01 Eylül 1939 tarihinde başlayan Polonya Seferi'nde, Alman Hava Kuvvetleri'nin (Luftwaffe) oynadığı rol, çoğu zaman göz ardı edilir. Alman ve Polonya Hava Kuvvetleri arasında, sayısal ve nicelik açısından, yapılan bir karşılaştırma da, Alman tarafının, tartışılmaz bir üstünlüğü vardır. Her iki ülkenin, nüfus, ekonomi, askeri sanayi üretimi ve teknoloji düzeyini gösteren veriler düşünülürse, bu sonuç, çok doğaldır.
Değişik kaynaklardan edindiğimiz farklı rakamlara dayanarak, her iki Hava Kuvvetlerinin tahmini toplam uçak sayılarının ortalamasını alarak (uçak tiplerinin ayrıntılarını girmeden!) karşılaştırırsak:
Almanya 2.000 (Farklı kaynaklardan bulduğum rakamlar 1929 ile 2152 arasında değişiyor.)
Sovyet Polikarpow I-16
Stuka Ju-87
İlk bir kaç gün, bu taktikle, her ne kadar, Polonyalılar uçaklarını tahrip olmaktan kurtarsalar da, havaalanları, sürekli Alman bombardımanı sonucunda, kullanılmaz hale gelir. Üstün körü inşa edilen diğer uçuş pistleri ise, özellikle iniş anlarında bir çok Polonya uçağının hasar görmesine neden olur. Luftwaffe'nin kara ve demiryollarını sürekli bombalaması sonucunda, lojistik ağı tamamıyla çöktüğünden, zarar gören uçaklar tamir edilemez. Bunun doğal sonucu olarak, Ya hızla ilerleyen Alman birliklerinin eline geçer ya da Polonyalılar tarafından bunun engellenmesi için imha edilir. Hava savaşı bakımından bunun anlamı, Alman Kara Kuvvetlerinin, ya hiç, ya da çok az düşman uçakları saldırısına uğrayarak, harekâtına devam etmesi demekti.
Heinkel He-111
Luftwaffe, hava egemenliğini ele geçirdikten sonra, hafif ve orta bombardıman uçakları (Ju-88, Heinkel 111) düşman hatlarının gerisine akınlar düzenleyerek, ikmal yollarını ve depoları tahrip etme konusunda, kendilerine düşen görevi rahatlıkla yerine getirdiler. Özellikle demiryolları ve önemli tren istasyonları birincil hedef konumundaydılar. Bazı Polonya birlikleri trenlerden inerken baskına uğrayıp, büyük kayıplar verdiler. İlerleyen günlerde, geri çekilen Polonya birlikleri, cepheye doğru giden destek kuvvetleri ile karşılaşıp, büyük bir karmaşa yarattılar. Bu tipte büyük asker toplulukları, Luftwaffe için ideal hedeftiler.
Hava üstünlüğünü 1 hafta gibi, çok kısa bir sürede ele geçiren Luftwaffe, bu koşullarda, kara birliklerine yakın destek, keşif ve ikmal görevlerine odaklandı. İşin ilginci, Panzer tümenlerinin, planlanandan daha hızlı ilerlemesi, neredeyse, düşman direnişinden daha büyük sorunlara yol açtı. Hava Kuvvetlerinin destek birlikleri, ele geçirilen düşman havaalanlarını tekrardan işler hale getirmekle görevlendirilmişlerdi. Havaalanının olmadığı durumlarda, uçakların iniş-kalkışına uygun topraklarda, "geçici pistler" inşa etmekle yükümlü olan bu birliklerin, günde 8 km. ilerleyebilecekleri tahmin edilmişti. Bazı günler, bunun neredeyse 5 katı bir mesafeyi kat eden bu lojistik birimler, her şeyden önce, yakıt problemi ile karşı karşıya kaldılar. Bu durumda, Luftwaffe'nin, hava yoluyla ikmal görevine daha fazla uçak ve pilot ayırması gerekti. Düşman hava direnişinin neredeyse var olmadığı bir savaşta, Luftwaffe bu görevi başarıyla yerine getirdi.
Kara kuvvetleri ile (özellikle Panzer tümenleri) sürekli iletişimde yaşanan kopukluklar, Polonya seferinin en göze batan sorunuydu. Bu eksiklik, yakın destek ve ikmal açısından, sorunlar çıkartarak, ya Panzer tümenlerinin ilerleyişine sekte vuruyor; ya da "havadan bombardıman" desteği olmadan saldırıya geçen bu birliklerin kayıplarını arttırıyordu.
Bu eksiklikten çıkartılan tecrübeyle, sonra ki harekâtlarda, her bir Panzer tümenine, birer adet Luftwaffe muhabere birimi eklendi.
Sonuç olarak, Luftwaffe, 260 civarı uçak ve 750 pilot kaybetti. Diğer bir deyişle, harekât başlamadan önceki, uçak mevcudunun % 25'ini yitirdi.
Polonya Hava Kuvvetleri'nin, tüm savaş boyunca, neredeyse hiç bir direniş gösterememesi, Luftwaffe komuta kademesinin 2 yanlış çıkarımda bulunmasına neden oldu.
1-Stuka'ların yakın yer desteği sağlamak için yaptıkları dalış ve sonrasında ki yükseliş esnasında, düşman uçaksavarlarına ve avcı uçaklarına kolay hedef olduklarını
saptayamadılar. Ayrıca, sürekli bir Alman avcı uçağı koruması gerektiğini anlayamadılar.
2-Dornier ve Heinkel gibi orta menzilli ve sınırlı bomba yükü taşıyabilen bombardıman uçaklarının daha büyük ordulara karşı ve daha geniş coğrafyalarda yapılacak savaşlarda yetersiz kalabileceğini göz ardı ettiler. Bunun sonucunda, savaş öncesinde rafa kaldırılan "stratejik bombardıman" kavramı ve buna bağlı üretim planları tozlu raflarda kirlenmeye devam etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder