Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

29 Şubat 2016 Pazartesi

Günün kitabı: Stalingrad 1942 / Osprey / İş Bankası askeri tarih dizisi!

Bugün tanıtmak istediğim kitap, Peter Antill tarafından yazılan ve resimlerin Peter Dennis tarafından çizildiği, Osprey yayıncılığın "Harekâtlar" serisinin, 184. kitabı. (Şaka değil, bundan önce, 183 adet kitap daha basmışlar, hem de tek bir seri de! Gel de kıskanma. Neyse konumuza dönelim..)
Kitabın ismi: Stalingrad 1942!
Aslında, değil askeri tarihi biraz 20. yüzyıl tarihi ile ilgilenen birisi bile, 2. Dünya Savaşı Stalingrad muharebesi (şehir çatışmaları) hakkında bilgi sahibidir.
Wehrmacht'ın, 22 Haziran 1942 tarihinde, Mavi harekâtı'nı (Operation Blau) başlatmasından, neredeyse 2 ay sonra, 23 Ağustos günü, ilk Alman birlikleri, Stalingrad şehrine ulaşır. 19 Kasım tarihinde Uranüs harekâtı ile karşı saldırıya geçen Sovyet orduları, 3 gün gibi kısa bir sürede, Stalingrad şehrini ele geçirmek için, korkunç bir şehir çatışmasının içinde olan, 6. Orduyu kuşatır.
Kuşatmayı yararak, geri çekilmesi, Hitler tarafından yasaklanan, 6. Ordu'yu kurtarmak için, bir kaç karşı saldırı düzenleyen Alman birlikleri, başarısız olurlar. Luftwaffe'nin havadan desteği yetersiz kalır. Gittikçe azalan cephane, mühimmat ve gıda malzemelerini tüketen Mareşal Paulus, 2 Şubat 1943 tarihinde, teslim olur.
Çoğu tarihçi tarafından, 2. Dünya Savaşı'nın dönüm noktası olarak kabul edilen, bu şehir muharebesini anlatan kitabın orijinali,  2007 yılında basıldı.
Bu sene, İş Bankası yayınları tarafından, "Osprey askeri tarih dizisi" başlığındaki seriden, Cem Demirkan tarafından dilimize çevrilmiş ve 2015 yılında piyasaya sunulmuş.
Artık bir klasik haline gelen, bu yayınevinin, bu serisinde ki kitaplar, aynı sistem içinde tek bir muharebeyi, bazen adı üstünde, kampanyaları (Barbarossa Harekâtı gibi) ele alıyor.
Kitapların içinde ki alt bölümler, sıralamalar, analizler ve kullanılan haritalar aynı tipte.
Klasik, Osprey formasyonu içerisinde hazırlanmış olan kitabın, "İçindekiler" kısmı:

-Giriş 
-Kronoloji
-Hasım komutanlar
-Hasım kuvvetler
-Muharebe cetvelleri
-Hasımların planları
-Sefer
-Sonuç
-Günümüzde muharebe alanı
-Kaynakça
-Dizin
bölümlerinden oluşuyor.

96 sayfalık kitabın fiyatı 22.-TL. Konuya ilk defa giriş yapanlar için ideal, geriye kalan meraklıları için, "Her zaman öğrenilecek bir şeyler vardır!"

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

26 Şubat 2016 Cuma

Fransız ordusu, 2. Dünya Savaşı'nda neden savunma ağırlıklı bir strateji uyguladı?

Fransız ordusunun, 2. Dünya Savaşı öncesinde ki organizasyonunu/yapılanmasını anlayabilmemiz için, her şeyden önce, bu ülkenin 1. Dünya Savaşı’nda uğradığı askeri kayıpları göz önüne almamız gerekir. Batı cephesi adı verilen ve Manş denizinden İsviçre sınırına kadar uzanan siperlerde 4 yıl boyunca (1914-1918) Fransız ordusunun verdiği kayıplar, o kadar yüksekti ki, savaşın sonlarına doğru, Fransız ordusunda 2 defa ayaklanma yaşandı.

Her zaman olduğu gibi, bu konuda da “kesin rakkamlara” ulaşmak çok zor. Dilimize çevrilmiş Fransız kaynaklarına başvurmak istersek, elimize geçenlerden birisi, Raymond Cartier’in, bir “klasik” niteliği kazanmış olan, “İkinci Dünya Savaşı” ansiklopedisi.
Cartier (eserinin 47 sayfasında), 1,5 milyon ölü ve yaralıdan bahseder. Unutmayalım ki, ölenlerin yanında, hayatlarının geri kalan kısmını, “özürlü” olarak geçirmek zorunda kalanların sayısı tam olarak bilinmiyor. Savaş esnasında geçirdikleri “şok” sonucu, sivil hayata asla uyum sağlayamayanların nüfus içinde ki payı ise, tam bir muamma. Bu son iki sınıfa, beraber yaşadıkları aile bireylerinin çektikleri zorlukları da katarsak, 4 yıllık bir savaşın topluma verdiği zararı, ancak hayal edebiliriz.


2. Dünya Savaşı sonrasında yapılan eleştirilerin çoğu, Fransız (ve İngiliz) askeri ve politik üst düzey yöneticilerinin göstermiş oldukları pasif tutuma yöneliktir. Yapılan eleştiriler kesinlikle doğrudur. Ancak, eleştirilenlerin neden bu kadar “pasif” davrandığını anlamamız, bilhassa askeri strateji açısından önemli.
1. Dünya Savaşı başladığında, neredeyse tüm ülkelerin askeri ve sivil yöneticileri, savaşın en geç Noel’de biteceğini düşünüyordu. Hiç kimse, 4 yıllık değil, en fazla 4 aylık bir savaş bekliyordu. Sonrası ise, Dünya’nın dört bir tarafında, 4 yıl boyunca süren bir katliam.

Bu beklenmedik gelişmede askeri strateji ve muharebe alanı taktikleri açısından hayati nokta şudur: 20. Yüzyılın başında ki “topyekun bir savaş”da, 19. Yüzyıl muharebe taktikleri kullanılmıştır. Bunun sonucunda, o güne kadar görülmemiş ölçüde kayıplar verilmiştir. Örneğin, Somme muharebesinde, 1 gün içerisinde, 50.000’den fazla asker hayatını kaybetmiştir.


Bunun yanında, gelişen silah teknolojisi sonucunda, ölen askerlerin sayısında beklenmedik bir artış görülmesi yanında, yaralıların sayısı da kat be kat artmıştır.

Çatışmaların yoğunluğu, uzunluğu ve  sivilleri de o güne kadar görülmemiş bir biçimde kapsaması sonucunda, cephede ki askerden, başbakana kadar çok geniş bir kitle uzun süreli bir “şok” yaşamıştır. Söz konusu bu “şok”un etkisi o kadar derin ve uzun olmuştur ki, savaştan sonra ki Fransa’nın (doğal olarak, İngiltere’den daha yoğun)  politik ve askeri örgütlenmesini biçimlendirmiştir.

Kısacası, Nazi Almanyası’nın, 2. Dünya Savaşı'nı başlattığı 1 Eylül tarihinden beri, Fransız ordusunun savaş ilanına rağmen, Maginot hattının gerisinde oturmasının en önemli nedeni, bir önceki “Büyük Savaş”’da saldırıya geçen orduların verdiği inanılmaz kayıplardır.


Bu savaşı yönetmiş olan Fransız komuta kademesi, 2. Dünya Savaşı öncesinde,  ya emekli olmuştu, ya da üst düzey komuta heyetindeydi. Her iki konumda da, ordunun organizasyonunda ve olası savaş stratejisinde ağırlıklı olarak söz sahibiydiler. Bu subay kitlesinin tek hedefi, Fransız ordusunun bir sonra ki savaştan, minimum kayıpla çıkmasıydı.

Diğer yandan, savaşı kazanmış olan taraf olarak, savaş boyunca uygulanan strateji ve taktik ile kullanılan silahların gelişimini sorgulamamışlardı. Bu tutum, neredeyse her savaştan sonra, galiplerin gösterdiği doğal bir reaksiyondur. Kazanan taraf, rahatlığa gömülürken, kaybeden, intikam duygusu ile yeni arayışlar içerisine girer.
Bu soruya askeri strateji açısından yaklaşırsak, müttefiklerin, askeri üretim kapasitesini ve bu bağlamda stratejilerini değerlendirmemiz gerekir.


Çok temel bir kaç rakkam vermemiz gerekirse, 1940 yılının ilk altı ayında müttefiklerin tank üretimi, 1.412 adetken, Almanya'nın üretimi 558 adette kalmıştır. Uçak üretiminde fark daha da fazlaydı. Müttefiklerin üretim adedi 6.794 iken, Alman üretimi, bunun yarısını biraz aşmıştır. Bu rakkamlar ışığında, müttefikler, geçen zamanın kendi leyhlerine işlediğini ve daha güçlendiklerini düşünüyorlardı.
Diğer taraftan, 1. Dünya Savaşı'nın bitişinden kısa bir süre sonra, İngiltere, RAF (Royal Air Force) kurmuş ve özellikle, ağır bombardıman filosuna öncelik tanımıştı. Almanya'ya karşı uyguladıkları ekonomik abluka ile ağır bombardıman saldırılarını birleştirerek, uzun vadede, Nazileri, yoğun bir savaşa gerek kalmadan, iktidardan düşürme planları yapıyorlardı.
Tüm bu bilgiler ışığında, müttefiklerin, neden pasif bir savunma stratejisi uyguladıklarını daha iyi anlarız!

23 Şubat 2016 Salı

Günün videosu: "WW2: U-Boat War"

İhsan beyden, "2. Dünya Savaşı'nda denizaltı savaşı" adı altında, konu ile ilgili ikinci video:



Kendi değişiyle: "U-boat serimize devam edelim, istedim!"..

Teşekkürler!

Not: Bu seferki, biraz daha kısa..Sadece 50 dakika!


20 Şubat 2016 Cumartesi

Günün videosu: U-Boat War Documentary on the Submarine Battle of World War 2

Yeni üyelerimizden, İhsan bey, U-boat'lar hakkında, bayağı uzun, ama o kadar da ilginç, bir belgesel yollamış:



Kendi değişiyle: "Denizlerin bu sinsi silahı, her zaman benim ilgimi çekmiştir. Bu yüzden, Rahmi Koç Müzesi'nde ki, 2. Dünya Savaşı'na katılmış olan denizaltıyı, görmenizi tavsiye ederim."

Teşekkürler..

17 Şubat 2016 Çarşamba

Günün Sözü...

Savaş,  kimin haklı olduğunu değil, sadece kimin geriye kaldığını saptar.


Bertrand Russell

14 Şubat 2016 Pazar

Günün kitabı: 2. Dünya Savaşı’nın bilinmeyenleri / Hitler’in sinsi gölgesi Martin Bormann / Esin Akan

Bugün tanıtmak istediğim kitap, yazar ve çevirmen Esin Akan tarafından yazılan, “2. Dünya Savaşı’nın bilinmeyenleri” adını taşıyor. “Hitler’in sinsi gölgesi Martin Bormann” alt başlığını taşıyan kitap, ülkemizde, “askeri tarih” edebiyatının temel taşını oluşturan Kastaş yayınları tarafından, 2014 yılında piyasaya sürülmüş.
 
Esin Akan, bildiğim kadarıyla, ülkemizde, askeri tarih kitaplarını tercüme eden, ender kadın tercümanlardan birisi. Bunun yanında, askeri tarih kitabı hazırlayan, tek Türk kadın araştırmacı, diye biliyorum.
 
Gerek tercüme ettiği, gerekse kendisinin hazırladığı kitaplara, bir başka yazıda, topluca değineceğim.


415 sayfalık kitap, 10 ana bölüme ayrılmış.

Kitabın başında yer alan 10 sayfalık bir sunuş yazısı ile hem kitabın içeriğini kısaca özetlemiş, hem de 2. Dünya Savaşı'nın hâlâ neden popüler olduğunu ve yeniden değerlendirilişini güzel bir bir biçimde anlatmış.

Neredeyse 80 sayfa ayırdığı, Martin Bormann, kitabın 1.bölümünü oluşturuyor. Ayrıca, kendisinin de vurguladığı gibi, "kitabın ana konusu"!

2. bölümde, "Almanya ve Almanlar", Hitler'in yükselişini, ona destek olan yabancı firma ve kişilerle örnekleyerek ele alıyor.

3. bölüm, "Dünkerk amfibik hârekatı" adı altında, 1940 Mayıs'ından itibaren, Batı cephesini ve özellikle, Dünker'de ki, geri çekilmeyi anlayıtor.

4. bölüm, "1940: savaştan ayrıntılar" ismiyle, 1940 Britanya Hava Savaşı ile başlayıp, 1940-42 arasında ki "Denizaltı Savaşı"'na kadar uzanıyor.

5. bölüm, 1942 Dieppe baskınına (aynı başlık altında) ayrılmış.

6. bölüm, "Casuslar ve Hainler" her iki tarafda ki, "Gizli Savaş"'a değinmiş.

7. bölüm, "Üç General" başlığıyla, İngiliz generali Sir Brian Horrocks, Fransız generali Henri Giraud ve Amerikalı general Mark Clark'ı ele alıyor.

8. bölüm, "İki farklı Alman'ın hikayesi" adı altında, İnge Holzinger/Burkhardt ve SS yarbay Jochen Peiper'ın hayatlarına değiniyor.

9. bölüm, "Esaret" başlığıyla, 1943 yılında, "Stalag Hava III" kod isimli, esir kampından kaçan, Müttefik havacılara ayrılmış.

10. ve son bölümde, "Eisenhower ve Berlin" ismi altında, Berlin'e saldırma konusunda, Eisenhower, Montgomery, Patton başta olmak üzere, üst düzey komutanlar arasında ki fikir ayrılıklarına değinmiş.


Kitap, Esin Akan'ın her zamanki akıcı ve aynı zamanda, önemli ayrıntıları, sıkıcı olmayan bir biçimde sunduğu, üslubu ile yazılmış. Diğer kitapları gibi, Batı cephesi ve özellikle, Normandiya çıkartması konusunda, uzmanlaşmış olan yazar, burada, herkese hitap eden bir eser sunmuş.

Önsöz'ün de sunduğu, savaşı stratejik açıdan inceleyen bölümlere ve bilhassa Almanların savaşı kaybetme nedenlerine, katılmayabilirsiniz. Ama, zevkle okuyacağınız bu kitabı, alın... Bilhassa. 2. Dünya Savaşı meraklıları için, kaçırılmaması gereken, sürükleyici bir eser... Bence, en önemli nokta, bizden birisinin, hem de çok ender görülen (bildiğim kadarıyla tek!) bir durum olan, bir Türk kadın askeri tarih araştırmacısının, elinden çıkmış bir eser...

11 Şubat 2016 Perşembe

Günün sözü...

"Fetihler yapmamın hedef ve amacı, fethedilen durumuna düşmemektir!"

Büyük İskender / Makedonya kralı / M.Ö. 4. y.y.

8 Şubat 2016 Pazartesi

Günün kitabı: Ankara 1402 / Abdullah Turhal

Bugünkü kitabımız, grubumuzun üyelerinden Abdullah Turhal'ın eseri olup, "Ankara 1402" başlığını taşıyor.

Ağustos 2011 tarihinde piyasaya sunulan kitap, 160 sayfalık bir eser. Konusu, ülkemizde, herkesin, en azından bir defa, o da ilkokulda, okuduğu Ankara meydan muharebesi. 28 Temmuz 1402 tarihinde, Osmanlı padişahı Yıldırım Beyazıt ile Emir Timur komutasında ki iki ordunun mücadelesi, öncesi ve sonrasında gelişen olaylarla birlikte anlatılıyor.


Muharebeyi kaybeden Osmanlı devletini, Fetret devrine sokan, Anadolu'nun büyük bir kısmını, Beylikler Dönemine geri götüren, çok önemli bu meydan muharebesi kitapta ayrıntılı haritalarla analiz ediliyor.

Her iki ordunun asker sayısı, komuta ve diziliş düzeni, organizasyonel yapıları anlatılırken, Ankara şehrinin tarihsel gelişimine ve genelde göz ardı edilen önemli ekonomik, sosyal ve askeri konumuna yer veriliyor.

Kitabın "İçindekiler":
-Giriş
-Savaşa giden yol
-Orduların harekete geçmeleri
-Çubuk'ta nihai karşılaşma ve meydan muharebesi
-Kuşatma ve muharebe alanlarının günümüzde ki halleri; saha gezileri
-Atatürk, Bayezid ve Timur
-Ankara muharebesini savaş oyunu ile canlandırmak
-Bitirirken

Ayrıca, 8 ek ve kaynakça, kitabı tamamlıyor.

Saha gezisi ile muharebe meydanının bugünkü konumuna ışık tutarak, savaş oyunu ile bu savaşı canlandırmak isteyenlere gerekli ipuçları veriliyor.

Emek ve zaman harcanarak yazılmış ve konuya ülkemizde alışılmamış açılardan bakan (Muharebe alanı arkeolojisi ve Savaş simülasyonları gibi) kaçırılmaması gereken bir eser.

Abdullah Turhal'a harcadığı emek ve ortaya koyduğu eser için teşekkürler... 

4 Şubat 2016 Perşembe

"Atlas Tarih" dergisinin, 39. sayısı (Şubat/Mart2016)!

Bu ay tarih meraklıları için bereketli bir ay; çünkü “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin yanında, tanıtmak istediğim ikinci bir dergi daha var.

O da “Atlas Tarih”. İki ayda bir yayınlanan bu süreli yayının 39. sayısı (Şubat/Mart2016) çıktı.

Bu ayki sayfa sayısı 146 olan derginin, satış fiyatı 14.- TL.

Gazete bayine.. (En azından eskiden öyleydi!)

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar:

tarihdergileri


1 Şubat 2016 Pazartesi

“Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 21. sayısı (Şubat 2016)!

Her ayın, olmazsa olmaz, süreli yayını, “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 21. sayısı (Şubat 2016) çıktı.


Bu ayki sayfa sayısı 116 olan derginin, satış fiyatı 12.- TL.
Her ay olduğu gibi, yine “dolu dolu“ bir dergi okunmayı bekliyor.

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar: