Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Günün kitabı: Mac Arthur / Kastaş Yayınları - Bölüm 2!

"Günün kitabı" başlığı altında yayınladığımız yazılara bugün, üyelerimizden Ahmet beyin Kastaş yayınlarından çıkmış olan "Mac Arthur" kitabı hakkında ki tanıtımının 2. bölümünü ekliyorum.
"Sydney L Mayer’in 2002 yılında Kastaş Yayınlarında çıkan Mac Arthur hakkındaki kitabı, Amerikan tarihinin bu karizmatik ve çok popüler Generali hakkında yazılmış orta hacimli bir eser. 1935 yılında 55 yaşında iken emekli olur ve yeni kurulmakta olan Filipinler Ordusunun başına Mareşal rütbesi ile geçer. Böylece Amerikan tarihindeki tek (Amerikan Ordusunun değil Filipinler Ordusunun Mareşalidir.) yabancı bir ordu tarafından verilmiş olsa da Mareşal unvanı taşıyan General olur. 1941 yılında Japonların Pearl Harbour Baskını sonrası Filipinlere de saldırması ile birlikte Mac Arthur’un kariyerindeki en zorlu süreç başlar. Kitap burada Mac Arthur’un 1935 ile 1941 yılları arasında Filipinler Ordusunu ve Filipinler Adalarının savunulması için gerçekte hiçbir şey yapmadığını idda eder. Mac Arthur’un para sıkıntısının ardına sığındığını belirtir ki bu konunun Grup içerisinde bir alt başlık olarak tartışılması taraftarı olduğumu da ifade edeyim.
1942’de Filipinler Adasından ayrılan Mac Arthur, Güneybatı Pasifik Müttefik Kuvvetleri Baş komutanı olur. Orta, Güney ve Kuzey Pasifik Cephesi ise ABD Donanmasından Amiral Nimitz’e tevdi edilir. Kitap burada Her iki cephe komutanı arasında, Mac Arthur ve Nimitz kastediliyor, rekabet yaratılarak Japonya’ya karşı yürütülen savaşın daha bir erken tarihte sonuçlandırılmak istenmesi gerçeğinin de altını çizer. Yazar, Mac Arthur’un Filipinlerin işgaline kadar, Japonların güçlü olduğu adalar guruplarına saldırılmadan bunların atlanması ve daha zayıf adaların ele geçirilerek hava alanı – donanma üssü inşa ederek atlanan kuvvetli Japon üslerinin kademe kademe imkansızlık içinde bırakılarak tecrit edilmesine yönelik savaş stratejisini haklı buluyor. Filipinlerin işgalini ise verilen büyük can kayıpları ve bu ada gurubunun Japonya’ya olan uzaklığı nedeni ile sadece Mac Arthur’un 1941 yılında bu adaları terk etmesinin onun üzerinde yarattığı yenilmişlik hissini (egosunu diyelim) tatmin için yaptığını idda eder. Burada da grup içinde ikinci bir tartışma konusu açılabilir düşüncesindeyim. Çünkü, Leyte Körfezi ve Filipinler Deniz Savaşları olmazsa Japon İmparatorluk Donanması ve Deniz Hava Gücünün ezilip ezilemeyeceği tartışılabilir kanaatimce.

Kitabın son bölümü 1945’e gelindiğinde Mac Arthur ve diğer sınıflardan General ve Amirallerin giderek tonu artan bir şekilde Washington’’u Japonya’ya karşı yapılacak bir istilanın muazzam insan ve malzeme kaybı ile ancak kazanılabileceği uyarılarının, yeni Başkan Truman’ın Japonya’ya karşı Atom Bombası kullanılması fikrini daha fazla içselleştirmesinde rol oynadığını savlar. Ardından Mac Arthur’un biyografisi, Japonya’da yaptığı Müttefik Kuvvetler Başkomutanlığı görevine ve Kore Savaşındaki Komutanlığına bu savaş esnasında Başkan Truman tarafından görevden alınmasına değinmeden sonlanır.

 Kitabın çevirisine gelirsek, çeviri dili biraz sorunlu. Ayrıca dizgi esnasında bir çok kelime hatalı ve/veya yanlış dizilmiş. Bunlar eksiler. Artı olan ise KASTAŞ Yayınlarının, Ülkemizdeki Savaş Tarihi Disiplinine fedakarca yaptığı ESER Kazandırma katkısıdır ki işte bu PARA ile ölçülemez."
İlgilenen tüm arkadaşlar adına, verdiği emek için kendisine tekrardan teşekkür ediyorum.

18 Ağustos 2017 Cuma

Günün kitabı: Mac Arthur / Kastaş Yayınları

"Günün kitabı" başlığı altında yayınladığımız yazılara bugün, üyelerimizden Ahmet beyin Kastaş yayınlarından çıkmış olan "Mac Arthur" kitabı hakkında ki tanıtımını 2 bölüm halinde ekliyorum.
"Sydney L Mayer’in 2002 yılında Kastaş Yayınlarında çıkan Mac Arthur hakkındaki kitabı, Amerikan tarihinin bu karizmatik ve çok popüler Generali hakkında yazılmış orta hacimli bir eser.
Amerikan Kara Kuvvetlerinde Korgeneral rütbesine kadar görev yapmış olan Babası Arthur Mac Arthur’un gölgesinde kalamayacak kadar karizmatik ve “özgüven” dolu oğlu olan Douglas Mac Arthur 1880 yılında doğdu. 1889’da meşhur West Point’e birincilikle girdi. Burada bir ara vererek Mac Arthur’un öğrencilik yıllarında West Point’i ziyaret eden W.Churchill’in bu okul hakkındaki bir gözlemini de bu satırlara ekleyelim. Kardeşine gönderdiği mektupta Churchill, West Point’te aşırı bir disiplin uygulandığını bu kadar sert bir disiplinin kişiyi ne iyi bir vatandaş ne de iyi bir asker olamayacak kadar ezeceğine inandığını yazmış.1903’te İstihkam sınıfından bir Teğmen olarak Filipinlere gitti. 1905 yılında ise Rus – Japon Savaşını izlemek üzere Babasının Emir Subayı olarak Japonya’ya gitti.
İzninizle yine burada bir ara verelim. 1905 Rus – Japon Savaşına, Alman İmparatorluğu (II.Reich) tarafından gönderilen genç bir subaydan söz edelim. Max Hoffmann. Sir Liddel Hart’ın 1.Dünya Savaşı hakkındaki kitabında Rusya’da gözlemci olarak bulunan Max Hoffmann’ın, Mukden Tren İstasyonunda Çarlık Rusya’nın Generallerinden olan Alexander Samsonov ve Paul von Rennenkampf’ın kavgasına şahitlik ettiğini yazar. 1914 yılında 1.Dünya Savaşının ilk günlerinde Almanlar, Rus 2. Ordusunun ki komutanı A.Samsonov’du, Doğu Prusyada ileri harekata başladığını gördüklerinde Alman Komutan M. Von Prittwitz, Doğu Prusya’yı boşaltma kararı alır. İşte tam da burada Max Hoffmann isimli delişmen Subayımız devreye girer. 1905’te şahit olduğu Samsonov ile Rennenkampf arasındaki kavgadan hareketle Rennenkampf’ın 1.Ordusunun, Samsonov’un 2. Ordusunu desteklemeyeceğini düşünür ve nitekim her iki Çarlık Generalinin harekatlarının da birbirinden kopuk seyrettiğini fark eder. Önce Samsonov ve ordusunun ezilmesini önceleyen bir plan hazırlar. Doğu Prusya’yı bırakmak istemeyen Kayzer mevcut komutan M. Von Prittwitz’i azil ederek yerine Hindenburg – Ludendorff ikilisini atar. Sonuç; Tannenberg ve 1.Mazurya Gölleri zaferleridir.
1908 yılında İstihkam tatbikat okulundan mezun olan D. Mac Arthur aynı yıl Başkan Theodore Roosevelt’in yaverliğine atanır. 1911 – 1913 yılları arasında Amerikan – Meksika Sınır Savaşlarında görev yapar. 1917 yılında ABD’nin 1.Dünya Savaşına katılması ile birlikte Avrupa’ya gönderilen ilk Amerikan Tümenlerinden olan 42. (Gökkuşağı) Tümende Kurmay Albay olarak yer alır. Bu savaşlarda Amerikan, Kızılderili çatışmalarında kullanılan taktikleri kullanarak tahkimli Alman Mevzilerinin aşılmasında önemli bir rol oynar. Tabii bu arada bol da madalya alır ve Tuğgeneral olur.
1.Dünya Savaşı Sonrası, sırası ile West Point Komutanlığı, Filipinlerdeki Manila Bölge Komutanlığı ve 1930 – 1935 yıllarında Amerikan Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapar. ABD KKK yaptığı dönemde Büyük Buhranın etkisi altındaki Amerika’da Orduya ayrılacak çok az para olması nedeni ile görev süresi Orduya fon sağlama kavgaları ile geçer. Mac Arthur, elindeki kısıstlı imkanlarla kısa süre sonra modası geçecek silahlara yatırım yapmak yerine, yeni araçlar için pilot modeller yapmaya yöneldi. Böylece Ordu ve Hava Kuvvetleri için yetkin bir çekirdek oluşturur."
İkinci bölümünü en kısa sürede ekleyeceğimi belirterek, verdiği emek için kendisine teşekkür ediyorum.

15 Ağustos 2017 Salı

13 Ağustos "Adlertag" (Kartal günü) hakkında bir kaç rakam!

13 Ağustos "Adlertag" (Kartal Günü) yazısı ile ilgili olarak, Tanju Hocamız bir ekleme yaptı. Önemli rakamlar içeren yazıyı, kendisine teşekkür ederek, buraya ekliyorum.

"13 Ağustos "Adlertag" yani kartal günü ve izleyen hafta içerisinde Almanlar günde 1500'den fazla sorti ile akınları doruğa çıkardılar. 7 Eylül'de 1000 uçakla Londra'yı bombaladılar. Verdiğiniz bilgilere bir ek yapmak isterim. Almanların hava savunma tesisleri yerine akınlarını sivil yerleşimlere kaydırmalar...ı RAF'a toparlanma fırsatı vermiştir. Ama zaten Almanların tahmininden daha fazla uçakları ve pilotları vardı. Bu arada her zamanki sorunumuz olan farklı bilgi meselesi burada gene ortaya çıkıyor. Savaş sırasında verilen 2.968 Alman ve 3.058 İngiliz uçağının düşürüldüğü elbette karşılıklı propagandadan ibaretti.


Gerçek rakama gelince, hepsi İngilizler lehine olmak üzere 915'e 1.733, 938'e 1.679, 1.017'ye 1.882 gibi farklı rakamlar verilmektedir. Devam etsek daha da başkalarını göreceğiz. Ama İngiliz üstünlüğü kesindir. Almanlar hava muharebesine hiç uygun olmadıkları için sinek gibi düşürülen Stuka pike bombardıman uçaklarını kısa sürede çektiler. Ayrıca Heinkel gibi bombardıman uçakları çift motorlu olduğu için bomba yükleri sınırlıydı. Muharebeler Temmuz'dan Aralık ayına kadar sürdü ama en yoğun Ağustos ayındaydı, Eylül'den sonra taciz akınına dönüştü.

Bu arada Adlertag öncesinde 3 Temmuz ile 11 Ağustos arasında da bir nevi hazırlık bombardımanı yapıldı ve bu sürede Almanlar 364, İngilizler 203 uçak yitirdiler."

13 Ağustos 2017 Pazar

Adlertag! (Kartal günü!)

13 Ağustos 1940 günü, Nazi Almanyası tarihine, "Adlertag" olarak geçmiştir. O gün, Luftwaffe'nin (Nazi Alman Hava Kuvvetleri), İngiltere bombardımanını başlattığı gündür. Göring'in tahminine göre, RAF (Kraliyet Hava Kuvvetleri) 4 hafta gibi kısa bir sürede, "gökyüzünden silinecektir."

Hitler'in deyişiyle, Luftwaffe, Alman Silahlı Kuvvetleri'nin istilası için, İngiltere'yi istilaya hazır hale gelene kadar bombalayacaktır.

Harekât başladıktan bir hafta sonra, Göring'in boş vaatlerde bulunduğu ortaya çıkar. Daha ilk hafta içinde, Luftwaffe 284 uçak kaybeder. (Çoğu zaman göz ardı edilen bir unsuru hatırlatmak gerekir. Uçaklarından atlayabilen Alman pilotlar, İngiliz pilotların tersine, esir düştüklerinden, birliklerine geri dönüp tekrardan göreve çıkamamaktaydılar. Diğer bir deyişle, sadece "uçak" kaybı değil, ondan daha önemlisi, "pilot" kaybı söz konusuydu.)


Luftwaffe üst düzey kademesinden en çaylak pilota kadar herkes 5 hafta sonunda, İngiltere Hava sahasında üstünlüğü ellerine geçiremeyeceklerini anlar.

Bu, Göring'in ilk büyük yenilgisidir. (Aslında, Dunkerk'de kuşatılmış Müttefik kuvvetlerini yok etme konusunda, Hitler'e verdiği vaatlerde boşuna çıkmıştır. Ancak, Batı Seferi'nin zaferle sonuçlanması, bu başarısızlığın göz ardı edilmesine neden olmuştur.)

10 Ağustos 2017 Perşembe

Niccolö Machiavelli ve "Prens"!

Bugün, 1469-1527 yıları arasında yaşamış siyaset kuramcısı, yazar ve devlet adamı olan Niccolö Machiavelli'in en ünlü eseri olan "Prens" isimli kitaptan bahsedeceğiz.


Kitabı okumamış olanlar bile, "Amaca ulaşmak için her yol mubahtır" sözüyle atıfta bulunmuşlardır. (Belki de farkında olmadan!) İşin ilginci, bu sözün kitapta yer almamasıdır. Ancak, bazı açılardan kitabın ana fikirlerinde birini (bazılarına göre, tekini!) oluşturan ünlü bir sözdür.

Kitaba geçmeden önce, tarihe damgasını vurmuş kişilerin fikirlerini ve eserlerini objektif bir bütünlük içinde anlayabilmemiz için, onların yaşadığı dönemin arka planını iyi analiz etmemiz gerektiği gerçeğinden yola çıkarak, Machiavelli'nin yaşadığı dönem hakkında bir kaç cümle yazalım.

İtalyan Rönesans'ına denk gelen bu dönem, sanat, bilim ve edebiyatta yoğun bir üretimin ve daha da önemlisi o güne kadar görülmemiş fikirler ışığında yaratıcılığın ön plana çıktığı dönemdir.

Machiavelli'in çağdaşları,  Michelangelo ve Leonardo da Vinci'dir.

Yaşadığı şehir, katedraliyle ünlü Rönesans sanatının merkezi olan Floransa'dır.

Ortaçağ’ın dağınık derebeylikleri yıkılırken, merkezî yönetim güçlenmeye başlıyordu.

Yavaş yavaşta olsa, Avrupa'da ki ulusların genel çizgileri ortaya çıkmakta, "modern devlet" kavramı filizlenmeye başlamaktaydı.

Bu gelişim ve değişimlerin ortasında Machiavelli tarihe damgasını vuran bir kaç eser yaratmıştı. Bugün bunlardan birisi olan "Prens" isimli kitabıdır. Bazı eleştirmenler tarafından modern siyaset biliminin temeli olarak kabul edilen kitap, başkaları tarafından "kime ve ne amaçla bile yazıldığı belli olmayan" bir eser olarak görülür.

Günümüzde bile, "Prens"mi yoksa,  "Hükümdar" mı şeklinde, kitabın başlığı hakkında yapılan tartışmalara rastlarsınız.


Kitap, "klasik" ünvanını kazanmış bir çok eser gibi, çok geniş bir yelpazede siyaset bilimi hakkında yazarın düşüncelerini içerir. Hayatı boyunca, İtalya'nın birliği için mücadele etmiş bir düşünür olarak, o dönemin koşullarında,  kullanılan yöntemlerin ahlaki yönlerini gözönüne almadan, ne pahasına olursa olsun bu hedefe ulaşmanın yollarını anlattığı bir eser olarak, kendisine olumlu olduğu kadar olumsuz bir unvan da kazandırmıştır.

Kısacası, başarıya ulaşmak için yönetici doğru veya yanlış, iyi veya kötü, her türlü aracı kullanmalıdır.

Her ne kadar kitap, siyaset üzerine yoğunlaşmışsa da, askerlik sanatının önemini de sürekli vurgular.

Kitabın bazı alt başlıklarına bir bakış atalım:

-Kaç Tür Askeri Güç ve Paralı Asker Vardır?
-Yardımcı, Karma ve Öz Askerler Üzerine.
-Prensin Askerî Konularda Yapması Gerekenler, gibi...

Bu alt başlık örnekleri bile "Savaş Sanatı Üzerine" başlıklı kitabında ki kadar olmasa da, askerlik sanatının devlet kurumunun ve millet olgusunun varoluşunda ki önemini göstermesi açısından yeterlidir.

Bundan dolayı, askerlik tarihi ile ilgilenenlerin okuması gereken klasik bir eserdir.

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Günün videosu: 2. Dünya Savaşı'nda Sovyetler Birliği'nin kayıpları!

Biraz da cephenin diğer tarafından alıntı yapalım.
Son verilere göre, 2. Dünya savaşı'nda görev alan, 34.500.000 Sovyet askerinden, 6.200.000'u öldü, 15.000.000'u yaralandı.
Diğer bir deyişle, her 5 askerden biri savaş dışı kaldı!
Bunlara 17.000.000 sivil kaybı da ekleyince, karşımıza korkunç rakkamlar çıkıyor.
Doğu cephesinde ki savaşın, bir "imha savaşı" (Vernichtungskrieg) olduğu, Nazilerin amacının, bu topraklarda yaşayanları "yok etmek" olduğu daha iyi anlaşılır.
Onların anısına:

5 Ağustos 2017 Cumartesi

Facebook'da "Kastaş Yayınları" isimli yeni bir grup kurduk!

Grup üyelerimizden Bekir Becit ile yaptığımız sohbet esnasında, Facebook'da her türlü grubun olduğunu ("Turtalı kek nasıl yapılır?" gibi hayati konuları irdeleyen!), ancak ülkemizde askeri tarih edebiyatını yaşatan Baskan/Kastaş Yayınları hakkında hiç bir tanıtımın yapılmadığını saptadık.

Kısa ve öz bir planlamadan sonra, "Kastaş Yayınları" adı altında yeni bir grup kurduk. Çorbada tuzumuz olsun.

Okumayı sevenlere hayırlı olsun.

https://www.facebook.com/groups/328373527589479/