Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

22 Temmuz 2014 Salı

2. Dünya Savaşında Ingiliz propagandası ve savaşa bakışları...

Merhaba!

Zekeriya Sertel'in anıları kaldığımız yerden devam ediyorum:

Sayfa: 230

"Çok geçmedi; biz memlekete döndükten sonra, İkinci Dünya Savaşı başladı. Türkiye’nin, İngiltere ve Fransa ile imzalanmış karşılıklı antlaşmaları vardı. Bu ülkelerin yanında savaşa katılacak mıydı? Herkesin merak ettiği buydu?

Çünkü, Birinci Dünya Savaşının facialarını henüz unutmamış olan Türk halkı, yeni bir savaş felaketine katlanmak istemiyordu. Zaten böyle bir savaşa manen de, maddeten de hazırlanmış değildi.İşte bu hava içinde devlet başımda bulunan İnönü, Türkiye’nin bu savaşta tarafsız kalacağını ilan etti. Fransa ve İngiltere ile imzalanmış olan anlaşmaların Türkiye’ye yüklediği görev, Almanlara bu bölgede yolu kapamak suretiyle yerine getirilecekti. Halk geniş bir nefes almıştı. Biz basın mensupları da hükümetin bu tarafsızlık politikasını alkışladık. Özellikle gazetesinde Türkiye’nin bu emperyalist savaşta yeri olmadığı yolunda uzun boylu yayın yaptık.

Başlangıçta Almanların büyük zaferleri basında ve bu yolla memlekette geniş yankılar uyandırıyordu. Almanya’dan yana olanlar zaten hükümetin tarafsızlık politikasını beğenmiyorlardı. Almanya’dan yana olan gazeteler büyük puntolarla Alman zaferlerini belirtiyor, Türk kamuoyunda Almanlara karşı hayranlık duyguları yaratmaya çalışıyorlardı.

Hele Alman orduları Sovyet topraklarına gelince, faşistler düğün bayram yapmaya başladılar. Nazizmin üstünlüğü, insanlığın yeni ihtiyaçlarına cevap veren tek cereyan olduğu yolunda yazılar görülüyordu. HÜKÜMETTE BU PROPAGANDALAR KARŞISINDA KAYITSIZ KALIYORDU.

İngilizler ve Amerikalılar ile Fransızlar, bu propagandaya kendi örgütleriyle karşı koymaya çalışıyorlardı. Amerikalılar Beyoğlu’nda büyük bir “Haberler Bürosu” açmışlardı. İngiliz elçiliği de bir propaganda bürosu kurmuş, bir de dergi çıkarmaya başlamıştı. Son bir tedbir olarak Türk gazetecilerini kendi memleketlerine davet ettiler.

İNGİLTERE’de

1942 yılının Ağustosunda Ankara ve İstanbul gazetelerini temsil eden bir heyet halinde yola çıktık. Aramızda gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın, gazetesi sabihi Ahmet Emin Yalman, gazetesinden Abidin Daver ve Ankara’da gazetesinden Ahmet Şükrü Esmer vardı. Bunların hepsi İngiltere ve Amerika’dan yana idiler.
(Blogcunun notu: Abidin Daver, eski bir emekli amiral olup, Hitler tarafından 2 emekli generalle birlikte, Doğu cephesine davet edilmiştir. Ondan sonra, Nazi Almanyasını destekleyen yazılar yazıp, İzzettin Dinamo’nun ünlü, “İki emekli general ve bir sivil amirale” şiirine konu olmuştur.)

Londra’ya gidebilmek için Suriye ve Kahire yoluyla önce Afrika’ya indik. Sonra Afrika’yı ortasından aşarak Nijerya kıyılarına Lagos’a ulaştık. Oradan Batı Afrika’yı dolaşarak Portekiz’e çıktık. Ancak 15 günde Londra’ya varabildik.

İngiltere’yi sıkı bir harp düzeni içinde bulduk. Londra’nın göbeği, yani en zengin kısmı Alman hava bombardımanlarıyla bir harabeye dönmüştü. Yiyecek, giyecek kıtlaşmıştı. Mılletvekilleri ve Lord’lara varıncaya kadar bütün İngilizlerin üst başları eski püskü idi. Hatta kolları meşin yamalı ceket giymek moda olmuştu. Her şey ye bağlanmıştı. Fakat şu dikkatimizi çekti: Hangi sınıfa mensup olursa olsun, İngilizler bu mahrumiyete seve seve katlanıyorlardı. Bu düzeni kendi kişisel çıkarları yararına bozmak akıllarına bile gelmiyordu. Lordlar bile masraflı malikanelerini kapatarak otellere inmişlerdi. Kadınlar askerlik yapıyorlardı. İki siyasi parti (Muhafazakar ve İşçi Partisi) birleşmiş, ortak bir hükümet kurmuşlardı. Hükümetin başımda Churchill vardı.

Bizlere uçak manevralarını gösterdiler, deniz tezgahlarını ve askeri fabrikalarını gezdirdiler. Alman uçaklarının yıktığı şehirleri gösterdiler. Bütün hazırlık Avrupa’ya batıdan asker çıkararak ikinci bir cephe kurmak içindi. Fakat bir türlü ikinci cepheyi açmaya yanaşmıyorlardı. Bundan dolayı Sovyetler, müttefiklerinin samimiyetinden şüphe etmeye başlamışlardı.

Londra’da, dönemin Dışişleri Bakanı Eden, bizi kabul etti. Bir ara sordum:
-Niye harekete geçip Almanları iki cepheden mengeneye almayı geciktiriyorsunuz?

Eden bu sorudan hoşlanmadı. Gülümseterek,
-Stalingrad savaşının sonucunu bekliyoruz, dedi.

Bu defa da ben güldüm.
-O vakit belki de çok geç kalmış olmayacak mısınız?

Cevap vermedi. Stalingrad savaşı Sovyetlerin yenilgisiyle sona ererse,İngiltere bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı. Yani hem Almanya yıpranmış olacak, hem de Sovyetler bir daha toparlanamayacaklardı. Mr. Eden’in cevabından bunu çıkarmamak mümkün değildi.

Fakat Stalingrad savaşı, Almanların yenilgisiyle sonuçlandı ve savaşın kaderi belli oldu. Müttefikler ancak ondan sonra artık batıda ikinci cephe açmaktan başka çare kalmadığını gördüler ve Avrupa’nın batı sahillerine asker çıkardılar.
(Blogcunun notu: Stalingrad kuşatması, 2 Şubat 1943 tarihinde sona erdi. Müttefiklerin, Batı sahillerine çıkartma yapmaları ise, 06 Haziran 1944 tarihinde gerçekleşti. İki tarih arasında ki fark, Müttefiklerin hiç de o kadar hızlı hareket etmediklerini gösterir.)

Biz bakanlar tarafından birer birer kabul edildik. İşçi Partisi adına kabine de başbakan yardımcısı olan Sir Staffort Krips, kabinenin en sol, en doğru görüşlü, en kuvvetli üyelerinden biriydi. Bizi kabul ettiği zaman dedi ki:

-Görüyorum ki, içinizde bir Sovyet endişesi var. Sovyetler Birliği’nin, Çarlık Rusyası gibi Türkiye için bir tehlike olduğuna inananlarınız var. Bu düşünce tamamıyla yanlıştır. Sovyetler Birliği’nin Boğazlarda gözü yoktur. Onun bütün isteği, Boğazların güçlü bir Türkiye’nin elinde bulunmasıdır. Hatta bu amaçla, Boğazların hinterlandının, etrafında ki toprakların genişletilmesi ve Türk – Yunan sınırının biraz daha ileriye atılması tezini savunmaktadır. Bunu bir DÜŞÜNCE olarak DEĞİL, BİLGİME DAYANARAK söylüyorum. (Blogcunun notu: Maalesef bilgisi (!) yanlışmış! Ya da Stalin, zafer sarhoşluğu içerisinde fikrini değiştirdi!)

İngiliz Bakanının bu sözleri, o zamana kadar kararsızlık içinde olan arkadaşlardan bazılarını düşündürdü, Sovyetlere sevgi duymayan bazılarını da hayal kırıklığına uğrattı. Fakat kimse, bu sözlere itiraz edemedi.

İngiltere’den müttefikler arasında (Blogcunun notu: Bunun, sadece İngiltere’ye yapılan bir ziyaret olduğu göz önüne alınırsa, o an çoğul konuşmak için Amerikan yaklaşımı hakkında ki bilgiler eksik!) Sovyetlere karşı beslenen gizli maksatları öğrenmiş olarak ayrıldık. Ama savaşın sonucu konusunda artık umutluyduk. (Blogcunun notu: Neye dayanarak? İngiltere'nin ne asker sayısı, ne de üretimi Almanlara karşı koyacak bir düzeyde değildi!)

Devamı var...

1 yorum:

  1. Belki tam olarak ilgili değil ama, tarihteki çeşitli savaşlardaki propaganda materyalleri için aşağıdaki makaleyi tavsiye edebilirim. Bilgilendirici ve uyandırıcı:

    http://www.kalkartik.com/index_files/Savasin_Yarattigi_Sanatimsi_Eserler.htm

    YanıtlaSil