Bugün, Sertel ve diğer gazetecilerin yaptıkları gezinin son kısmına geldik.
Sayfa 242:
"İngiltere’de bir ay kaldıktan sonra uçakla Amerika’ya geçtik. Amerika’da daha yere indiğimiz andan başlayarak bambaşka bir hava ve manzara ile karşılaştık.
Burada savaşın hiçbir izi yoktu. Amerikan milleti hiçbir fedakârlığa katlanmak zorunda kalmamıştı. Hayat normal bir halde olduğu gibi devam ediyordu. İngiltere’deyken sabah kahvaltısında adam başına verilen yağ ancak bir lokma ekmeğe yetecek kadar az ve gülünçtü. Burada ise, önümüze bir paket yağ kondu, bitiremedik. Artan yağ gözümüzün önünde çöpe atılınca, şaşırdık.
Amerika’yı baştanbaşa dolaştık. Amerikalılar bize savaş hazırlıklarını gösterdiler. Bu bakımdan bütün Amerikan sanayisi ve tüm Amerikan kaynakları seferber edilmişti. Tersaneler gezdik. Üç günde 10 bin tonluk bir gemi yapıyorlardı. Amerikan’ın batısında Portland şehrinde yeni kurulmuş bir tersaneyi geziyorduk. Yan yana kurulmuş 12 kızak üzerinde 12 gemi hazırlanıyordu. Kimine henüz başlanmış, kimi yarı yapılmış, kimi bitmek üzereydi. Bizi gezdiren adam bitmek üzere olan gemiyi göstererek: "Bu gemi yarın denize indirilecek." dedi.
Deniz ve gemicilik işlerinden anlayan arkadaşımız ağabeydin Daver (Blogcunun notu: Hitler, emekli general Ali İhsan Sabis’le, emekli general Hüsnü Emin Erkilet’i Doğu cephesine gözlemci olarak davet etti. İki emekli generalin, Führer’in hoşuna gitmek ve Türkiye’de ki yandaşlarına moral vermek için yazdıkları abartılı savaş haberlerine karşı, Hasan İzzettin Dinamo, yeni ses dergisinde bir yergi şiiri yayımladı. “İki emekli general ve bir sivil amirale”. Sivil amiral, emekli generaller çizgisinde ki köşe yazarı Abidin Daver’di. O da diğerleri gibi Hitler’ciydi.) kendini tutamadı. Türkçe, "Atma Recep, din kardeşiyiz!" deyiverdi.
Haklıydı. Çünkü denize indirileceği söylenen geminin daha güvertesi tamamlanmamış, vinçleri yerlerine konmamış, kaptan köprüsü kurulmamıştı. Bu geminin 24 saat içinde tamamlanıp denize indirilmesi, bizim gözümüzle, olanaksızdı. Arkadaşımızın sözlerini İngilizce ye çevirip bizi gezdiren adama söylediler.
Adam gülerek,
-Yarın sabah, saat 10’da bu geminin denize indiriliş törenine davetlisiniz. Geldiğiniz zaman görürsünüz, dedi.
Ertesi sabah gittik. Geminin görünüşü eksiksizdi. Gemiyi denize indirmeden, bizi gemiye aldılar. Kaptanın yazı masasına, masanın üstündeki lambasına, kağıt kalemine kadar her şey tamamdı. Gemi işçileri işlerinin başına geçmişlerdi. Tam saat 10’da gemi törenle denize indirildi. Şaştık, kaldık. İşte yalnız bu tersane 3 günde 1 gemi yapıyordu.
Modern uçak fabrikaları gördük. Seri halinde dev gibi büyük bombardıman uçakları çıkarıyordu. Cip fabrikalarını gezdirdiler. Yalnız bir fabrikada günde üç bin cip yapıyorlardı. Tank fabrikaları seri halinde tank çıkarıyordu.
Amerika işi ciddiye almıştı. O vakit cumhurbaşkanı olan Roosevelt, Almanya’yı yenip nazizm tehlikesini yeryüzünden kaldırmaya azmetmişti. Amerika’nın İngiltere gibi, gizli emeller pesinde koştuğunu gösteren bir belirti de yoktu. (BN: Safça bir yaklaşım!) Bir Amerikan generali bize büyük bombardıman uçaklarını göstererek:”İşte Almanya’nın canına okuyacak uçak budur.” demişti.
Amerika’dan umutlu ve iyimser döndük. Okuyucularımıza, Müttefiklerin savaşı kazanmalarının kaçınılmaz olduğunu anlatmaya çalıştık.
Bu yayın, kamuoyunda büyük tepkiler yaptı. Almanya karşıtlarının umutlarını güçlendirdi. Hatta, hükümetin politikasını bile etkiledi. O zamana kadar kabinede Almanya’dan yana olanlar büyük rol oynuyorlardı. Hatta onların baskısıyla hükümet, tarafsızlık politikasıyla bağdaşmayacak işler bile yapmıştı. Örneğin, Almanya’nın Romanya yoluyla Karadeniz’e indirdiği küçük savaş gemilerini geceleri gizlice Boğazlardan geçirmelerine göz yumulmuştu. Almanya, Afrika’da ki kuvvetleri, hükümetin göz yumma politikası sayesinde beslemeyi ve desteklemeyi başarmıştı. (İtalya gibi bir müttefik dururken, Rommel’e desteğin bu yoldan yapılacağını düşünmek, çok yanlış!)
Evet, kısada olsa, o devri yaşamış ve diğer ülkeleri gezme fırsatı bulmuş, bir gazetecinin elinden 2. Dünya Savaşı izlenimleri!
Umarım ilginizi çekmiştir!
Sayfa 242:
"İngiltere’de bir ay kaldıktan sonra uçakla Amerika’ya geçtik. Amerika’da daha yere indiğimiz andan başlayarak bambaşka bir hava ve manzara ile karşılaştık.
Burada savaşın hiçbir izi yoktu. Amerikan milleti hiçbir fedakârlığa katlanmak zorunda kalmamıştı. Hayat normal bir halde olduğu gibi devam ediyordu. İngiltere’deyken sabah kahvaltısında adam başına verilen yağ ancak bir lokma ekmeğe yetecek kadar az ve gülünçtü. Burada ise, önümüze bir paket yağ kondu, bitiremedik. Artan yağ gözümüzün önünde çöpe atılınca, şaşırdık.
Amerika’yı baştanbaşa dolaştık. Amerikalılar bize savaş hazırlıklarını gösterdiler. Bu bakımdan bütün Amerikan sanayisi ve tüm Amerikan kaynakları seferber edilmişti. Tersaneler gezdik. Üç günde 10 bin tonluk bir gemi yapıyorlardı. Amerikan’ın batısında Portland şehrinde yeni kurulmuş bir tersaneyi geziyorduk. Yan yana kurulmuş 12 kızak üzerinde 12 gemi hazırlanıyordu. Kimine henüz başlanmış, kimi yarı yapılmış, kimi bitmek üzereydi. Bizi gezdiren adam bitmek üzere olan gemiyi göstererek: "Bu gemi yarın denize indirilecek."
Deniz ve gemicilik işlerinden anlayan arkadaşımız ağabeydin Daver (Blogcunun notu: Hitler, emekli general Ali İhsan Sabis’le, emekli general Hüsnü Emin Erkilet’i Doğu cephesine gözlemci olarak davet etti. İki emekli generalin, Führer’in hoşuna gitmek ve Türkiye’de ki yandaşlarına moral vermek için yazdıkları abartılı savaş haberlerine karşı, Hasan İzzettin Dinamo, yeni ses dergisinde bir yergi şiiri yayımladı. “İki emekli general ve bir sivil amirale”. Sivil amiral, emekli generaller çizgisinde ki köşe yazarı Abidin Daver’di. O da diğerleri gibi Hitler’ciydi.) kendini tutamadı. Türkçe, "Atma Recep, din kardeşiyiz!" deyiverdi.
Haklıydı. Çünkü denize indirileceği söylenen geminin daha güvertesi tamamlanmamış, vinçleri yerlerine konmamış, kaptan köprüsü kurulmamıştı. Bu geminin 24 saat içinde tamamlanıp denize indirilmesi, bizim gözümüzle, olanaksızdı. Arkadaşımızın sözlerini İngilizce ye çevirip bizi gezdiren adama söylediler.
Adam gülerek,
-Yarın sabah, saat 10’da bu geminin denize indiriliş törenine davetlisiniz. Geldiğiniz zaman görürsünüz, dedi.
Ertesi sabah gittik. Geminin görünüşü eksiksizdi. Gemiyi denize indirmeden, bizi gemiye aldılar. Kaptanın yazı masasına, masanın üstündeki lambasına, kağıt kalemine kadar her şey tamamdı. Gemi işçileri işlerinin başına geçmişlerdi. Tam saat 10’da gemi törenle denize indirildi. Şaştık, kaldık. İşte yalnız bu tersane 3 günde 1 gemi yapıyordu.
Modern uçak fabrikaları gördük. Seri halinde dev gibi büyük bombardıman uçakları çıkarıyordu. Cip fabrikalarını gezdirdiler. Yalnız bir fabrikada günde üç bin cip yapıyorlardı. Tank fabrikaları seri halinde tank çıkarıyordu.
Amerika işi ciddiye almıştı. O vakit cumhurbaşkanı olan Roosevelt, Almanya’yı yenip nazizm tehlikesini yeryüzünden kaldırmaya azmetmişti. Amerika’nın İngiltere gibi, gizli emeller pesinde koştuğunu gösteren bir belirti de yoktu. (BN: Safça bir yaklaşım!) Bir Amerikan generali bize büyük bombardıman uçaklarını göstererek:”İşte Almanya’nın canına okuyacak uçak budur.” demişti.
Amerika’dan umutlu ve iyimser döndük. Okuyucularımıza, Müttefiklerin savaşı kazanmalarının kaçınılmaz olduğunu anlatmaya çalıştık.
Bu yayın, kamuoyunda büyük tepkiler yaptı. Almanya karşıtlarının umutlarını güçlendirdi. Hatta, hükümetin politikasını bile etkiledi. O zamana kadar kabinede Almanya’dan yana olanlar büyük rol oynuyorlardı. Hatta onların baskısıyla hükümet, tarafsızlık politikasıyla bağdaşmayacak işler bile yapmıştı. Örneğin, Almanya’nın Romanya yoluyla Karadeniz’e indirdiği küçük savaş gemilerini geceleri gizlice Boğazlardan geçirmelerine göz yumulmuştu. Almanya, Afrika’da ki kuvvetleri, hükümetin göz yumma politikası sayesinde beslemeyi ve desteklemeyi başarmıştı. (İtalya gibi bir müttefik dururken, Rommel’e desteğin bu yoldan yapılacağını düşünmek, çok yanlış!)
Evet, kısada olsa, o devri yaşamış ve diğer ülkeleri gezme fırsatı bulmuş, bir gazetecinin elinden 2. Dünya Savaşı izlenimleri!
Umarım ilginizi çekmiştir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder