Alman askeri tarihçi Karl Heinz
Frieser’e göre, Nazi Almanyası Silahlı Kuvvetleri Polonya’ya saldırdığında,
daha 1936 yılında başlamış olduğu, “inşa” (Almancası: Aufbau) aşamasını sona erdirmemişti.
Gerek Hitler ve etrafında ki üst düzey yöneticiler gerekse Genelkurmay heyeti, Polonya seferinin kısa sürede biteceğini hesaplamışlardı. Nitekim öyle oldu. Ancak, hesaplamadıkları unsur, İngiltere ve Fransa’nın, Polonya saldırısı nedeniyle, Almanya’ya savaş açmalarıydı. (Bu konuda, Hitler, Dışişleri Bakanı Ribbentrop’a fazla güvenmiştir.) Bu beklenmedik gelişme nedeniyle, Polonya seferi, Almanların beklentisinin ötesine geçerek, bölgesel bir savaştan olmaktan çıkmış; bir Avrupa Savaşı boyutunu almıştır. Alman Genelkurmayı’nın hesaplarına göre, Silahlı Kuvvetler, ancak, tüm Avrupa’yı kapsayan, iki cepheli bir savaşa, ancak, 1944 yılında hazır olabilecekti.
Polonya Seferinin beklenenden daha kısa sürede ve daha az kayıpla sona ermesinin yanında, özellikle Fransa’nın gösterdiği askeri pasiflik, özellikle Hitler’i daha da cesaretlendirmiştir. Daha Polonya seferi bitmeden, Varşova’nın düşüşünden sonra, Fransa ve Benelüks ülkelerini işgal etmek üzere bir plan hazırlanması emri vermiştir. Diğer bir deyişle, 1. Dünya Savaşı’nın yarattığı sosyo-politik ve ekonomik şokları tam olarak atlatamayan İngiltere ve Fransa’nın askeri tutumu, Nazi Almanya’sını planlamadığı bir Avrupa (ve sonrasında Dünya) Savaşı’na sürüklemiştir. “Ben doğuştan bir kumarbazım.” diyen Hitler için, düşmanlarının çekingenliği, giderek daha fazla risk üstlenmesine neden olmuştur. Birbirini takip eden, ancak, askeri strateji açısından birbirinden bağımsız olan Polonya, Danimarka/Norveç, Batı, Yugoslavya/Yunanistan seferlerinde, Nazi Almanyası ordusu, düşmanların kendilerine özgü zayıflıklarından dolayı da, fazla zorlamadan zafere ulaşmıştır.
Gerek Hitler ve etrafında ki üst düzey yöneticiler gerekse Genelkurmay heyeti, Polonya seferinin kısa sürede biteceğini hesaplamışlardı. Nitekim öyle oldu. Ancak, hesaplamadıkları unsur, İngiltere ve Fransa’nın, Polonya saldırısı nedeniyle, Almanya’ya savaş açmalarıydı. (Bu konuda, Hitler, Dışişleri Bakanı Ribbentrop’a fazla güvenmiştir.) Bu beklenmedik gelişme nedeniyle, Polonya seferi, Almanların beklentisinin ötesine geçerek, bölgesel bir savaştan olmaktan çıkmış; bir Avrupa Savaşı boyutunu almıştır. Alman Genelkurmayı’nın hesaplarına göre, Silahlı Kuvvetler, ancak, tüm Avrupa’yı kapsayan, iki cepheli bir savaşa, ancak, 1944 yılında hazır olabilecekti.
Polonya Seferinin beklenenden daha kısa sürede ve daha az kayıpla sona ermesinin yanında, özellikle Fransa’nın gösterdiği askeri pasiflik, özellikle Hitler’i daha da cesaretlendirmiştir. Daha Polonya seferi bitmeden, Varşova’nın düşüşünden sonra, Fransa ve Benelüks ülkelerini işgal etmek üzere bir plan hazırlanması emri vermiştir. Diğer bir deyişle, 1. Dünya Savaşı’nın yarattığı sosyo-politik ve ekonomik şokları tam olarak atlatamayan İngiltere ve Fransa’nın askeri tutumu, Nazi Almanya’sını planlamadığı bir Avrupa (ve sonrasında Dünya) Savaşı’na sürüklemiştir. “Ben doğuştan bir kumarbazım.” diyen Hitler için, düşmanlarının çekingenliği, giderek daha fazla risk üstlenmesine neden olmuştur. Birbirini takip eden, ancak, askeri strateji açısından birbirinden bağımsız olan Polonya, Danimarka/Norveç, Batı, Yugoslavya/Yunanistan seferlerinde, Nazi Almanyası ordusu, düşmanların kendilerine özgü zayıflıklarından dolayı da, fazla zorlamadan zafere ulaşmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder