Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

31 Aralık 2016 Cumartesi

2016'ı bitirirken!


2016 yılının şu son saatlerinde, yeni yılın, hekes için daha sağlıklı, mutlu ve başarılı olmasını dilerim.

Bloğumuzun konusu "askeri tarih"; ama, "savaş" olgusunun Dünya'dan silindiği bir yeni yıl umuduyla...

28 Aralık 2016 Çarşamba

İş Bankası’nın sunduğu, „Osprey Askeri Tarih Dizisi“ bu senenin ilk yarısının sonlarına doğru, yayınına son verdi!

2016 yılı bitmeden,  arkası kesilmeyen kötü haberlere bir tane de ben eklemek zorundayım. Sanırım, çoğu okuyucu farkına varmıştır.
Duyduğumuz kadarıyla, İş Bankası’nın sunduğu, „Osprey Askeri Tarih Dizisi“ bu senenin ilk yarısının sonlarına doğru, yayınına son verdi.

Benim aldığım ve tanıttığım en son yayın, "Osmanlı deniz harekâtı / 1911 - 18" başlığını taşıyordu ve serinin 24. Kitabı olarak, Ocak 2016 tarihinde piyasaya verilmişti.
Son İstanbul Kitap Fuarı’nda, yayınevinden bir kaç kişi ile yapılan konuşmalar sonunda, serinin yayınına son verildiği bilgisini aldık. Her ne kadar yayınevi tarafından bugüne kadar, resmi bir açıklama yapılmadığından, söz konusu durum 100% kesinlik kazanmadı. (Belki de, bizim gözümüzden kaçtı.) 

Umarım devam ederler. Ya da, başka bir yayınevi serinin basımını üstlenir.
İlginizi çekebilecek diğer Osprey Askeri Tarih Dizisi haberleri:
OspreyAskeriTarihdizisi

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

23 Aralık 2016 Cuma

Günün sözü Hermann Göring'e ait!

2. Dünya Savaşı sonunda ve sonrasında, Alman milletinin „Führer“‘i Adolf Hitler hakkında , çok şey söylenmiş ve yazılmıştır. 

Savaş boyunca, cephede ve/veya Genelkurmay’da onun emrinde görev yapmış bir çok general, anılarını yazarken, bazı konularda haklı, ama bazı durumlarda da, hem kendilerini  hem de Alman ordusunun itibarını kurtarmak için Hitler’i ve onun verdiği kararları suçlamışlardır. 

Örneğin, „eski dostu“ Hermann Göring’in, savaş sonunda söylediği şu söz çok ünlüdür. 

„Savaş boyunca Müttefiklerin en büyük destekçisi Hitler olmuştur!“ (Kesselring’in „2. Dünya Savaşı’na dair düşünceler“ kitabı, sayfa 36)

19 Aralık 2016 Pazartesi

Günün kitabı: Hitler’i yenen adam, Mareşal Jukov / Geoffrey Roberts

Bugünkü kitap köşemizde, „Hitler’i yenen adam, Mareşal Jukov“ başlıklı kitaba yer veriyoruz.


Kalkedon Yayıncılık tarafından Şubat 2016 tarihinde piyasaya verilen kitap 432 sayfa. Tercümesi Eser ulun ve İdem Erman tarafından yapılmış. „Önsöz“ ve „Kronoloji“ kısımları haricinde, 14 ana bölüme ayrılmış.
1-Sic Transit Gloria: Mareşal Georgi Jukov’un zafer ve düşüşleri
2-Efsanevi gençlik yılları: Köylü çocuk komünist bir asker oluyor.
3-Bir askerin yaşamı: Bir kızıl komutanın eğitimi, 1922 - 1938
4-Halhin-Gol 1939: Bir generalin kanı
5-Kiev’de Savaş oyunları ve hazırlıklar, 1940
6-Yoksa felaketin baş mimarı mıydı? / Jukov ve 22 Haziran 1941
7-Stalin’in generali: Leningrad ve Moskova’yı kurtarmak, 1941
8-Zaferin mimarı mı? Stalingrad 1942
9-Na Zapad! Kursk’tan Varşova’ya 1943 – 1944
10-Kızıl fırtına Almanya’nın fethi 1945
11-Taşraya sürgün: Gözden düşme ve rehabilitasyon 1946 – 1954
12-Savunma Bakanı: Zafer ve Parodi
13-Son savaş: Tarih için mücadele 1958 – 1974
14-Zaferin mareşali
Bildiğim kadarıyla, bu eser, kitabın yazarı, Geoffrey Roberts’ın dilimize kazandırılan ilk eseri. 1952 İngiltere doğumlu Roberts, son 20 yıldır, 2. Dünya Savaşı öncesi ve esnasında Sovyet diplomasisi ve  özellikle Stalin ve Jukov konularında uzmanlaşmış bir askeri tarih yazardır. İrlanda’da ki College Cork Üniversitesi’nde, modern tarih bölümü profesörüdür. Eserleri hakkında getirilen genel eleştiri, yoğunlukla Sovyet kaynaklarını kullandığından dolayı, olaylara bakış açısında Sovyet perspektifinin ağır olduğudur.
Başlıca eserleri,
The Soviet Union and the Origins of the Second World War, 1995           (Sovyetler Birliği ve 2. Dünya Savaşı’nın nedenleri)
The Unholy Alliance: Stalin’s Pact with Hitler, 1989                                         (Uğursuz İttifak: Stalin’in Hitler’le işbirliği)
Victory at Stalingrad: The Battle That Changed History, 2002                      (Stalingrad’da zafer: Tarihi değiştiren muharebe)
Stalin’s wars: From World War to Cold War, 1939-1953, 2006                     (Stalin’in savaşları: Dünya Savaşı’ndan Soğuk Savaş’a, 1939 – 1953)
Bugün tanıttığımız, „Hitler’i yenen adam, Mareşal Jukov“, isimli kitabı da, 2012 yılında çıkan son eseridir. “Yayınevi, kitaplarını tercüme etmeye neden sondan başladı?” sorusundan yola çıkarak, diğer kitaplarını yayınlamayı, en azından şimdilik düşünmedikleri, sonucuna varabiliriz.
Kitapla ilgili küçük bir anektod: 2. Dünya Savaşı Doğu cephesine olan merakımdan dolayı, kitabın orijinali hakkında, daha önceden bilgi toplamıştım. Kalkedon Yayıncılığın kitabını ilk gördüğümde, çok sevindim; ancak, bir değişiklik olduğunu düşündüm. Kısa bir süre sonra farkına vardım ki, kitabın başlığında küçük bir değişiklik yapmışlar. 2012 yılında basılan, orijinal kitabın başlığı, “Stalin’s General: The life of Georgy Zhukov” şeklinde. Dilimize tercüme edildiğinde, bizde satılan kitabın başlığının, “Stalin’in generali Georgz Jukov’un hayatı” olmalıydı. Ancak, ya editör, ya da yayınevinin daha yüksek mevkide ki bir yöneticisi, “Stalin” isminin, satış rakamlarını düşürebileceğini düşünüp, “küçük”, ama ülkemizin koşullarında “gerekli” bir değişiklik yapmışlar. (“Rus salatasının” isminin, “Amerikan salatası” olarak değiştirildiği ülkemizde, haklılar!) Başka bir açıdan bakıldığında, daha önce de vurgulamıştım; “Hitler“ ismi satar! Ticari açıdan, kendileri için doğru bir karar vermişler. Yayınevi, kitap içindeki ilk sayfaya, “İkinci Dünya Savaşı Dizisi: 1” şeklinde bir “not” düştüğüne göre, diğer askeri tarih kitaplarını sabırsızlıkla, bekliyebiliriz.

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

17 Aralık 2016 Cumartesi

Günün dizisi: "The man in the high castle"

Philip K. Dick, isimli, Amerikalı bir bilim kurgu yazarının "The man in the high castle" isimli romanından uyarlanan dizinin 2. sezonu 16 Aralık'ta başlayacağını daha önceki bir yazımızda bildirmiştik.Dilimize, "Yüksek şatoda ki adam" olarak 1999 yılında tercüme edilen kitap hakkında da daha önce, bir tanıtım yapmıştık.

Yazar, bilimkurgunun, "alternatif tarih" adı verilen, alt türüne dahil, bu kitabında, Japonya ve Nazi Almanya'sının, 2. Dünya Savaşı'nı kazanıp, birlikte, A.B.D. topraklarını istila ettikleri bir gerçeklik yaratır. "Amazon Prime Video" tarafından mini dizi şeklinde ekranlara yansıtılan kitap, özünde, sosyolojik ve felsefi yönleri ağır basan bir bilimkurgu klasiğidir.

Dizide, akışın hızlandırılması ve aksiyona ağırlık verilmesi bizi şaşırtmadı. 2. sezonun da sürükleyici olacağı fragmandan belli.

Zevkle seyredin!
Aynı konu hakkında diğer yazılar:
TheManinthehighcastle

15 Aralık 2016 Perşembe

Günün fragmanı: "Dunkirk"!

Christopher Nolan'ın, 2. Dünya Savaşı 1940 Mayıs ayında geri çekilirken, Alman orduları tarafından kuşatılan Müttefik kuvvetlerinin, Fransa'nın kuzeyindeki Dunkirk (Dunkerque) limanından tahliye edilmelerini anlattığı filmin 2. fragmanı. Film, Temmuz 2017'de vizyona girecek. Başrollerde Mark Rylance, Kenneth Branag, Tom Hardy gibi isimler yer alıyor.




10 Aralık 2016 Cumartesi

Günün kitabı: Barut, top ve tüfek / Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri gücü ve silah sanayisi / Gabor Agoston

"Günün kitabı" köşemizi, çok ünlü bir akademisyen olan Gabor Agoston'un  bir eserine ayıralım.

Başlığı, "Barut, top ve tüfek / Osmanlı İmparatorluğu'nun askeri gücü ve silah sanayisi" olan kitap,  Kasım 2006 tarihinde, Kitap yayınevi tarafından piyasaya sürülmüş. Orijinal ismi, "Guns for the Sultan" olan eser, Cambridge University Press (Cambridge Üniversitesi yayınevi) tarafından 2005 yılında yayınlandı. Bu açıdan çok güncel bir eser, dilimize vakit kaybetmeden, Mehmet Tanju Akad'ın tercümesiyle kazandırılmış.
333 sayfalık kitabın, içeriği hakkında biraz bilgi vermek için, kitabın tanıtımından bir alıntı yapalım.

Barutun keşfi ve ateşli silahların ortaya çıkışı devletlerin ve imparatorlukların savaşma biçimini ciddi şekilde değiştirmişti. Artık devletlerin askeri rekabet gücünü sürdürebilmeleri için gelişkin bir yerli silah sanayisine sahip olmaları gerekiyordu. Barut çağında Avrupa'yı tehdit edebilen tek İslami imparatorluk olan Osmanlı İmparatorluğu 17. yüzyıl ortalarına kadar yeni fikirlere ve Avrupa askeri teknolojilerine daima açık olmuştu. Üstün bir lojistik sisteme de sahip olan Osmanlı ordusu, silah ve mühimmatta seri üretimi başarmış ve daha 15. yüzyılda Avrupalı hasımları karşısında açık bir ateş gücü üstünlüğü kazanmıştı.
Gabor Agoston bu çalışmasında, bazı tarihçilerin öne sürdüğü " bağımlılık teorisi"ni de çürütüyor. Gemi yapımı, top dökümü, güherçile ve barut imalatı konusunda zengin kaynaklara sahip olan Osmanlı arşivleri Gabor Agoston'a bu çalışmasında ışık tutuyor. Agoston, belgelere dayanarak, "İslami tutuculuğun" yeni teknolojileri benimsemede bir engel teşkil ettiği, Osmanlıların teknik açıdan geri ve silah üretim kapasitesinin düşük olduğu, silah ve mühimmatta Avrupa silahlarına bağımlı bulunduğunu ileri süren tezlerin yanlışlığını ortaya koyuyor.
Kitapta kullanılan 100'e yakın tablo, harita ve resimle, okura, 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar Osmanlıların çok çeşitli toplarla savaştıklarını, Yeniçerilerin kullandığı ateşli el silahlarının, İspanyol veya Venedikli hasımlarının silahlarıyla aynı nitelikte olduğunu, sınırları Budin'den Basra'ya kadar uzanan Osmanlı İmparatorluğu'nun neredeyse tüm önemli vilayetlerinde barut üretildiğini gösteriyor. Agoston'un çalışması, Osmanlıların 18. yüzyıl ortalarına kadar top ve ateşli silah üretiminde teknik yönden oldukça mahir olduklarını savunan yeni yaklaşımlara önemli bir katkıda bulunuyor. Osmanlı harp sanayisini belgelerle inceleyen bu çalışma, tarihe ilgi duyan herkes için vazgeçilmez bir eser. Macar tarihçi Gabor Ágoston Georgetown Üniversitesi öğretim üyesi.

Teşekkür, sunuş, ekler, kaynakça ve dizin adı altında, her kitapta yer alması gereken bölümler haricinde,

-1. bölüm: Ateşli silahlar ve silah sanayisi
-2. bölüm: Osmanlılar ve barut teknolojisi
-3. bölüm: Toplar ve tüfekler
-4. bölüm: Güherçile sanayileri
-5. bölüm: Barut sanayileri
-6. bölüm: Mühimmat ve top döküm sanayileri
-7. bölüm: Sonuçlar: Ateşli silahlar ve imparatorluk

Maalesef tekrar basımı yapılmayan kitap, piyasada zor bulunuyor. Kendi tarihimizle ve özellikle savaş tarihimizle ilgilenen herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Gününkitabı

7 Aralık 2016 Çarşamba

Günün fragmanı: Dunkirk

Daha önce bilgi verdiğimiz "Dunkirk" filminin ilk fragmanı çıktı:


4 Aralık 2016 Pazar

"Atlas Tarih" dergisinin, 44. sayısı (Aralık2015/Ocak2016) çıktı!

Bu ay tarih meraklıları için bereketli bir ay; çünkü “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin yanında, tanıtmak istediğim ikinci bir dergi daha var.

O da “Atlas Tarih”. İki ayda bir yayınlanan bu süreli yayının 44. sayısı (Aralık2015/Ocak2016) çıktı.

Bu ayki sayfa sayısı 146 olan derginin, satış fiyatı 14.- TL.
Gazete bayiine.. (En azından eskiden öyleydi!)

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
tarihdergileri

1 Aralık 2016 Perşembe

“Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 31. sayısı (Aralik 2016)!

Her ayın, olmazsa olmaz, süreli yayını, “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 31. sayısı (Aralık 2016) çıktı.
Bu ayın "kapak konusu" çok ilginç. Kapak resmi, birer adet kılık-kıyafet giydirilmiş kedi ve köpek, ile arka planda fes takılmış, kuşlar. „Kediler, köpekler, kuşlar. Bir zamanlar dostlarımızdı.“ başlığıyla, Osmanlılardan Cumhuriyete Hayvan hakları ihlalleri, bu ay ki kapak konusu olarak seçilmiş.
Her zaman ki gibi, derginin içinde yer alan konulardan üçünü, kapağın alt kısmında tanıtmışlar.
“Antibiyotikler: Önce sağlık, sonra ölüm“
„İkinci Dünya Savaşı: Efsane ve gerçekler“
„Mehmed Sait Paşa:Küçük dev sadrazam“

Modern tarih veya sağlık tarihi gibi, değişik başlıklar altında toplayabileceğimiz bir konu, "Antibiyotikler". Son 10 - 15 yıldır tüm insanlığı ilgilendiren bir gelişmeyi, "hayat kurtaran ilaç" olarak piyasaya sürülen antibiyotiklerin, zamanla, hastalıklar karşısında nasıl  yetersiz kaldığını ele alan alışılmışın dışında bir makale.

Derginin bu sayısında yer alan "biyografik" makaleler, Rasputin ve James Joyce hakkında.

"Ölümünün 75. yılında James Joyce" ve "Rasputin: Çarlık Rusya'sını esir alan şarlatan:" başlıklarıyla iki farklı coğrafyada, insanlık tarihine farklı açılardan damgalarını vurmuş iki tarihsel kişilik incelenmiş.
„Edito“ başlığı altında, editör Gürsel Göncü’nün yazısı, „interaktif“ kısmında, okuyuculardan gelen, e-postalar, fotoğraflar, soru ve cevaplar, Kasım ayında, gün ve gün, Dünya tarihinden seçmeler, bilmece ve çoktan seçmeli 10 soru, ajanda, gastro tarihi, kurmaca, hafıza-ı beşer, gezgin göz, isimli bir çok bölüm daha, farklı konularla okunmayı bekliyor.
„Zamanın izinde“ kısmında, bu ay ki konu, „Sultanlar ve entellektüeller" başlığıyla, yazar- çizerlerin her dönem çektikleri zorlukları ele almış.
Bu ayki sayfa sayısı 116 olan derginin, satış fiyatı 12.- TL.
Her ay olduğu gibi, yine “dolu dolu“ bir dergi okunmayı bekliyor.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

29 Kasım 2016 Salı

Harekâtlar ve stratejik önemleri bağlamında Tayfun Operasyonu!

1941-1945 Doğu Cephesi ile ilgili makalelerde genel olarak, konu edinilen operasyonun stratejik nedenleri, hedefleri, hazırlanışı, gelişimi, tarafların askeri güçleri, vb. unsurlar ele alınır.

Hangi birlikler, hangi komutanlar tarafından yönetilmiş. Asker ve araç gereç sayısı, kullanılan silahların özelliği, hava ve arazi koşulları, üst düzey politika ve komuta kademesinin beklentileri gibi dış faktörlerin operasyona etkileri irdelenir.

Çoğu zaman, operasyonun sonucu bağlamında alınan stratejik kararlara ise, bir kaç cümle ile değinilir. Diğer bir deyişle, şöyle bir geçiştirilir.

Oysa, bir operasyonun başarısı veya başarısızlığı, verilen ve düşmana verdirilen kayıplar, tüm savaşın gidişi açısından değil bölgesel, küresel bir önem bile taşıyabilir.

Buna verilecek en iyi örnek "Tayfun harekâtı"'dır. 1941 yılı Ekim ayı başında Alman Merkez Ordular grubunun Moskova'yı ele geçirmek için başlattığı Tayfun Harekâtı, Kasım ayı sonunda, verdiği büyük kayıplar nedeniyle başarısızlığa uğramıştır.
Bu sonucun, 2. Dünya Savaşı genel stratejisinde, özellikle İngiltere açısından büyük bir önemi vardır. O tarihte, Nazi Almanya'sına karşı verdiği kara savaşında tek müttefiki olan, Sovyetler Birliği bir yenilginin eşiğindeydi. Bunun gerçekleşmemesi, her iki ülke içinde büyük bir moral kaynağı olmuştur.
Diğer taraftan, Nazi Almanya'sı, Britanya Hava Savaşı başarısızlığı haricinde, ilk yenilgisini almıştır. Başka bir açıdan bakarsak, bu sonuç, Kara Kuvvetlerinin aldığı ilk yenilgidir.
Sonuca Sovyet Rusya'yı işgal planı açısından bakarsak, 2. Dünya Savaşı başladığından beri, uygulamaya koyduğu tüm planları başarıyla sonuna kadar götüren Alman Silahlı Kuvvetleri, ilk defa askeri bir operasyonda başarısız olmuştur.

25 Kasım 2016 Cuma

Günün kitabı: 2. Dünya Savaşı / John Keegan

"Günün kitabı" olarak bu sefer tanıtmak istediğim eser, ülkemizde, daha yeni satışa sunuldu.
Ünlü askeri tarihçi John Keegan'ın, "2. Dünya Savaşı" isimli kitabı, Say Yayınları tarafından, Samet Öksüz'ün tercümesiyle dilimize kazandırıldı. Orijinal ismi, "The Second World War" olan kitabın ilk basımı, 1989 yılında gerçekleştirilmişti.


Yayınevinin web sayfasından yaptığımız bir alıntı, kitabın içeriğini tanımamıza yardımcı oluyor: "Bu kapsamlı çalışmasında John Keegan tüm zamanların en büyük savaşını bir karmaşık ve trajik olaylar yığını olarak değil, belli bir mantıkla ele alınmış olaylar silsilesi halinde aktarıyor. İkinci Dünya Savaşı’na savaş tipleri, savaş temaları ve liderlerin siyasal hedefleri ile kararları açısından bakmamızı ve böylece yöntemli bir okuma yapmamızı sağlıyor. Her biri belli bir muharebe tipini temsil eden altı önemli savaşa odaklanıyor: Britanya hava muharebesi, Girit hava indirme muharebesi, Midway uçak gemisi muharebesi, Falaise tank muharebesi, Berlin şehir muharebesi ve Okinawa amfibi muharebesi. Öne çektiği savaş temaları ise ikmal, üretim, işgal, stratejik bombardıman, direniş ve gizli silahlar. Keegan daha sonra merceği liderlerin karşı karşıya kaldıkları stratejik ikilemlere tutuyor, aldıkları kararların savaşan insanların hayatlarını ve savaşın gidişatını nasıl etkilediğini başarıyla aydınlatıyor."

Bildiğim kadarıyla, bu kitabı, John Keegan'ın, "Savaş Sanatı Tarihi"'nden sonra, dilimize kazandırılan ikinci eseri. 623 sayfadan oluşan, "Giriş" ve "Sonuç" bölümleri haricinde, 6 ayrı bölümde, farklı cepheleri incelediği bu kitabı ile Keegan, askeri tarih ile ilgilenen herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir başvuru eseri yaratmıştır. (26 yıl boyunca, Britanya Kraliyet Askeri Akademisi'nde görev yaptığı gerçeğinin, bazı olayları analiz edişine etkisini unutmadan, zevkle okuyacağınız bir kitaptır!)

2. Dünya Savaşı gibi, zaman ve mekan açısından çok karmaşık ve girift bir tarih kesitini başarıyla açıklayan bu eseri, yayınlayan Say Yayınları'na ve hediye eden Bekir Becit​'e teşekkürler.

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

20 Kasım 2016 Pazar

Günün filmi: Anthropoid / 2016

Bugün tanıtmak istediğim film vizyona yeni girdi. 2. Dünya Savaşı’nın herhangi bir muharebesi veya savaş cephesi ile doğrudan alakalı bir senaryoya sahip değil.1942 tarihinde, günümüz Çek Cumhuriyeti başkenti olan Prag’da, yani cephe gerisinde geçen bir komando harekâtını kendisine konu edinmiş. Başrollerinde, Jamie Dornan ve Cillian Murphy isimli aktörlerin oynadığı, ve orijinal ortamlarda çekilen, 120 dakikalık film, 2016 Çek-İngiliz-Fransız ortak yapımı.
Filmin senaryosu 27 Mayıs 1942 tarihinde, Çek Cumhuriyetinin başkenti Prag'da, Reinhard Heydrich'e karşı düzenlenen suikasta dayanıyor. (Nazilerin kendi hayallerine, pardon planlarına göre düzenledikleri Avrupa coğrafyasında, onların verdiği isimle, 3. Alman İmparatorluğu himayesindeki [kulağa, "işgal" kelimesinden daha hoş gelir!] bölge anlamına gelir, „protektora“ deyimi.)

Bir imparatorluk protektorası olan Böhmen ve Mähren bölgelerinde, genel vali vekili olarak görev yapan Heydrich, Çek halkının Nazi işgaline karşı gösterdiği direnişi bastırmak ve Çek  Yahudilerinin Almanya'ya taşınmasını organize etmekle görevliydi. Onun acımasız yönetimi altında, işgalden sonra, Çeklerin gösterdiği direniş kırılmış, çok sayıda Çek idam edilmişti. Bu durum karşısında, hem yurt dışına kaçan, hem de işgal altında yaşayan Çekler’e direnişin devam ettiğini göstermek bir işaret olarak, Alman işgalinden sonra, İngiltere'ye sığınan Çekoslovak hükümeti, Heydrich’e bir suikast düzenlemeyi planlar.

İşgal esnasında ve sonrasında, yurt dışına kaçmayı beceren Çekoslovak ordusu birliklerine mensup 2 subay ve 5 askeri, bu suikast için seçer. Ingiltere ordusunda komando eğitimi alan grup Çek Cumhuriyeti'ne, paraşütle indikten sonra, Çek direniş örgütünden geriye kalanların yardımıyla Prag'da kalmaya ve gözlem yapmaya başlar.

Uygun bir anı yakalayan suikast timi saldırıyı gerçekleştirirler; ancak, Prag dışına kaçamazlar. (Filmin tadını kaçırmamak için, burada son verelim.)

Benim ilk olarak ilgimi çeken, filme verilen başlık oldu. Eski Yunanca’da "insan şeklini alan” anlamına gelen bu terim, günümüzde, zooloji biliminde sıkça kullanılır.

Latince kullanımı olan „Anthropoidea“, özellikle „insan benzeri canlıları tanımlamak için kullanılır. Bunun da en bilinen örneği, maymunlardır. Dolayısıyla, burada, Nazilerin „Herrenmenschen“ ( üstün ırk / yönetici olmak üzere seçilmiş insanlar) ideolojisi ile dalga geçilmiş. Heydrich örneğinden yola çıkılarak, „Sizden olsa olsa, insan benzeri maymun olur!“ mesajı başlığa yansıtılmış.

Film hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler için IMDB sayfası:

http://www.imdb.com/title/tt4190530/?ref_=tt_rec_tt

Filmde, uluslarası ünü olan bir aktöre rastlanmasa da, seçilen tüm aktörler, rollerinin altından başarıyla kalkıyorlar. Orijinal mekanlar, orijinal silah ve araçların kullanıldığı, cephe gerisinde yaşamı ve işgal altında ki Çeklerin maruz kaldıkları zulmü anlatan film, aslında bir „Remake / Yeniden çekim“. Bizim neslin, TV’de ki, „Profesyoneller“ dizisinden tanıdığı, „Doyle“ karakterini canlandıran, Martin Shaw’un oynadığı ilk yapım, „Operation Daybreak“ başlığıyla, 1975 yılında çekilmiş. Fırsat bulanlar, o filmi de, Youtube’da İngilizce olarak seyredebilirler.

IMDB sayfası:

http://www.imdb.com/title/tt0075019/?ref_=nv_sr_2

14 Kasım 2016 Pazartesi

Günün sözü: "Market Garden" harekâtından sonra, Hollanda Prensine ait!

Market-Garden Harekâtı sonrasında yaşanılan, traji-komik bir olayın baş kahramanları, Mareşal Montgomery ile Hollanda Prensidir.
Monty, yapılan bir değerlendirme toplantısında, bizzat onun tarafından planlanan harekâtın % 90 oranında başarılı olduğunu söyler.
Bunu duyan Hollanda Prensi, ülkesinin ve halkının yaşadığı tahribatı ve kaybı vurgulamak için, "Ülkem, Montgomery'nin ikinci bir başarısını daha kaldıramaz!" demiştir.

10 Kasım 2016 Perşembe

10 Kasım...

Yine 10 Kasım, yine hüzün, yine özlem...


Senin askerin olan bizler...

Karanlığa ve kötülüğe karşı asla bitmeyecek olan savaşımızda, sen bize hep yol göstereceksin!



8 Kasım 2016 Salı

Market Garden Harekâtı / 17 Eylül – 25 Eylül 1944 / Hollanda / Bölüm 2!

Market Garden Harekâtı, 2. Dünya Savaşı sırasında, Mareşal Bernard Montgomery tarafından hazırlanan ve Amerika Birleşik Devletleri ile Birleşik Krallık ortak güçlerinin Hollanda üzerinden Almanya'ya girmesini amaçlayan operasyondur.  17 Eylül – 25 Eylül 1944 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Bu ikinci bölümde, operasyonun başarısızlığına neden olan temel hatalar üzerinde kısaca durmak istiyorum.
Operasyon sonunda, Arnhem köprüsü alınamadığı gibi, Müttefik kuvvetler çok sayıda asker ve malzeme kaybetmişlerdir. John Piekalkiewicz gibi bir çok askeri tarihçi, bu harekâtı, Almanların Batı cephesinde ki, son zaferi olarak nitelendirirler.

Alman "Wochenschau" (haftalık bülten) propaganda serisinin gözünden Arnhem çatışmaları:

Yotube'da basit anlatımı ve kullandığı harita açısından kolay anlaşılır bir video:


Operasyon neden beklenen başarıya ulaşamadı?


Yapılan hatalar:
-Müttefik Kara Kuvvetlerinin ilerlemesi gereken güzergah dar bir yoldan oluşuyordu. 
Zırhlı birlikleri ilerlemesi ve doğal olarak, Alman Kara Kuvvetleri ile çarpışarak ele geçirmesi gereken güzergah üzerinde ki yol çok dardı. Ancak, iki arabanın yan yana geçebileceği bir anayol düşünün. Güzergah üzerinde çok sayıda küçük yerleşim yeri ve ağaçlıklı bölge var. Tüm bunlar, savunma yapan Alman birliklerinin işini kolaylaştırdı. Tanju Hocamızın değerlendirmesiyle, "Burada hata Almanlarla ilgili temelsiz beklentilerden, gecikmelere yol açan tereddütlerden, kötü planlamadan, ve EN BÜYÜK BEKLENTİ HATTINDA TAARRUZDAN kaynaklanmıştır."

-Hava koşullarının kötülüğü, harekâtın ilk günlerinde, hem Hava İndirme, hem de yakın destek uçaklarını devre dışı bıraktı.

-Bazı hava indirme noktaları, ele geçirilmesi gereken köprülere, çok uzaktı.

-Alman 9. Panzer tümeninin varlığı, operasyon öncesi yapılan hava keşiflerinde tespit edilmesine rağmen, zayıfladığı düşünülerek göz ardı edildi. Özellikle, zırhlı araçlara karşı kullanılan, ağır silahlardan yoksun olan paraşütçüler büyük kayıplara uğradılar.

-Ölü bir Amerika subayının üzerinde, planın bir kopyasına bulan Alman komuta heyeti, başta, buna güvenmese de, ilerleyen günlerde, Müttefiklerin saldırı planlarını işlevsiz bırakan (veya geciktiren!)  savunma ve karşı saldırılar gerçekleştirebildi.

Harekât boyunca verilen kayıplar
MüttefiklerAlmanlar
Planör ve Kargo uçağı personeli784
Britanya İmparatorluğu birlikleri13.785
Amerikalılar3.664
Polonyalılar378
Toplam17.8008.000

6 Kasım 2016 Pazar

"Atlas Tarih" dergisinin, 43. sayısı (Ekim/Kasım 2016)!

Ekim ayında tanıtımını yaptığımız bir tarih dergisi, 2 ayda bir çıktığından, geçen ay gözden kaçırmış olan okuyucular için bu ay bir tekrar yapıyorum:

O da “Atlas Tarih”. İki ayda bir yayınlanan bu süreli yayının 43. sayısı (Ekim/Kasım 2016)çıktı.

Bu ayki sayfa sayısı 146 olan derginin, satış fiyatı 14.- TL.

Gazete bayiine.. (En azından eskiden öyleydi!)

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar:

tarihdergileri 

4 Kasım 2016 Cuma

Market Garden Harekâtı / 17 Eylül – 25 Eylül 1944 / Hollanda!

Market Garden Harekâtı, 2. Dünya Savaşı sırasında, Mareşal Bernard Montgomery tarafından hazırlanan ve Amerika Birleşik Devletleri ile Birleşik Krallık ortak güçlerinin Hollanda üzerinden Almanya'ya girmesini amaçlayan operasyondur.  17 Eylül – 25 Eylül 1944 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.

Harekât iki ana bölümden oluşmaktaydı:
Market - Hava indirme birlikleri, Birinci Müttefik Hava İndirme Ordusu, köprü başlarını tutmakla yükümlüydü.
Garden - Zırhlı birlikler, Eindhoven ve Nijmegen yolu üzerinden Arnhem'e ulaşmakla görevlendirilmişlerdi.

Paraşütlerle atlayan ve planörlerle Nijmegen, Eindhoven ve Arnhem yakınlarına iniş yapan paraşütçü birlikleri, karadan ilerleyen zırhlı birlikler gelene kadar, bu köprüleri ele geçirip, Almanlar tarafından havaya uçurulmasını engellemekle görevlendirilmişlerdi. Planın anahtarı, bu paraşütçülerin elindeydi.



Müttefikler neden, böyle riskli bir harekâta kalkıştı?

Normandiya Çıkarması öncesinde, Fransız demiryolları Müttefik Hava Kuvvetleri tarafından, neredeyse tamamıyla imha edilmişti. Bunun amacı, çıkarma sonrası ilk aşamada, Alman kuvvetlerinin harekâtlarına ve lojistik desteğine büyük bir darbe vurmaktı. Ancak, Almanlar geri çekilmeye başladıklarında, demiryolu eksikliğini en çok, ilerleyen Müttefik kuvvetleri çekti. Almanlara kıyasla çok daha fazla bir lojistik ve bakım desteğine ihtiyaç duyuyorlardı.

Sonbaharın ilerleyen günlerinde Manş Denizi'nde ki havanın ve deniz koşullarının sertleşmesi, yapay limanların kullanılmasını zorlaştırmıştı. Bundan dolayı, nakliyat ağırlıklı olarak Cherbourg limanından yapılmaya başlandı. Bu da yolu uzattı. Bunun hiç beklenmeyen bir sonucu, Haziran başından beri, çok az bakım ve tamirat gören Amerikan ve özellikle İngiliz kamyonlarının bozularak hizmet dışı kalmasıydı.

Nakliye birliklerinin hizmet verebilmesi için, 3 ayrı tümenin, piyadeleri taşıyan ve topları çeken kamyonlarına el kondu. Böylece, cephede savaşma kabiliyetine sahip toplam güç sayısında 3 tümenlik bir azalma oldu.



Müttefiklerin önünde aşılması gereken önemli bir doğal engel olarak, Ren nehri, durmaktadır. Almanya'nın ekonomik can damarının önündeki bu son savunma hattının, Almanlar tarafından canla başla savunulacağını düşünen, generallerin, olası kayıplardan dolayı, uykuları kaçmaktadır. Montgomery, savaş gücü yüksek Alman birliklerinin, Ren nehrinin doğusunda mevzileneceğini, halbuki, hâlâ Alman işgali altında ki Hollanda'da, operasyon sırasında sadece Hitler gençliği ve yaşlı milislerle karşılaşacaklarını düşünmektedir.

Sözü edilen bölgenin ve şehirlerin ele geçirilmesi ile, Hollanda'yı işgal etmekte olan, Alman 15. Ordusunun, anavatanları ile bağlantısının kesilmesi; V-2 saldırıları açısından stratejik bir konuma sahip Hollanda'nın Den Haag şehrinin ele geçirilmesi (en azından, V-2 üslerinin tahribi!); ele geçirilecek olan yeni Hollanda limanlarının, İngiltere'ye olan yakınlığı nedeniyle, destek ve lojistik transferinin hızlanması ve artması, operasyonun kabul edilmesini sağlayan diğer avantajlar arasında sayılabilir.

Birbirini takip eden 3 hava akınında, 19 ve 23 Eylül 1944 tarihleri arasında toplamda 39.620 asker, düşman hatlarının cephesinde, planlanan hedeflere (veya yakınlarına!) indirildi. (Havadan indirilen asker sayısı bakımından, sadece, 24 Mart 1945 günü gerçekleştirilen "Varsity Harekâtı" [Ren nehrinin aşılması!] tek bir günde 14.365 asker indirerek, tarihe geçmiştir!)

Eisenhower yağtığı analizde, harekâtın % 50'lik bir başarı yakaladığını söylemiştir. Müttefikler Belçika sınırından, kuzeyde ki Nijmegen kadar ilerleme kaydetmişlerdir. Ancak, harekâtın, Arnhem'de ki, Alman savunma hatlarına aşarak, Ren nehrinin ötesine geçme kısmı başarısızlığa ulaşmıştır.

1 Kasım 2016 Salı

“Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 30. sayısı (Kasım 2016)!

Her ayın, olmazsa olmaz, süreli yayını, “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 30. sayısı (Kasım 2016) çıktı.



Kapakta, "kapak konusu" olan, Sultan II. Abdülhamid'in portresi var. Ana başlık, "II. Abdülhamid'in taht oyunları" / 34. sultanın 'Tek Adam'lık yolunda işbirlikleri, entrikaları ve siyasi manevraları" adını taşıyor. 

Her zaman ki gibi, derginin içinde yer alan konulardan üçünü, kapağın alt kısmında tanıtmışlar.

Osmanlı Arşivi'nde Kukla, Ortaoyunu, Karagöz ve Meddah!

'Kağızmanlı Bob' ve Türkelerin Nobel'le imtihanı

Hz. Ömer'in katli:Onunla beraber Adalet de ölmüştü.

Bir kaç ay önce başlayan "İnteraktif" (Okuyucuların yolladığı yazılardan birisinin yayınlandığı) köşesi, bu sayıda yeniden yer almış. Mazlum Akın'ın yazdığı makalenin başlığı, "85 öncesinin Pokemon avı".

Ana konu, "Sultan Abdülhamid'in Taht Oyunları" başlığı ile, Sinan Çuluk tarafından kaleme alınan 11 sayfalık bir makalede ele alınmış.

Ahmet Kuyaş, 'Halife padişah'a bağlı sivil ve askeri kuvvetler" isimli 3 sayfalık ikinci bir makale de, padişahın zadegân ve güvenlik siyasetini incelemiş.

Şahsen, beni ve tüm „askeri tarih“ meraklılarını ilgilendiren makale ise, Mehmed Tanju Akad’ın yazdığı, „İşgal acısını tadan büyük başkentler“. Londra dışında, neredeyse, bir işgal yaşamayan başkent olmadığı gerçeğinden yola çıkarak, Tanju hocamız, her zaman ki bilgi birikimi ve akıcı anlatımı ile, çok güzel bir yazı yazmış.

Bu sayıda, fotoğraflara ağırlık verilen, "Fotografik hafıza" başlıklı bölümde, geçen sayıda başlanan, "Ünlüler Resm-i geçidi" devam ediyor. Muazzez Abacı, başrolde olmak üzere, Tanju Okan, Pekinel kardeşler, Rüştü Asyalı ve Enis Fosforoğlu, ünlü olmadan önceki fotoğrafları ile yer alıyor.

"Albüm" kısmını "Köy Enstitüleri"'ne ayırmışlar.7 sayfalık bölümde, Mustafa Güneri ve İ.H. Tonguç'dan alınan fotoğraflarla, Atatürk Devrimlerinin temel taşlarından birisi objektifden aktarılmış.

"Şiir ve müzik" bölümü, doğal olarak, Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Bob Dylan'a ayrılmış.

Bu sayıda, "Sanat tarihi" bölümü, geleneksel Türk sanatları hakkında Muzaffer Albayrak tarafından yazılan 9 sayfalık bir yazıyla ön plana çıkan diğer bir bölüm. 

Kitap bölümünde, İstos yayınlarından çıkan, „İşgal, direniş ,iç savaş: Yunan edebiyatında iç savaş“ isimli araştırma kitabı tanıtılmış. Damla Demirözü tarafından hazırlanan kitap, 192 sayfalık ve 20 TL değerinde.

„Edito“ başlığı altında, editör Gürsel Göncü’nün yazısı, „interaktif“ kısmında, okuyuculardan gelen, e-postalar, fotoğraflar, soru ve cevaplar, Kasım ayında, gün ve gün, Dünya tarihinden seçmeler, bilmece ve çoktan seçmeli 10 soru, ajanda, gastro tarihi, kurmaca, hafıza-ı beşer, gezgin göz, isimli bir çok bölüm daha, farklı konularla okunmayı bekliyor.

„Zamanın izinde“ kısmında, bu ay ki konu, „Sultanlar ve entellektüeller" başlığıyla, yazar- çizerlerin her dönem çektikleri zorlukları ele almış.

Bu ayki sayfa sayısı 116 olan derginin, satış fiyatı 12.- TL.
Her ay olduğu gibi, yine “dolu dolu“ bir dergi okunmayı bekliyor.

30 Ekim 2016 Pazar

Günün filmi: A Bridge Too Far (1977)

Bu pazar sabahının filmi, tam bir klasik: "A Bridge Too Far" (Her ne kadar, dilimize, "En uzak köprü" olarak tercüme edilmişse de, aslında "Ulaşılamayacak kadar uzak bir köprü" anlamında söylenmiştir. Filmin ismi, İngiliz General Frederick Browning’in operasyonun ayrıntılarını öğrendiğinde, İngiliz Mareşal Bernard Montgomery’ye yaptığı “Galiba bir köprü fazla hesaplanmış” yorumuna dayanır. Diğer bir deyişle, General Browning bir köprünün bile alınamaması halinde, tüm planın başarısız olacağını söyler. Ve haklı çıkar!)

Yazarı, Cornelius Ryan olan ve aynı ismi taşıyan kitaptan uyarlanan 1977 yapımı filmin yönetmeni Richard Attenborough’dur. O dönemin birçok ünlü aktörü rol almıştır.
Dirk Bogarde, James Caan, Michael Caine, Sean Connery, Denholm Elliott, Elliott Gould, Edward Fox, Gene Hackman, Anthony Hopkins, Jeremy Kemp, Laurence Olivier, Robert Redford, Liv Ullmann, Maximilian Schell, Hardy Krüger ve Ryan O'Neal.

Konusu, savaş tarihine ve özellikle 2. Dünya Savaşı'na ilgi duyan herkesin, az çok bildiği Market Garden Operasyonunu anlatır. Operasyonda, Müttefik kuvvetlerin amacı Alman cephe hatlarını yararak, 6 adet köprüyü ele geçirmek ve işgal altındaki Hollanda üzerinden Ren Nehrini geçerek, Nazi Almanya'sına girmektir.

Eylül 1944’de Müttefik kuvvetlerin ilerleyişi neredeyse durma noktasına gelir. Bu durumun temel nedenlerinden birisi, ikmal hatlarının çok uzamasıdır. Kış yaklaşmıştır ve aşılması gereken önemli bir doğal engel olarak, Ren nehri, durmaktadır. Almanya'nın ekonomik can damarının önündeki bu son savunma hattının, Almanlar tarafından canla başla savunulacağını düşünen, generallerin, olası kayıplardan dolayı, uykuları kaçmaktadır. Montgomery, savaş gücü yüksek Alman birliklerinin, Ren nehrinin doğusunda mevzileneceğini, halbuki hala Alman işgali altında ki, Hollanda'da operasyon sırasında sadece Hitler gençliği ve yaşlı milislerle karşılaşacaklarını düşünmektedir. Bundan dolayı, böyle bir plan yapmıştır.

Müttefik Kuvvetler Başkomutanı Dwight Eisenhower'a, ABD Generali George Patton ve İngiliz Feldmareşal Bernard Montgomery, savaşı erkenden bitirmek için, birbirinden tamamen farklı 2 plan sunar. Eisenhower'ın tercih yapmasında, üst düzey politik baskı büyük bir rol oynar ve Montgomery’nin önerdiği, "Market Garden Operasyonu"'nu seçer.

Plana göre, 35.000 paraşütçü, İngiltere’de ki hava üslerinden kalkarak, işgal altındaki Hollanda’ya, cephenin 150 km gerisine indirilecektir. Savaş tarihinde ki en kapsamlı hava indirme operasyonunun amacı, Hollanda'da ki nehirler üzerindeki köprüleri ele geçirerek, aynı zamanda, güneyden saldırıya geçen, Müttefik birlikleri gelene kadar savunarak, Arnhem kentini almaktır. Bu çok önemli liman ele geçirildikten sonra, buradan hareketle, limana indirilen yeni birlikler ve lojistik destekle, Almanya’nın içlerine girmenin daha kolay olacağı planlanmıştır. Ruslardan önce, Berlin'e varmak veya en azından, Alman topraklarının büyük bir kısmını ele geçirmek mümkün olacaktır. 



Filmin çekimi, 1976 yılının Eylül ayında yapılır. 1000 kadar paraşütçü ve çok sayıda eski tip Dakota uçağı kullanılar. A.B.D.'nde yeteri kadar, uçak bulunamayınca, Cibuti, Danimarka ve Finlandiya gibi ülkelerden satın alınır. Arnhem Köprüsü ile ilgili sahnelerin , orijinal köprü civarında ki yerleşim yoğunluğu, çekime izin vermediğinden, Hollanda'nın Deventer kentinde çekilir. Nijmegen Köprüsüne saldırı sahnesinin çekilmesi “1 milyon dolar değerinde 1 saatlik çekim” diye adlandırılmıştır, çünkü gerçek hayatta köprüdeki yoğun trafik sebebiyle yerel yönetimden sadece 3 Ekim 1976 sabahı 8 ile 9 arasında izin alınabilmiştir. Sahneyi bir saat içinde çekemezlerse hem oyunculara fazla mesai ücreti verilecek, hem de köprüyü tekrar kiralamak için bir milyon dolar daha verilecektir. Bu yüzden yönetmen Attenborough ölü taklidi yapan oyunculardan, çekim bitene kadar, gözlerini bile açmamalarını istemiştir.

Oyuncular, temel askeri eğitime tabi tutup çekimler sırasında aynı koğuşlarda kalmışlardır.  Özellikle teçhizat ve üniformalar, tarihsel orijinalliğe ayrıntısına kadar uymaktadır. Birliklerin simgeleri, silahların modelleri bile göz önüne alınmıştır. Filmde kullanılan Müttefik tanklarında sadece 3 tanesi orijinal olup, diğerleri, arabaların etrafına monte edilmiş mukavvalardır. (Rommel sağolsun!) O tarihlerde, orijinal Alman tankı bulunamamış, onların yerine Leopard I'ler modifiye edilmişlerdir.

Filmin müziği, başlı başına bir klasiktir:

"a bridge too far" müziği:

Her zaman ki gibi, flmin IMDB sayfası:

En uzak köprü:

2 saat 55 dakikalık film, zamanın nasıl geçtiği anlamadan bitiyor, kaçırmayın.

29 Ekim 2016 Cumartesi

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!

Atatürk'ün önderliğinde, TBMM’nin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi anısına...


23 Ekim 2016 Pazar

Günün filmi: USS İndianapolis / Men of Courage / 2016

Bugün tanıtacağım film, vizyona yeni girdi sayılır.

İsmi, "USS İndianapolis / Men of Courage" ({United States Ship: Amerika Birleşik [Devletleri] Gemisi)} İndianapolis / Cesur Adamlar) 

Filmin senaryosu, 2. Dünya Savaşı'nda, Pasifik cephesinde geçen gerçek bir trajediye dayanıyor. USS Indianapolis, ABD Deniz Kuvvetlerine ait Portland sınıfı savaş gemisiydi. Kuzey Mariana Adalarında yer alan Tinian'daki ABD Hava Üssüne Japonyaya atılan ilk atom bombasının kritik parçalarını teslim etmekle görevlendirilir. Bu sınıfa dahil olan gemiler, özellikle denizaltı saldırılarından korunmak için, eskortsuz göreve gönderilmezken, "çok gizli" niteliği taşıyan bu görevi tek başına gerçekleştirmek zorundadır.



Dönüş yolunda bir Japon denizaltısı tarafından 2 torpido ile batırılır. 1.196 kişilik mürettebattan 300 tanesi, 12 dakika içerisinde batan gemi ile birlikte sulara gömüldü. 
Saldırıdan kurtulan 896 denizci, sürekli  köpekbalığı  saldırısı altında 5 gün boyunca, kurtarılmayı bekledi. Görevinin çok gizli olması nedeni ile seyir bilgileri hiçbir üsse bildirilmediğinden, kurtarma bu kadar gecikir. Sonuçta, 316 denizci hayatta kaldı.
2. Dünya Savaşı'nda ve tüm tarihi boyunca, ABD Donanmasının bugüne kadar en büyük kaybı olarak kayıtlara geçen, bu olayı anlatan film, yarı belgesel nitelikte.

Başrollerinde, Nicholas Cage ve Tom Sizemore'un oynadığı filmde, aslında, bir çok karakter olayların gelişiminde ön plana çıkıyor. 2016 yapımı, 128 dakikalık film, yeni vizyona girdi. Savaş sahnelerinden çok, savaş esnasında askerlere odaklanan bir yapım olarak, özellikle yarı/belgesel yapımları sevenlere tavsiye ederim. Türkçe altyazılı olarak, İnternette bulmak mümkün.

Daha fazla bilgi almak isteyenler için IMDB sayfası:

USS İndianapolis

Not: Filmin bir kaç sahnesinde, Japonların az bilinen "Kaiten" intihar torpidolarına değinilmiş.


20 Ekim 2016 Perşembe

Günün kitabı: Osmanlı Gayrinizami Harb doktrini / Yüzbaşı Ömer Fevzi bey

Bugünkü kitap paylaşımımız, yazar Erhan Çifçi'den bir alıntı:

Sanırım bu yıl yayımlanan Askerî Tarih kitapları içerisinde en önemlilerinden biri, konjonktür/içerik açısından değerlendirecek olursak belki de en önemlisi önümüzdeki hafta içerisinde piyasada olacak. Yaklaşık 110 yıl önce Türk/Osmanlı ordusunun kendisine has, doktrinize edilmiş bir gayrinizami harp uygulaması olduğunu bu kitap vesilesiyle görüyoruz.
Bu anlamda TSK’nın gayrinizami harp yöntemlerini ABD’den öğrendiğine dair gelişen algı da büyük ölçüde yıkılmış oluyor. Zira İngiliz ordusunun (Charles E. Callwell – British Small Wars Manual) 1896’da yayımladığı talimnameden sonra gayrinizami harp alanında ikinci talimnamenin 1909’da Türk/Osmanlı ordusu tarafından yayımlandığına şahit oluyoruz. Öte yandan kitabın taslak metinlerini okurken hayrete düştüğümü söylemeliyim. Çünkü 110 yıl önce Balkanlarda ne yaşandıysa bugün Güneydoğu’da hemen hemen aynı şeylerin yaşandığını tanıklık ediyoruz.
Dolayısıyla bu eser bir taraftan da geçmişte elde edilen tecrübeleri bugüne yansıtmakta. Eseri gayrinizami harp alanında hem saha tecrübesine sahip hem de akademik olarak bu konu üzerinde çalışmış olan Ali Güneş kardeşim yayına hazırladı. Terminolojik olarak dipnotlar üzerinden verdiği bilgilerle günümüze ışık tuttu.
Ayrıca kitabın giriş kısmında bu konuyu tarihsel perspektifte ele alan muazzam bir yazı ekledi. Bana göre okuyucular açısından en az talimnamenin kendisi kadar önemli bir yazı bu. Yine Askerî Tarih denince ülkemizde ilk akla gelen, en yetkin akademisyen olan Gültekin Yıldız Hocamız da eserin sadeleştirmesine katkıda bulundu.

Kısacası nereden bakılırsa bakılsın her açıdan okunası bir kitap önümüzdeki hafta içerisinde ilgililerin dikkatine sunulacak. Okuyucusunun bol olması dileğiyle...

Askeri tarih ile ilgilenen herkesin kütüphanesinde bulunması gereken bir eser.

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

17 Ekim 2016 Pazartesi

Günün anektodu: Guderian’dan „Gondol gezisi“!

Askeri tarihçilerin çoğuna göre, 1940 Batı Seferinin en önemli dönüm noktalarından birisi, Guderian kontrolünde ki 19. kolordunun Meuse nehrinin geçişidir. Fransız savunma hatlarının en önemlilerinden birisi, doğal bir engel olan Meuse nehri boyunca, Sedan şehri yakınlarındaydı. Müttefik komutanların en güvendiği ve düşmanın en çok kayıp vereceğini düşündükleri savunma mevzileri buradaydı. Guderian 3 panzer tümenini ve elit piyade tümeni Grossdeutschland’ı saldırı için bir araya getirmiştir. Saldırıya başlamadan önce, Luftwaffe, seferin başlangıcından itibaren gerçekleştirdiği hava akınlarının en güçlüsünü ve uzununu Sedan içinde ve çevresinde, Meuse nehri boyunca konuşlanmış olan Fransız birliklerine ve koruganlarına karşı gerçekleştirir.



Guderain, saldırı öncesinde, askerlere yaptığı konuşmada, „Meuse nehrini aşmak, gondol gezisi yapmaya benzemez“ demiştir. Ancak, Luftwaffe’nin aralıksız ve ağır bombardımanı yüzünden mevzilerinden başlarını kaldıramayan Fransız askerleri, Alman istihkamcıların, nehrin Fransız hatları tarafında, 1,5 kilometrelik korugan inşa edilmemiş ve mayın döşenmemiş bir boşluk keşfettiklerini fark edemezler.

Bu savunmasız bölgeden yararlanan Alman öncüleri ve istihkam birlikleri, çok az kayıp vererek Meuse nehrini geçerler. Fransız hatları arasında kurdukları bu köprübaşı sayesinde, Alman birlikleri sadece, 120 ölü ve 400 yaralı vererek, Meuse nehrinin karşı kıyısını işgal ederler.

Bir botla karşı kıyıya geçen Guderian, "Manevra gibiydi. Az kayıp verdik." deyince, emir subayı, "Buralarda, gondol gezisi yapmak yasaktır." cevabını vererek, saldırı öncesi yaptığı konuşmayı hicveder.