1940 Batı seferi analizimize devam ediyoruz. Dün "Neden Müttefikler, özellikle Fransızlar bu kadar savunma ağırlıklı bir strateji izlediler?" sorusu bağlamında incelenmesi gereken en önemli öğelerden birisi olan, savaş öncesinde inşa edilen "Majino Hattı"'nı mercek altına almıştık. Bugün yazının ikinci kısmına yer verelim.
Küçük bir hatırlatma yapalım:
Sorulması gereken ilk ve can alıcı soru şu: Majino Hattı’nın amacı neydi?
Fransa’da sadece, askerler değil yıllanmış politikacılarda, Almanlar’ın intikam duygusu ile bir gün mutlaka yeniden saldırıya geçeceğini düşünüyorlardı. Hem, Fransız topraklarının tekrardan bir işgale uğramasını, hem de uzun süreli çatışmalar sonucunda tahrip olmasını engellemek için, “savaşı ülke sınırlarının dışında tutacak, ya da en azından sınırlarda karşılayacak, bir savunma sistemi” hazırlama düşüncesi, bir çok nedenden dolayı giderek popüler olmaya başladı. 1. Dünya Savaşı’nda bizzat cephede görev yapmış olan ve bu gerçeğin bilincinde olan bir çok düşük rütbeli subay, 1920’lerin ortasından itibaren, gelecek olan bir sonraki savaş için hazırlanmaya başladılar.
1920 yılında,mareşal Joffre, daha savaşın bitiminden 2 yıl gibi kısa bir süre sonra, Manş denizinden Alp dağlarına kadar uzanan güçlendirilmiş sığınaklardan oluşan bir savunma hattının kurulmasını öneren bir proje sundu. Birbirine yakın stratejik noktalara konumlandırılmış bu sığınaklarda, askeri birlikler hem ateş güçlerini, saldıran düşmana karşı koordine edebilecekler, hem de uygun zaman ve yerde karşı saldırılar düzenleyebileceklerdi. Özünde, savunma güvenliğini sağlayarak, saldırı ağırlıklı bir plandı.
Mareşalin projesi, “Verdün arslanı” olarak bilinen, mareşal Petain’în sunduğu proje karşısında, masadan kaldırıldı. Petain, Joffre’nin öngördüğü birbirinden ayrı güçlendirilmiş sığınaklar yerine, birbirine tünellerle bağlı kesintisiz bir müstahkem mevzi kurulmasını savunuyordu.
Uzun vadeli ana askeri strateji planlarında, tüm bu unsurları göz önüne alan Genelkurmay ve Savunma Bakanlığı, kurulacak olan bu tip bir savunma hattının, az sayıda askerle savunulacağını hesaplamıştı. Bu sayede, “elde kalan” diğer askerlerle kurulan birliklerle, farklı sınırlarda, farklı operatif saldırılar gerçekleştirilebileceği planlanıyordu.
Belirli dönemlerde, silah teknolojisinde ki gelişmeler ve kullanılan muharebe taktiklerine bağımlı olarak, ön plana çıkan savunma stratejileri vardır. Ülkeler, coğrafyalarına ve sahip oldukları, sosyo-ekonomik unsurlara bağlı olarak belirli ölçülerde, diğer bir deyişle, “moda olan” bu “yeni” stratejileri uygulamaya çalışırlar. Şunu asla unutmamak lazım ki, 1. Dünya Savaşı’nın yarattığı büyük insan kaybı ve getirdiği maddi ve manevi yıkımların tekrarını engellemek için, bir çok ülke, bu tip “birbirine bağlı, güçlendirilmiş müstahkem mevzilerden oluşan bir savunma hattı” kurma girişiminde bulunmuştur.
1930’ların ikinci yarısında, Almanya, Fransa sınırı boyunca, “Westwall” (Batı duvarı) inşa etmeye başlamış, 2. Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında bu projeyi durdurmuştur. (Westwall’in inşa nedenleri arasında, ilk sırada, doğuda Polonya’ya saldıran bir Almanya’ya saldıran Fransa’nın durdurulması yatmaktadır!) 1944 yılından itibaren, Westwall, beklenen müttefik çıkarması nedeniyle, 1. DS. sonunda inşa edilmeye başlanan Siegfried hattı ile birleştirilmeye başlanmıştır.
Majino hattı, 1945 yılında, geri çekilen Alman orduları tarafından kısa bir süre, Müttefiklere karşı kullanılmak üzere hazırlanmıştır.
Bunker, vb. askeri terimlerle tanımlanan bu tip yapıların hepsinin inşasında güçlendirilmiş beton, demir, çimento, gibi malzemeler kullanılmakta ve mimarileri kullanım amaçları nedeniyle birbirine çok benzemektedir.
Temelde, “büyük korugan” ve “küçük korugan” şeklinde ikili bir ayırım vardır. İsminden de tahmin edilebileceği gibi, “büyük koruganlara” ağır ve orta kalibreli top ve toplar yerleştirilirken, “küçük koruganlara” makineli tüfek ve havan benzeri küçük kalibreli ve az yer kaplayan silahlarla donatılırdı.
“Büyük koruganlar”, birbirinden bağımsız ve patlamaya dayanıklı, 2 ayrı bölümden oluşurdu. Böylelikle, düşman askerleri ,bir bölümü işgal ederler veya imha ederlerse, diğeri savaşmaya devam edebilirdi.
Her ne kadar, hangi korugan tipinde, hangi çeşit ve kalibre silah bulunacağı “askeri talimatnamelerde” yazılıysa da, istihkâmcılar ve korugan personeli, koruganın savunmakla yükümlü olduğu arazi koşullarına uygun olarak gerekli gördükleri değişiklikleri yaparlardı. Her koruganın, belirli bir cephane ve erzak yedeği vardı. Böylelikle, her bir korugan kısa bir süre içinde olsa, bir nevi küçük karakol görevini üstlenebilirdi.
Majino hattında ki, küçük koruganların duvar ve tavanları 8,25 feet kalınlığındayken, büyükler 12 feet kalınlığındaydı. Yapılan hesaplamalara göre, 450 mm.'lik demiryolu toplarının mermilerine bile dayanabilecekleri hesaplanmıştı ve savaş onları haklı çıkardı.
O günün teknolojisi ve inşa edildiği coğrafi boyutları göz önüne alındığında, Majino hattı mimari açıdan devasa bir projedir. 2. Dünya Savaşı sonrası döneme damgasını vurmuş. Diğer bir çok ülkenin, Almanya, S.S.C.B., Çekoslovakya, Yunanistan, Türkiye (Çakmak hattı) benzeri savunma sistemleri kurmasına ön ayak olmuştur.
Peki, bu kadar para, emek, malzeme ve zaman harcanarak yaratılan bu savunma hattı, neden Fransa'nın 6 hafta içerisinde yenilmesine engel olamadı? Bu soruya cevap vermek için başka bir yazı gerekir.
Küçük bir hatırlatma yapalım:
Sorulması gereken ilk ve can alıcı soru şu: Majino Hattı’nın amacı neydi?
Fransa’da sadece, askerler değil yıllanmış politikacılarda, Almanlar’ın intikam duygusu ile bir gün mutlaka yeniden saldırıya geçeceğini düşünüyorlardı. Hem, Fransız topraklarının tekrardan bir işgale uğramasını, hem de uzun süreli çatışmalar sonucunda tahrip olmasını engellemek için, “savaşı ülke sınırlarının dışında tutacak, ya da en azından sınırlarda karşılayacak, bir savunma sistemi” hazırlama düşüncesi, bir çok nedenden dolayı giderek popüler olmaya başladı. 1. Dünya Savaşı’nda bizzat cephede görev yapmış olan ve bu gerçeğin bilincinde olan bir çok düşük rütbeli subay, 1920’lerin ortasından itibaren, gelecek olan bir sonraki savaş için hazırlanmaya başladılar.
Mareşalin projesi, “Verdün arslanı” olarak bilinen, mareşal Petain’în sunduğu proje karşısında, masadan kaldırıldı. Petain, Joffre’nin öngördüğü birbirinden ayrı güçlendirilmiş sığınaklar yerine, birbirine tünellerle bağlı kesintisiz bir müstahkem mevzi kurulmasını savunuyordu.
Uzun vadeli ana askeri strateji planlarında, tüm bu unsurları göz önüne alan Genelkurmay ve Savunma Bakanlığı, kurulacak olan bu tip bir savunma hattının, az sayıda askerle savunulacağını hesaplamıştı. Bu sayede, “elde kalan” diğer askerlerle kurulan birliklerle, farklı sınırlarda, farklı operatif saldırılar gerçekleştirilebileceği planlanıyordu.
Belirli dönemlerde, silah teknolojisinde ki gelişmeler ve kullanılan muharebe taktiklerine bağımlı olarak, ön plana çıkan savunma stratejileri vardır. Ülkeler, coğrafyalarına ve sahip oldukları, sosyo-ekonomik unsurlara bağlı olarak belirli ölçülerde, diğer bir deyişle, “moda olan” bu “yeni” stratejileri uygulamaya çalışırlar. Şunu asla unutmamak lazım ki, 1. Dünya Savaşı’nın yarattığı büyük insan kaybı ve getirdiği maddi ve manevi yıkımların tekrarını engellemek için, bir çok ülke, bu tip “birbirine bağlı, güçlendirilmiş müstahkem mevzilerden oluşan bir savunma hattı” kurma girişiminde bulunmuştur.
1930’ların ikinci yarısında, Almanya, Fransa sınırı boyunca, “Westwall” (Batı duvarı) inşa etmeye başlamış, 2. Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında bu projeyi durdurmuştur. (Westwall’in inşa nedenleri arasında, ilk sırada, doğuda Polonya’ya saldıran bir Almanya’ya saldıran Fransa’nın durdurulması yatmaktadır!) 1944 yılından itibaren, Westwall, beklenen müttefik çıkarması nedeniyle, 1. DS. sonunda inşa edilmeye başlanan Siegfried hattı ile birleştirilmeye başlanmıştır.
Majino hattı, 1945 yılında, geri çekilen Alman orduları tarafından kısa bir süre, Müttefiklere karşı kullanılmak üzere hazırlanmıştır.
Bunker, vb. askeri terimlerle tanımlanan bu tip yapıların hepsinin inşasında güçlendirilmiş beton, demir, çimento, gibi malzemeler kullanılmakta ve mimarileri kullanım amaçları nedeniyle birbirine çok benzemektedir.
Temelde, “büyük korugan” ve “küçük korugan” şeklinde ikili bir ayırım vardır. İsminden de tahmin edilebileceği gibi, “büyük koruganlara” ağır ve orta kalibreli top ve toplar yerleştirilirken, “küçük koruganlara” makineli tüfek ve havan benzeri küçük kalibreli ve az yer kaplayan silahlarla donatılırdı.
“Büyük koruganlar”, birbirinden bağımsız ve patlamaya dayanıklı, 2 ayrı bölümden oluşurdu. Böylelikle, düşman askerleri ,bir bölümü işgal ederler veya imha ederlerse, diğeri savaşmaya devam edebilirdi.
Her ne kadar, hangi korugan tipinde, hangi çeşit ve kalibre silah bulunacağı “askeri talimatnamelerde” yazılıysa da, istihkâmcılar ve korugan personeli, koruganın savunmakla yükümlü olduğu arazi koşullarına uygun olarak gerekli gördükleri değişiklikleri yaparlardı. Her koruganın, belirli bir cephane ve erzak yedeği vardı. Böylelikle, her bir korugan kısa bir süre içinde olsa, bir nevi küçük karakol görevini üstlenebilirdi.
Majino hattında ki, küçük koruganların duvar ve tavanları 8,25 feet kalınlığındayken, büyükler 12 feet kalınlığındaydı. Yapılan hesaplamalara göre, 450 mm.'lik demiryolu toplarının mermilerine bile dayanabilecekleri hesaplanmıştı ve savaş onları haklı çıkardı.
O günün teknolojisi ve inşa edildiği coğrafi boyutları göz önüne alındığında, Majino hattı mimari açıdan devasa bir projedir. 2. Dünya Savaşı sonrası döneme damgasını vurmuş. Diğer bir çok ülkenin, Almanya, S.S.C.B., Çekoslovakya, Yunanistan, Türkiye (Çakmak hattı) benzeri savunma sistemleri kurmasına ön ayak olmuştur.
Peki, bu kadar para, emek, malzeme ve zaman harcanarak yaratılan bu savunma hattı, neden Fransa'nın 6 hafta içerisinde yenilmesine engel olamadı? Bu soruya cevap vermek için başka bir yazı gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder