Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

27 Haziran 2015 Cumartesi

1940 Fransa seferi / Plan Sarı ve Plan Kırmızı! (Case Yellow and Case Red!)

1 Eylül tarihinde başlayan Polonya seferi, (Fall Weiss / Plan Beyaz) 27 Eylül’de Varşova’nın Alman ordusu tarafından işgali ile teoride sona ermişti. Ancak, bazı Polonya birlikleri 6 Ekim tarihine kadar direndiler. Aynı gün, silahların susması ile, Hitler, parlamentoda bir zafer konuşması yaptı ve Alman genelkurmayına, Fransa, Belçika ve Hollanda’nın işgali için, bir plan hazırlamaları, emrini verdi. 

Bu planın en tanınan ismi, Almanca "Fall Gelb", İngilizce "Case Yellow", dilimize “Plan sarı” şeklinde tercüme edilebilir.

Çok kimsenin bilmediği nokta ise, aslında birbirini tamamlayan 2 planın varlığıdır. "Plan Sarı", söz konusu, işgalin sadece birinci kısmını oluşturur. İkinci kısmı oluşturan "Plan Kırmızı", Alman ordularının Paris'i alması sonrasında gerçekleştirilen operasyonu içerdiğinden dolayı, arka planda kalmıştır.


Batı seferi planları, 1939 sonunda hazır olmasına rağmen, hava koşulları (Kasım 39 – Mart 40 kışı) ve İngiliz/Fransız birliklerinin Norveç’e yaptıkları çıkartma, söz konusu planın uygulanmasını, tam 29 defa geciktirdi.

10 Mayıs günü, Alman orduları, “Plan Sarı” doğrultusunda, Batı cephesinde saldırıya geçtiklerinde, Norveç’in kuzeyinde, bilhassa Narvik civarında, İngiliz birliklerine karşı çatışmalar yoğun bir biçimde devam ediyordu.

1940 Fransa seferinde Alman ordusu, tarihte bugüne kadar görülen en büyük tank gücünü kullanmıştır. Buna paralel olarak, Alman Hava Kuvvetleri, yine savaş tarihinde ilk defa görülecek kapsamda, hava operasyonları gerçekleştirmiştir.

1939 Polonya ve 1940 Danimarka/Norveç işgalinden sonra Alman ordusu, ilk defa asker sayısı ve askeri araç bakımından kendisine denk, hatta bazı açılardan kendisinden daha üstün, bir düşmanla karşı karşıyaydı.

Alman ordusu A, B ve C ordular grubu olmak üzere üçe ayrılmıştı.

B ordular grubu kuzeyden Hollanda'ya saldıracaktı. Hollanda işgal ettikten sonra, güneye Belçika'ya doğru ilerlemesi, planlanmıştı.

C ordular grubu, Lüksemburg sınırından İsviçre sınırına kadar Fransız sınırı boyunca, Majino hattı karşısında oyalayıcı saldırılar yapacaktı.

A ordular grubu, güney Belçika ve Lüksemburg üzerinden, Ardenler bölgesinden, hiç beklenmedik bir saldırıyla Belçika/Fransa sınırı boyunca ilerleyip Manş denizini ulaşmayı planlıyordu.

Ingiliz ordusu, 1940 Fransa seferinde, Alman ordusu karşısında, 1771 Amerikan Bağımsızlık Savaşı'ndan beri ilk defa, bu kadar büyük bir yenilgi ile karşılaşmıştır. (Bu değerlendirmeyi yaparken, BEF gücünün, Alman ordular grubundan daha zayıf olduğunu ve çok az hava desteğine sahip olduğunu göz ardı etmeyelim!)

Alman ordusunun, Belçika ve Hollanda ordularını yenmesi, zaten herkesin beklediği bir sonuçtu. Ancak bu kadar kısa bir süre içerisinde, Fransız ve İngiliz ordularını yenilgiye uğratması, yeni ve savaş tarihine damgasını vuran savaş stratejileri ve muharebe taktiklerinin bir sonucuydu.

Asla unutmamak lazım ki, Fransa ve Belçika'nın, Alman ordularının işgalinden kurtulabilmeleri için, 4 yıllık bir süre geçmesi gerekiyordu.

21 mart 1938 tarihinde, Fransız başbakanı olarak seçilen Paul Reinert, Almanya'ya karşı agresif bir politika izlenmesi taraftarıydı. Fransız ordusunun modernize edilmesini savunmakta, bilhassa zırhlı birliklerin oluşumuna önem vermekteydi. Fakat, ordu içindeki eski kanat'tan gelen, üst düzey komutanlarla çatıştı ve onların sürekli engellemelerine maruz kaldı.

İngiliz başbakanı Chamberlain, her ne kadar Almanya'ya karşı izlediği taviz politikası ile ünlü olsa da, bilhassa 1938 yılından itibaren İngiliz ordusunun zırhlı birliklerle desteklenmesi konusuna olumlu yaklaşmıştır. Ülkede silahlanma politikası ile ilgili adımlar atmıştır. Bu politikaya bağlı olarak ingiliz ordusu, yeni silahlar ve araçlarla donatılmış; asker ve subayların maaşları arttırılmış, yaşam koşulları iyileştirilmiştir. Olası bir savaşa karşı, İngiliz ordusunun silah üretimi politikasını gözden geçirmiş ve 1938 yılında, yeniden silahlanma programı başlatmıştır.

Polonya zaferinden bir hafta sonra, Hitler'in Alman genelkurmay'ına, batıda Fransa'ya yapılacak saldırı planlarını hazırlama emri verdiği söylenir. Bu söz konusu saldırının, “Low countries” adı verilen Hollanda ve Belçika’nın işgalini de kapsaması emrini verir.


Hitler, Birinci Dünya Savaşı siperlerinde kısa sürede olsa da, savaşmış bir asker olarak, bu planda ki olası tehlikeleri sezinlemişti. Bundan dolayı, yine aynı planın uygulanmasına karşıydı. Onun isteği doğrultusunda ve beklentilerini karşılamak için Alman genelkurmayı, tam beş defa, planı değiştirdi.

Bilhassa, Hollanda'nın ve belli bir ölçüde, Belçika'nın nehir ve kanallarla kaplı arazisinin yanında, Lüksemburg ve güney Belçika'da yer alan Ardenler bölgesinde ki ormanlar, aşılması güç arazilerdi. Bu arazi koşulları, Alman ordularının ilerleyişini zorlaştırırken, müttefik ordularına savunma için gerekli zamanı sağlayabilirdi.

Fakat Belçika ordusu bile, söz konusu bu hattı, uzun bir süre elinde tutmayı beklemiyordu. Bundan dolayı, ikinci bir savunma hattı planı yapılmıştı. Bu hat, Antwerp'ten başlayıp kuzey-güney doğrultusunda ilerleyen bir çizgi halindeydi. Bu söz konusu ikinci savunma hattı, Fransızların İngilizlerle birlikte yaptıkları karşı saldırı boyunca, ilerleyip ulaşacakları son hat, olarak düşünülmüştü.

Gerek Belçika, gerekse Fransız/İngiliz planlarında, planlayıcıların kontrolü dışında rol oynayan, birden fazla faktör, vardı. Her şeyden önce, Belçika ordusunun saldırıya geçen Alman ordusunu, uzunca bir süre meşgul etmesi gerekiyordu. Diğer bir deyişle, Belçika ordusu, Alman saldırılarına karşı, uzunca bir süre direnebilmeliydi ki; bu geçen süre içerisinde, Belçika-Fransa sınırından yola çıkan İngiliz ve Fransız orduları, söz konusu ikinci savunma hattına ulaşabilecek, zamana sahip olsunlar.

Fransız-İngiliz ve Belçika orduları, ikinci savunma hattında buluştuktan sonra, ikinci bir faktör, devreye giriyordu. O da farklı ordular arasında ki uyum idi. Bu üç ordu, kendi aralarında uyumlu bir koordinasyon içerisinde, Alman saldırılarına göğüs germek zorundalardı. Bir savaş esnasında, çoğu zaman, tek bir ordunun kendi birlikleri arasında ki uyumu bile, çok zor gerçekleştirebildiğini düşünürsek, karşı karşıya kalınan belirsizliği, daha iyi anlarız.

Son olarak tüm bu planlar, Alman ordusunun saldırıya başlayacağı noktaları ve saldırı esnasında ki harekât rotasını doğru tahmin etmeye dayanıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder