Aşağıda üçüncü ve son bölümünü sunduğum konuşmayı, İnternette şans eseri bulduğumu itiraf etmeliyim.
2. Dünya Savaşı’nda, işgal altında ki Fransa ve Vichy Fransa’sı olarak anılan bölgede, Fransız Yahudilerine karşı uygulanan kıyım ve bunda, Fransız halkının ve devlet kurumlarının payı, sürekli ve bilinçli olarak gözardı edilmiştir.
Fransız tarihçi, Tal Bruttmann’ın, İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde 17 Nisan 2014′te düzenlenen toplantıdaki konuşmasının bazı bölümlerinden alıntıları, uzunluğu nedeniyle, 3 ayrı bölüm halinde sunuyorum:
Bu çalışmalar sonucunda insanlığa karşı işlenen suçlara dair dört dava açılır. Bu davaların herbiri Fransa Yahudileri’nin maruz kaldığı zulmün farklı yönlerini ele almasından dolayı önem taşır.
Kamuoyunun baskısı
90’lı yılların başına kadar Fransız topraklarında Shoah hafızasına dair devletin resmi yönde hiçbir girişimi yoktur. “Meçhul Yahudi Şehidi Anıtı” ya da Drancy’ye 1976’da bir levha konulması gibi özel girişimler görülür. Fransız Cumhuriyeti ilk defa 1994’te resmi bir levha konulmasına karar verebilecektir.
Temmuz 1942’de yapılan baskında tutuklanan Yahudilerin götürüldüğü Vel d’Hiv (Kış Velodromu) 1940’ların sonunda kapatılır. Her 7 Temmuz’da Vel d’Hiv’in önünde tehcir edilen Yahudiler için anmalar düzenlenir. Bu fotoğrafta savaşın sonunda “Vel d’Hiv baskını kurbanı Yahudilerin anısına” yazılı bir levhayı görüyoruz. Bu Yahudi toplumundan gelen özel bir girişimdi ve bugün yıkılmış bir duvara yerleştirilmişti. Vel d’Hiv yıkıldıktan sonra yerine İçişleri Bakanlığı inşa edilir. Yeni binaya 1974’te bir anma levhası konur, ama bu da özel bir girişim sonucunda olur. Henüz resmi yetkililer mekanın tarihini anmaya yanaşmamaktadır.
Fransız Cumhuriyeti ilk defa 1994 yılında resmi olarak Drancy’ye bir anma levhası konulmasını kararlaştırır. 1993 yılında René Bousquet’nin (Vichy hükümetinin polisten sorumlu genel sekreteri) öldürülmesiyle birlikte Bousquet’nin savaş sonrasından bugüne kadar yetkililer, özellikle de Cumhurbaşkanı François Mittérand tarafından korunmasına dair polemikler yaşanır. Mittérand’a yönelik kamuoyu baskısı o kadar büyüktür ki kendisinden önceki tüm devlet başkanlarının reddettiğini kabul etmek ve “Fransa’nın Nazi Almanyası’yla işbirliği yaptığını” söylemek zorunda kalır.
Daha ileri bir adım için 1995 yılında seçilmesinden sonra Vel d’Hiv’de çok
önemli bir konuşma yapan Jacques Chirac’ı beklemek gerekecektir. Jacques Chirac
“Fransa’nın telafi edilemez bir suç işlediğini” ve Yahudilerin işgalciler adına
tutuklanmasına katıldığını kabul eder. Bu tarihten sonra hafıza savaşları sona
erer ve tarihin o sayfası çevrilir. Jacques Chirac tarihi bir gerçekliği
tanımıştır. Devlet başkanı olarak yaşananların Fransa’nın tarihinin bir parçası
olduğunu ve Fransa’nın tarihinin bu sayfasından sorumlu olduğunu ifade eder.
Özel
hafıza girişimleri
Shoah hafızasının Fransa’da nasıl doğduğuna bakalım. Bu yönde bir hareket öncelikle Yahudi toplumu içinde ortaya çıktı. 1950’de “Meçhul Yahudi Şehidi Anıtı”nın temeli atıldı. Bu anıt o dönem “Yahudi şehadeti” olarak anılan Shoah’ya adanmış dünyadaki ilk anıttı. Bu anıt Yahudi toplumunda destek bulmuş ancak mücadelesini tek başına yürüten bir adamın girişimiydi. Meçhul Yahudi Şehidi Anıtı daha sonra Shoah Anıtı’na (Mémorial da la Shoah) dönüşecekti.
Shoah hafızasının Fransa’da nasıl doğduğuna bakalım. Bu yönde bir hareket öncelikle Yahudi toplumu içinde ortaya çıktı. 1950’de “Meçhul Yahudi Şehidi Anıtı”nın temeli atıldı. Bu anıt o dönem “Yahudi şehadeti” olarak anılan Shoah’ya adanmış dünyadaki ilk anıttı. Bu anıt Yahudi toplumunda destek bulmuş ancak mücadelesini tek başına yürüten bir adamın girişimiydi. Meçhul Yahudi Şehidi Anıtı daha sonra Shoah Anıtı’na (Mémorial da la Shoah) dönüşecekti.
Fransız
devletinin antisemit uygulamalardaki rolünün sadece bir cemaat özelinde değil,
kamuoyunu nezdinde sorgulanması için 70’li yılları beklemek gerekecekti.
Fransız devletinin antisemit uygulamalardaki
rolünün sadece bir cemaat özelinde değil, kamuoyunu nezdinde sorgulanması için
70’li yılları beklemek gerekecekti.
Çok
sayıda bilimsel yayın bu dönemde yayınlanır. Bir dizi kitap, sadece birkaç yüz
okuyucuyla sınırlı kalmayıp onbinlerce satarak temel bir rol oynar. İlk olarak
Amerikalı tarihçi Robert Paxton’un “Vichy Fransa’sı” kitabı yayınlanır. Kitap
Vichy’nin egemen bir rejim olduğunu ve Nazilerle işbirliğine kendi iradesiyle
girdiğini ortaya koyar. Fransa’da bu konuda büyük bir tartışma başlatır. Daha
sonra Serge Klarsfeld’in çalışmaları, özellikle de “Fransa Yahudileri’nin
tehcir hafızası” yayınlanacaktır.
Bu çalışmalar sonucunda insanlığa karşı işlenen suçlara dair dört dava açılır. Bu davaların herbiri Fransa Yahudileri’nin maruz kaldığı zulmün farklı yönlerini ele almasından dolayı önem taşır.
Kamuoyunun baskısı
90’lı yılların başına kadar Fransız topraklarında Shoah hafızasına dair devletin resmi yönde hiçbir girişimi yoktur. “Meçhul Yahudi Şehidi Anıtı” ya da Drancy’ye 1976’da bir levha konulması gibi özel girişimler görülür. Fransız Cumhuriyeti ilk defa 1994’te resmi bir levha konulmasına karar verebilecektir.
Temmuz 1942’de yapılan baskında tutuklanan Yahudilerin götürüldüğü Vel d’Hiv (Kış Velodromu) 1940’ların sonunda kapatılır. Her 7 Temmuz’da Vel d’Hiv’in önünde tehcir edilen Yahudiler için anmalar düzenlenir. Bu fotoğrafta savaşın sonunda “Vel d’Hiv baskını kurbanı Yahudilerin anısına” yazılı bir levhayı görüyoruz. Bu Yahudi toplumundan gelen özel bir girişimdi ve bugün yıkılmış bir duvara yerleştirilmişti. Vel d’Hiv yıkıldıktan sonra yerine İçişleri Bakanlığı inşa edilir. Yeni binaya 1974’te bir anma levhası konur, ama bu da özel bir girişim sonucunda olur. Henüz resmi yetkililer mekanın tarihini anmaya yanaşmamaktadır.
Fransız Cumhuriyeti ilk defa 1994 yılında resmi olarak Drancy’ye bir anma levhası konulmasını kararlaştırır. 1993 yılında René Bousquet’nin (Vichy hükümetinin polisten sorumlu genel sekreteri) öldürülmesiyle birlikte Bousquet’nin savaş sonrasından bugüne kadar yetkililer, özellikle de Cumhurbaşkanı François Mittérand tarafından korunmasına dair polemikler yaşanır. Mittérand’a yönelik kamuoyu baskısı o kadar büyüktür ki kendisinden önceki tüm devlet başkanlarının reddettiğini kabul etmek ve “Fransa’nın Nazi Almanyası’yla işbirliği yaptığını” söylemek zorunda kalır.
Mittérand’a yönelik kamuoyu baskısı o kadar
büyüktür ki kendisinden önceki tüm devlet başkanlarının reddettiğini kabul
etmek ve “Fransa’nın Nazi Almanyası’yla işbirliği yaptığını” söylemek zorunda
kalır.
General
De Gaulle Vichy’nin varlığını tanımayı hep reddetmişti. Halefleri Pompidou,
Giscard d’Estaing ve Mittérand da onunla aynı çizgide davranarak “Vichy diye
bir şey yoktu. Gerçek Fransa Londra’daydı. Fransa’da o dönem yaşananlardan
Fransız makamları sorumlu tutulamaz, olanlardan sadece işgalciler sorumludur”
söylemini sürdürdüler. Bousquet olayı patlak verdikten sonra bu tutum Mittérand
için artık devam ettirilemez bir hal alır. Bousquet’nin o güne kadar korunmuş
olması François Mittérand’a yöneltilen eleştirilerin kaynağı olur ve Mittérand
yarım ağızla ve karmaşık bir şekilde de olsa resmi bir tanımada bulunur. Hiçbir
anlam taşımayan bir metin kabul edilir : “Fransız Cumhuriyeti “Fransız devleti
hükümeti” denilen de facto otoritenin hüküm sürdüğü dönemde işlenen insanlığa
karşı suçlar ile ırkçı ve antisemit zulümlerin kurbanlarını anar”. Metinde
“Fransa” denilmez, kurbanların Yahudi oldukları söylenmez. “Irkçı ve antisemit
zulümler”den bahsedilir. Mittérand’a yönelik baskılardan sonra Vel d’Hiv ve
Drancy’ye ilk defa yaşananları anan resmi levhalar asılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder