İnsanlık tarihinin en büyük trajedileri arasında yer alan 2. Dünya Savaşı'nın, göz ardı edilen unsurlardan birisi, Mihver Paktı'nda yer alan Bulgaristan'ın askeri ve politik konumudur. Yazının başında vurgulamam gereken nokta, 1908 yılında bağımsızlığını kazanarak kurulan devletin adı, 1946 yılına kadar "Bulgaristan Krallığı" olmuştur. Ama, yazıda okuması kolay olsun diye, "Bulgaristan" ismini kullanıyorum.
Konuyla ilgilenen bir çok kişi Bulgaristan'ı, coğrafi açıdan komşu oldukları Romanya ile aynı küfeye koyar. Kabataslak bir ayırım yapıldığında, Balkanlar'da yer alan ülkeler, ya, Yugoslavya, Arnavutluk ve Yunanistan gibi, Mihver kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir; ya da Romanya ve Bulgaristan gibi, politik ve askeri açıdan, onların yanında yer almıştır.
Bu Romanya örneği için geçerli olabilir; ancak, Bulgaristan'ın Nazi Almanya'sı ile olan ilişkisi daha farklı ve karmaşıktır.
Burada ön plana çıkan, o dönemde (tek adam!) sıkça olduğu gibi, Bulgar kralı III. Boris'dir. Bunun yanında, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bir Bulgar devleti kurma yolunda Rus çarlığının ve Alman İmparatorluğunun oynadıkları rol önem taşır. Bu iki büyük imparatorluk, değişik zamanlarda farklı biçimlerde, Bulgarları ve kurdukları devleti desteklemişlerdir.
Ruslarla-Bulgarların yakınlaşmasının nedenleri:
Bulgarlar, 1876 yılında alevlenen ayaklanmaları öncesinde ve sonrasında, Rus Çarlığının verdiği desteği asla unutmamışlardır. 93 Harbinde, özellikle Şıpka geçidi muharebesinde, Ruslarla beraber çarpışmaları, Berlin anlaşması sonrasında kurulan Bulgar devletinin resmi tarihinin önemli temel taşlarından birisini oluşturmuştur. (Burada, 1945 öncesinde ki Bulgaristan'dan bahsettiğimizi vurgulayalım. 2. Dünya Savaşı sonunda, gönüllü olarak(!) komünizmi seçen Bulgarların, bugün neler düşündükleri yazının bir parçası değil!)
Diğer taraftan, "Güney Slavları" grubuna dahil edilen Bulgarların, diğer bir Slav halk olan Ruslara, kendilerini "yakın" hissetmeleri, her zaman bu iki ülke arasında ki ilişkileri positiv etkilemiştir.
"Büyük Slav ağabey" rolünü üstlenen Rus İmparatorluğu, Balkanlar'da ki tüm Slav kavimler gibi, Bulgarları da her fırsatta desteklemiş ve onlara, "Kimin büyük olduğunu!" her fırsatta hatırlatmıştır.
Bu gerçeklerden yola çıkarsak, Nazi Almanya'sının Sovyetler Birliği'ne karşı başlattığı savaşa, hiç bir Bulgar askerinin iştirak etmemesini daha iyi anlarız.
Bulgar Alman yakınlaşmasının nedenleri:
Bulgaristan'ın Almanya ile olan yakınlığının nedenlerine gelince, her şeyden önce, genç Bulgar devletini yöneten tüm kralların (o tarihe kadar zaten 3 tane!) baba tarafından Alman kökenli olması önem taşır. Ayrıca, kurulan ilk Bulgar ordusunun eğitimi Alman eğitmen subaylar tarafından gerçekleştirilmiş ve bu bağlamda silahları ağırlıklı olarak (en azından kara ordusunun!) Alman firmalarınca gerçekleştirilmiştir. Bunun önemi, ülke yönetiminde her zaman söz sahibi olan ordu mensuplarının Alman eğitimi almış olmaları ve Alman ideolojisine yatkınlıkları düşünülürse, daha iyi anlaşılır.
Tarihsel gelişim açısından konuya yaklaşırsak, o tarihlerde bugünkü Makedonya topraklarında yaşayan çok sayıda Bulgar vardı. 1. Balkan Harbinde, bu toprakları ele geçirerek, "Büyük Bulgaristan" hayalini gerçekleştirememesi, Bulgaristan'ın 1.Dünya Savaşı'nda Alman İmparatorluğu ile işbirliği yapmasında ki en önemli nedenlerden biriydi. Bu ortaklığın sonu, yine hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Daha fazlasına elde etmek için planlar yaparken, 1. Dünya Savaşı sonrasında ki, bölgesel antlaşmalarla ellerinde ki bazı bölgeleri de kaybetmişlerdir.
Bulgar-Alman ilişkilerine damgasını vuran bir sonraki gelişme, 7 Eylül 1940 tarihinde imzalanan Craiova antlaşmasıdır. Bu anlaşmayla, Romanya, yukarıda sözü edilen antlaşmalardan birisi ile Bulgaristan aldığı Dobruca bölgesinin güneyini geri vermek zorunda kalmıştır. "Zorunda kalmıştır" tabirini özellikle seçtim, çünkü, antlaşmanın imzalanması için, Hitler Almanya'sı Romanya'ya baskı uygulamıştır. Böylelikle, eski dost ve silah arkadaşı olarak, Almanya, Bulgaristan üzerinde ki etkisini arttırmıştır.
Bu noktada, Bulgar kralı III. Boris'in 1930'lu yılların ikinci yarısından itibaren özellikle Doğu Avrupa ile Balkanlar'da ki, gelişmeler ışığında çok zor bir denge politikası izlediğini vurgulamak gerekir. Nazi Almanya'sının 1939 sonunda başlayan ve durdurulamayacak gibi görünen yükselişi karşısında komşu Romanya, 1940 yılı Kasım ayı başında Mihver paktına üye olup, Alman askerlerine kapılarını açar. Bulgaristan 1 Mart 1941 tarihinde pakta katılmıştır. Alman birliklerinin, planlanan Yugoslavya ve Yunanistan saldırısı için, her iki ülkeye komşu olan Bulgaristan sınırları boyunca mevzilenmelerine izin vermiştir.
Konuyla ilgilenen bir çok kişi Bulgaristan'ı, coğrafi açıdan komşu oldukları Romanya ile aynı küfeye koyar. Kabataslak bir ayırım yapıldığında, Balkanlar'da yer alan ülkeler, ya, Yugoslavya, Arnavutluk ve Yunanistan gibi, Mihver kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir; ya da Romanya ve Bulgaristan gibi, politik ve askeri açıdan, onların yanında yer almıştır.
Bu Romanya örneği için geçerli olabilir; ancak, Bulgaristan'ın Nazi Almanya'sı ile olan ilişkisi daha farklı ve karmaşıktır.
Bulgar Kralı III. Boris
Bulgarlar, 1876 yılında alevlenen ayaklanmaları öncesinde ve sonrasında, Rus Çarlığının verdiği desteği asla unutmamışlardır. 93 Harbinde, özellikle Şıpka geçidi muharebesinde, Ruslarla beraber çarpışmaları, Berlin anlaşması sonrasında kurulan Bulgar devletinin resmi tarihinin önemli temel taşlarından birisini oluşturmuştur. (Burada, 1945 öncesinde ki Bulgaristan'dan bahsettiğimizi vurgulayalım. 2. Dünya Savaşı sonunda, gönüllü olarak(!) komünizmi seçen Bulgarların, bugün neler düşündükleri yazının bir parçası değil!)
Diğer taraftan, "Güney Slavları" grubuna dahil edilen Bulgarların, diğer bir Slav halk olan Ruslara, kendilerini "yakın" hissetmeleri, her zaman bu iki ülke arasında ki ilişkileri positiv etkilemiştir.
"Büyük Slav ağabey" rolünü üstlenen Rus İmparatorluğu, Balkanlar'da ki tüm Slav kavimler gibi, Bulgarları da her fırsatta desteklemiş ve onlara, "Kimin büyük olduğunu!" her fırsatta hatırlatmıştır.
Bu gerçeklerden yola çıkarsak, Nazi Almanya'sının Sovyetler Birliği'ne karşı başlattığı savaşa, hiç bir Bulgar askerinin iştirak etmemesini daha iyi anlarız.
Bulgar Alman yakınlaşmasının nedenleri:
Bulgaristan'ın Almanya ile olan yakınlığının nedenlerine gelince, her şeyden önce, genç Bulgar devletini yöneten tüm kralların (o tarihe kadar zaten 3 tane!) baba tarafından Alman kökenli olması önem taşır. Ayrıca, kurulan ilk Bulgar ordusunun eğitimi Alman eğitmen subaylar tarafından gerçekleştirilmiş ve bu bağlamda silahları ağırlıklı olarak (en azından kara ordusunun!) Alman firmalarınca gerçekleştirilmiştir. Bunun önemi, ülke yönetiminde her zaman söz sahibi olan ordu mensuplarının Alman eğitimi almış olmaları ve Alman ideolojisine yatkınlıkları düşünülürse, daha iyi anlaşılır.
Bulgaristan Hava Kuvetlerine ait Messerschmidt Bf-109
Bulgar-Alman ilişkilerine damgasını vuran bir sonraki gelişme, 7 Eylül 1940 tarihinde imzalanan Craiova antlaşmasıdır. Bu anlaşmayla, Romanya, yukarıda sözü edilen antlaşmalardan birisi ile Bulgaristan aldığı Dobruca bölgesinin güneyini geri vermek zorunda kalmıştır. "Zorunda kalmıştır" tabirini özellikle seçtim, çünkü, antlaşmanın imzalanması için, Hitler Almanya'sı Romanya'ya baskı uygulamıştır. Böylelikle, eski dost ve silah arkadaşı olarak, Almanya, Bulgaristan üzerinde ki etkisini arttırmıştır.
Bu noktada, Bulgar kralı III. Boris'in 1930'lu yılların ikinci yarısından itibaren özellikle Doğu Avrupa ile Balkanlar'da ki, gelişmeler ışığında çok zor bir denge politikası izlediğini vurgulamak gerekir. Nazi Almanya'sının 1939 sonunda başlayan ve durdurulamayacak gibi görünen yükselişi karşısında komşu Romanya, 1940 yılı Kasım ayı başında Mihver paktına üye olup, Alman askerlerine kapılarını açar. Bulgaristan 1 Mart 1941 tarihinde pakta katılmıştır. Alman birliklerinin, planlanan Yugoslavya ve Yunanistan saldırısı için, her iki ülkeye komşu olan Bulgaristan sınırları boyunca mevzilenmelerine izin vermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder