalnızca bir araba değildir.
Tıpkı Volkswagen gibi. Bugünlerde dünyanın gündemini 11 milyon dizel motorlu araca özel bir yazılım yükleyerek emisyon ölçümlerini olduğundan düşük göstermesiyle meşgul eden Volkswagen, Almanların kibirle savundukları ahlaki değerlerini de tartışmaya açtı. Volkswagen, yani ‘halkın arabası’ öyle bir tarih taşıyor ki içinde Adolf Hitler de var, Çiçek Çocuklar da. Nazi zulmü de, Hollywood’un en tatlı kahramanlarından Herbie de. Mütevazı işçi aileleri de, en lüks markalardan biri olan Porsche de...
Volkswagen’in ‘herkesin bildiği sırra’ dönüşen tarihi, 20. yüzyılın büyük değişimlerinin özeti gibi...
Bebek Hitler
1933 Almanya’sına gidelim. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi iktidara gelmiş, Adolf Hitler ise şansölye olmuş. 1929 ekonomik buhranından bütün dünya gibi ağır hasar almış bir ülke Almanya. İşsiz sayısı yedi milyon. Parti, önce ekonomiyi yeniden düzene soktu, işsiz sayısını hızla düşürdü. Yaratılan işlerden biri, I. Dünya Savaşı’nda birbirinden kopan Almanları birleştirecek, binlerce kilometre otoyol inşasıydı.
Hitler otomobillere, özellikle de yarışlara meraklıydı. Kendisi ehliyet sahibi dahi olmasa da şoförün yanına oturmayı ve rotaya karar vermeyi severdi. Duvarındaki fotoğraflardan birinde, Hitler’e ilham veren mütevazı otomobil Model T’nin yaratıcısı Henry Ford yer alıyordu. Aklındaki hedef belliydi: O sırada yalnızca yüzde biri otomobil sahibi olan nüfusu, yeni yollarda rahatça seyahat ettirmek. Yıllar sonra Volkswagen’in tarihini yazan Andrea Hiott, onu “Otomobil seri üretimini milli bir amaç olarak gören ilk Avrupalı lider” diye tarif edecekti.
O sırada küçük, düşük fiyatlı bir otomobil düşüncesini kafasında evirip çeviren biri daha vardı, Daimler’in otomobil tasarımcısı Ferdinand Porsche.
Birbirlerini buldular. Hitler ne istediğini net bir şekilde açıkladı: İki yetişkin ve üç çocuğu rahatlıkla içine almalı, 100 km hıza ulaşmalı ve fiyatı 1000 markın altında olmalıydı. Porsche, o güne kadar tasarladıklarına bu bilgileri ekledi ve ortaya ilk Volkswagen/ halkın arabası çıktı. New York Times ona “Bebek Hitler” adını verdi. Yazar Wilfried Bade, bunu yeni bir devir olarak görüyordu: “Bugüne kadar otomobiller dünyayı fethetti. Şimdi insanın otomobil üzerindeki gerçek mülkiyeti başlıyor”.
Hiott’un yazdığına göre, bütün bunlar olurken Ferdinand Porsche Almanya’da Hitler’e Führer diye hitap etmeyen tek adamdı. Israrla “Bay Hitler” diyor, asla üniforma giymiyor ve Nazi parti kartını imzalamıyordu.
Hitler otomobillerin hızla üretilmesini istiyordu. Hemen emir verdi, 1938 yılında bir fabrika inşa ettirdi. Bu amaçla bugünkü adı Wolfsburg olan KdF-Arabaları Şehri kuruldu. Nazilerin mottosu olan KdF, Kraft durch Freude, neşeden doğan güç anlamına geliyordu. 1940’a dek 100 bin otomobil üretilecek, daha sonra bu sayı yılda bir milyona çıkacak ve Nazilerin işgal ettiği ülkelerde satılacaktı.
Tam Ferdinand Porsche fabrikayı seri üretime hazırlamıştı ki, Hitler Polonya’yı işgal etti. Fabrika artık askeri araçların üretimi için çalışıyor; yine Porsche’nin tasarladığı arazi araçlarıyla yüzer araçları hazırlıyordu. Savaş sırasında yakın çevredeki toplama kamplarından getirilen 15 bin savaş esiri burada askeri araçları, uçakları tamir etmekle ve İngiltere’yi bombalayacak V1 roketlerini üretmekle görevlendirildiler. (Hayatta kalanlardan bazıları 1998’de Volkswagen’e dava açıp tazminat kazandılar.)
Kaderin cilvesine bakın ki, bomba üreten fabrika bombalandı. 1945’te, ABD tarafından. Ve yine kaderin cilvesine bakın ki, yönetim İngilizlerin eline geçti. Ferdinand Porsche savaş suçlusu olarak tutuklandı. Hitler’in akıbeti malumunuz.
Dönüm noktası
Onlar gibi tarihin karanlığına gömülmek üzere olan Volkswagen için dönüm noktası Binbaşı Ivan Hirst oldu. Savaş sonrasında fabrika yok edilmek üzereyken otomobilin potansiyeli keşfetti ve imhasına engel oldu. Aynı zamanda Almanların savaş tazminatlarını ödemesi için üretim yapmaları gerekiyordu. İngiliz yönetimi 20 bin araç sipariş etti ve fabrika yeniden çalışmaya başladı.
1946’da, ayda 1000 araç üretilirken Volkswagen hem otomobilin hem de fabrikanın adı olarak geri döndü. 1948’de İngiliz hükümeti fabrikayı ABD’li, Avusturalyalı, İngiliz ve Fransız motor endüstrilerine önerse de kimse kabul etmedi. 1948’e gelindiğinde Volkswagen, Batı Almanya kontrolünde bir tröst olarak yeniden yapılandı.
Soğuk Savaş’ta yerini belli etmişti, hemen ertesi yıl reklam şirketi Doyle Dane Bernbach’ın “Think Small/ Küçük Düşün” reklam kampanyasıyla ABD topraklarına girdi. Hitler’in bebeği olarak doğan otomobil, kısa süre önceye kadar Almanya’dan ölesiye nefret eden ve iri yarı otomobillere alışık olan ABD’de Yahudi reklamcı Bill Bernbach sayesinde bir milyon satışa ulaştı.
ABD’nin böyle bir cevheri etinden, sütünden ve tüyünden yararlanmadan bırakması mümkün mü? Otomobil, 1968’de bir Hollywood yıldızı olarak çıktı sahnelere: Herbie. Duyguları olan otomobil Aşk Böceği Herbie, altı filmde oynadı.
Halkın arabası en lüks markaları satın aldı
Görüntüsünden ötürü Beetle/ böcek adını alan otomobil, sevimli hali ve adında barındırdığı ‘halkın arabası’ tevazuuyla Çiçek Çocuklar’ın simgelerinden olmayı başardı. Çiçek Çocuklar’ın tarih bilgisi mi zayıftı, yoksa Volkswagen Nazi geçmişini ABD’ye taşımamayı başarmış mıydı? Bilmiyoruz.
Bildiğimiz şu... Yeni Dünya mütevazı bir otomobil olan Volkswagen’i mütevazı bir marka olmaktan çıkardı; büyüyen şirket Audi’yi satın aldı. 1972’ye gelindiğinde ise Beetle 15 milyon 7 bin 34 üretimle Ford’un T modelini geçerek en çok üretilen otomobil sıfatını aldı. Zirveyi görmüştü, her çıkışın bir inişi vardı.
İlk ABD fabrikası 1978’de New Stanton’da açıldı ve satışları zayıflamaya başlayan Beetle’ın yanına Avrupa’da Golf adıyla bilinen Rabbit’i ekledi. Ve ‘halkın arabası’, 2000’e dünyanın en lüks markalarını satın alarak girdi: Bentley, Bugatti ve Lamborghini. 2009’da Porsche de listeye eklendi.
2003’ün 30 Temmuz’unda klasik Beetle son kez üretildi ve 21.529.464 numaralı araba olarak Meksika’daki fabrikadan Wolfburg’daki müzeye gönderildi.
Bunca badire atlattı, bu da geçer mi?
Bugün Volkswagen, Toyota’dan sonra dünyanın en büyük otomobil üreticisi. 31 ülkedeki fabrikalarında günde 41 bin yeni araç üretiyor, 153 ülkede satılıyor.
Bu kadar büyümek, kapitalizmin kitabında yetinmeye değil daha da büyüme arzusuna karşılık geliyor. Ve atasözü haklı çıkıyor: Zor, oyunu bozar!
Sonuç: Emisyon skandalının ardından şirketin piyasa değeri bir günde 14 milyar dolar eridi, CEO istifa etti. Şirket, 11 milyon aracı geri çağıracağını duyurdu.
Hitler’in bebeği olarak doğan, tam yok olmak üzereyken Almanların en büyük düşmanlarından İngilizler tarafından canı bağışlanan, bir başka düşman ABD’nin ilgisiyle dünyanın en büyükleri arasına katılan Volkswagen; bu badireyi de atlatabilir mi? Yoksa kendisiyle beraber Alman ahlakı ve ‘sağlamlık’la eşdeğer sayılan ‘Alman malı’ etiketinin inandırıcılığı tarihe mi gömülecek?
Tıpkı Volkswagen gibi. Bugünlerde dünyanın gündemini 11 milyon dizel motorlu araca özel bir yazılım yükleyerek emisyon ölçümlerini olduğundan düşük göstermesiyle meşgul eden Volkswagen, Almanların kibirle savundukları ahlaki değerlerini de tartışmaya açtı. Volkswagen, yani ‘halkın arabası’ öyle bir tarih taşıyor ki içinde Adolf Hitler de var, Çiçek Çocuklar da. Nazi zulmü de, Hollywood’un en tatlı kahramanlarından Herbie de. Mütevazı işçi aileleri de, en lüks markalardan biri olan Porsche de...
Volkswagen’in ‘herkesin bildiği sırra’ dönüşen tarihi, 20. yüzyılın büyük değişimlerinin özeti gibi...
Bebek Hitler
1933 Almanya’sına gidelim. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi iktidara gelmiş, Adolf Hitler ise şansölye olmuş. 1929 ekonomik buhranından bütün dünya gibi ağır hasar almış bir ülke Almanya. İşsiz sayısı yedi milyon. Parti, önce ekonomiyi yeniden düzene soktu, işsiz sayısını hızla düşürdü. Yaratılan işlerden biri, I. Dünya Savaşı’nda birbirinden kopan Almanları birleştirecek, binlerce kilometre otoyol inşasıydı.
Hitler otomobillere, özellikle de yarışlara meraklıydı. Kendisi ehliyet sahibi dahi olmasa da şoförün yanına oturmayı ve rotaya karar vermeyi severdi. Duvarındaki fotoğraflardan birinde, Hitler’e ilham veren mütevazı otomobil Model T’nin yaratıcısı Henry Ford yer alıyordu. Aklındaki hedef belliydi: O sırada yalnızca yüzde biri otomobil sahibi olan nüfusu, yeni yollarda rahatça seyahat ettirmek. Yıllar sonra Volkswagen’in tarihini yazan Andrea Hiott, onu “Otomobil seri üretimini milli bir amaç olarak gören ilk Avrupalı lider” diye tarif edecekti.
O sırada küçük, düşük fiyatlı bir otomobil düşüncesini kafasında evirip çeviren biri daha vardı, Daimler’in otomobil tasarımcısı Ferdinand Porsche.
Birbirlerini buldular. Hitler ne istediğini net bir şekilde açıkladı: İki yetişkin ve üç çocuğu rahatlıkla içine almalı, 100 km hıza ulaşmalı ve fiyatı 1000 markın altında olmalıydı. Porsche, o güne kadar tasarladıklarına bu bilgileri ekledi ve ortaya ilk Volkswagen/ halkın arabası çıktı. New York Times ona “Bebek Hitler” adını verdi. Yazar Wilfried Bade, bunu yeni bir devir olarak görüyordu: “Bugüne kadar otomobiller dünyayı fethetti. Şimdi insanın otomobil üzerindeki gerçek mülkiyeti başlıyor”.
Hiott’un yazdığına göre, bütün bunlar olurken Ferdinand Porsche Almanya’da Hitler’e Führer diye hitap etmeyen tek adamdı. Israrla “Bay Hitler” diyor, asla üniforma giymiyor ve Nazi parti kartını imzalamıyordu.
Hitler otomobillerin hızla üretilmesini istiyordu. Hemen emir verdi, 1938 yılında bir fabrika inşa ettirdi. Bu amaçla bugünkü adı Wolfsburg olan KdF-Arabaları Şehri kuruldu. Nazilerin mottosu olan KdF, Kraft durch Freude, neşeden doğan güç anlamına geliyordu. 1940’a dek 100 bin otomobil üretilecek, daha sonra bu sayı yılda bir milyona çıkacak ve Nazilerin işgal ettiği ülkelerde satılacaktı.
Tam Ferdinand Porsche fabrikayı seri üretime hazırlamıştı ki, Hitler Polonya’yı işgal etti. Fabrika artık askeri araçların üretimi için çalışıyor; yine Porsche’nin tasarladığı arazi araçlarıyla yüzer araçları hazırlıyordu. Savaş sırasında yakın çevredeki toplama kamplarından getirilen 15 bin savaş esiri burada askeri araçları, uçakları tamir etmekle ve İngiltere’yi bombalayacak V1 roketlerini üretmekle görevlendirildiler. (Hayatta kalanlardan bazıları 1998’de Volkswagen’e dava açıp tazminat kazandılar.)
Kaderin cilvesine bakın ki, bomba üreten fabrika bombalandı. 1945’te, ABD tarafından. Ve yine kaderin cilvesine bakın ki, yönetim İngilizlerin eline geçti. Ferdinand Porsche savaş suçlusu olarak tutuklandı. Hitler’in akıbeti malumunuz.
Dönüm noktası
Onlar gibi tarihin karanlığına gömülmek üzere olan Volkswagen için dönüm noktası Binbaşı Ivan Hirst oldu. Savaş sonrasında fabrika yok edilmek üzereyken otomobilin potansiyeli keşfetti ve imhasına engel oldu. Aynı zamanda Almanların savaş tazminatlarını ödemesi için üretim yapmaları gerekiyordu. İngiliz yönetimi 20 bin araç sipariş etti ve fabrika yeniden çalışmaya başladı.
1946’da, ayda 1000 araç üretilirken Volkswagen hem otomobilin hem de fabrikanın adı olarak geri döndü. 1948’de İngiliz hükümeti fabrikayı ABD’li, Avusturalyalı, İngiliz ve Fransız motor endüstrilerine önerse de kimse kabul etmedi. 1948’e gelindiğinde Volkswagen, Batı Almanya kontrolünde bir tröst olarak yeniden yapılandı.
Soğuk Savaş’ta yerini belli etmişti, hemen ertesi yıl reklam şirketi Doyle Dane Bernbach’ın “Think Small/ Küçük Düşün” reklam kampanyasıyla ABD topraklarına girdi. Hitler’in bebeği olarak doğan otomobil, kısa süre önceye kadar Almanya’dan ölesiye nefret eden ve iri yarı otomobillere alışık olan ABD’de Yahudi reklamcı Bill Bernbach sayesinde bir milyon satışa ulaştı.
ABD’nin böyle bir cevheri etinden, sütünden ve tüyünden yararlanmadan bırakması mümkün mü? Otomobil, 1968’de bir Hollywood yıldızı olarak çıktı sahnelere: Herbie. Duyguları olan otomobil Aşk Böceği Herbie, altı filmde oynadı.
Halkın arabası en lüks markaları satın aldı
Görüntüsünden ötürü Beetle/ böcek adını alan otomobil, sevimli hali ve adında barındırdığı ‘halkın arabası’ tevazuuyla Çiçek Çocuklar’ın simgelerinden olmayı başardı. Çiçek Çocuklar’ın tarih bilgisi mi zayıftı, yoksa Volkswagen Nazi geçmişini ABD’ye taşımamayı başarmış mıydı? Bilmiyoruz.
Bildiğimiz şu... Yeni Dünya mütevazı bir otomobil olan Volkswagen’i mütevazı bir marka olmaktan çıkardı; büyüyen şirket Audi’yi satın aldı. 1972’ye gelindiğinde ise Beetle 15 milyon 7 bin 34 üretimle Ford’un T modelini geçerek en çok üretilen otomobil sıfatını aldı. Zirveyi görmüştü, her çıkışın bir inişi vardı.
İlk ABD fabrikası 1978’de New Stanton’da açıldı ve satışları zayıflamaya başlayan Beetle’ın yanına Avrupa’da Golf adıyla bilinen Rabbit’i ekledi. Ve ‘halkın arabası’, 2000’e dünyanın en lüks markalarını satın alarak girdi: Bentley, Bugatti ve Lamborghini. 2009’da Porsche de listeye eklendi.
2003’ün 30 Temmuz’unda klasik Beetle son kez üretildi ve 21.529.464 numaralı araba olarak Meksika’daki fabrikadan Wolfburg’daki müzeye gönderildi.
Bunca badire atlattı, bu da geçer mi?
Bugün Volkswagen, Toyota’dan sonra dünyanın en büyük otomobil üreticisi. 31 ülkedeki fabrikalarında günde 41 bin yeni araç üretiyor, 153 ülkede satılıyor.
Bu kadar büyümek, kapitalizmin kitabında yetinmeye değil daha da büyüme arzusuna karşılık geliyor. Ve atasözü haklı çıkıyor: Zor, oyunu bozar!
Sonuç: Emisyon skandalının ardından şirketin piyasa değeri bir günde 14 milyar dolar eridi, CEO istifa etti. Şirket, 11 milyon aracı geri çağıracağını duyurdu.
Hitler’in bebeği olarak doğan, tam yok olmak üzereyken Almanların en büyük düşmanlarından İngilizler tarafından canı bağışlanan, bir başka düşman ABD’nin ilgisiyle dünyanın en büyükleri arasına katılan Volkswagen; bu badireyi de atlatabilir mi? Yoksa kendisiyle beraber Alman ahlakı ve ‘sağlamlık’la eşdeğer sayılan ‘Alman malı’ etiketinin inandırıcılığı tarihe mi gömülecek?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder