Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

30 Temmuz 2017 Pazar

İlber Ortaylı'dan "Okunması gereken kitaplar" listesi!

Tarihimizin ışığı İlber Ortaylı bugünkü Hürriyet gazetesinde ki köşesinde, "okunması gereken kitaplar" başlığıyla bir liste hazırlamış.


Hoca "Okuyun!' demiş. Bize de okumak ve yayınlamak düşer.

hangi-kitaplari-okumali?

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Körlüğe karşı kazanılan zafer!

"Askeri tarih nedir?" ve "Askeri tarihimize nasıl sahip çıkarız?" sorularına verilen çok güzel bir cevap!



İngiltere, Staffordshire'da yer alan "National Memorial Arboretum" sergisinde, 1. Dünya Savaşı'nda kör olan askerlere adanmış bir heykel...

İsmi "Körlüğe karşı kazanılan zafer"!


21 Temmuz 2017 Cuma

"Hükümdarlar filozof, filozoflar hükümdar olsaydı, kentlerin yüzü ışırdı." Platon ve Marcus Aurelius!

Platon'un en ünlü sözlerinden birisi, "Hükümdarlar filozof, filozoflar hükümdar olsaydı, kentlerin yüzü ışırdı." şeklinde tarihe geçmiştir.

Antik çağın en ünlü filozoflarından birisi olan Platon'un bu ünlü sözü edildiğinde, akla gelen Roma imparatoru Marcus Aurelius ve ünlü eseridir.


Düşünceler, özellikle Stoa felsefesinden etkilenen imparatorun, evren, akıl, akla uygun yaşamak, yaşam, ölüm; kısacası hayat üzerine düştüğü günlük notlardan oluşmaktadır.

Özellikle, her şeyin sürekli değişim içinde olduğu "hayat" olgusundan, mal ve mülk gibi dünyasal değerlerin geçiciliğini ve buna rağmen insanların içgüdüleri ve her türlü dış güçler tarafından yönetilmelerini irdelediği nükteli notlardan oluşan bir kitaptır.

12 kitap olarak Yunanca yazılmıştır. Kuşaklar boyunca tüm zamanların en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilir.

Aurelius notlarını "sen" diye, okuyucuyla konuşurmuş gibi yazmıştır. Aslında seslendiği okur değil, kendisidir.

"Düşünceler" de, "öğüt" değil, kendisiyle yaptığı vicdan muhasebesidir.

Kısaca herkese gereken bir kitaptır.

18 Temmuz 2017 Salı

"Dunkirk" filminin eleştirisi!

Cumhuriyet gazetesinden Aslı Selçuk'un "Dünkerk" filmi üzerine yaptığı "Yaşamda kalma zaferi" başlıklı eleştiri yazısını, aşağıda okuyabilirsiniz.


"Memento, Inception, Interstellar gibi özgün filmlerin yaratıcısı Christopher Nolan son çalışması Dunkirk’te tarihe Dinamo Operasyonu olarak geçen, Mayıs 1940’ta kurtarılan 350 bin müttefik askerin yaşamda kalma öyküsünü yetkin bir görsellik ve anlatımla irdeliyor.

Tarihe Dinamo Operasyonu olarak geçen, 2. Dünya Savaşı’nda İngiliz,  Belçikalı, Kanadalı ve Fransızlardan oluşan 350 bin müttefik askerin  savaş alanından tahliyesi düşündürücü bir operasyondur. Mayıs 1940’ta Dunkerque’te gerçekleştirilen bu operasyon kimilerine göre bir zaferdir (400  bin askerden 350 binin yaşamı kurtarılmıştır) kimilerine göre ise bir yenilgidir.  Başbakan Churchill operasyonun ardından “Savaş kurtarma operasyonlarıyla kazanılmaz” demiştir. Christopher Nolan düşleri, sihiri, siyah delikleri bir kenara bırakarak Dunkirk’te bu düzmece, sahte savaşı askerlerin, sivillerin, denizcilerin, havacıların gözünden anlatmayı yeğledi. “Dunkirk’te olaylara, tarihsel gerçekliğe, mekanlara sadık kaldım” diyen yaratıcı yönetmen  öykü anlatımını geçmiş ve gelecekteki parçalara bölmeden doğrusal bir çizgide aktarıyor.



“Filmdeki amacım kumsalda sıkışıp kalmış askerlerin ilkel terör  duygularını yansıtmaktı. Bunu yaparken de gökten düşen bombaların çıkardığı seslerin olabildiğince gerçekçi olmasını istedim” diyen Nolan bu operasyonla ilgili araştırma yaparken sahildeki askerlerin çoğunun kaybolduğunu, raporlarda olayın dehşetinin aktarıldığını farketmiş. “Dehşetle birlikte imkansızlık, paradoks ve anlayışsızlık ta vardı.  Mayıs 1940’ta kumsaldaki durum Kafka romanları gibiydi. Bürokratik kabusun yansımasıydı adeta Kumsalda uzayıp giden uzun insan kuyrukları, ne yapacağını nereye gideceğini bilmeyen askerler. Kurtarmanın dışında kumsaldaki hakim duygu umutsuzluk, yoksunluk, unutulmaktı” diyor Christopher Nolan. Askerlerin kıstırıldığı sahilin  tam karşısında onların vatanı, evleri görünüyordu. Almanlar sürekli kumsala bomba atıyorlardı. Günlerce burada bekleyen askerler kendilerini kurtaracak bir krüvazor, gemi bekliyorlardı. Nolan’ı olayda en çok etkileyen dalgakıran olmuş: “Dalgakırana yanaşan gemiler  merdivenleri çıkartıyorlardı fakat gelgit öylesine güçlüydü ki gemiye binmek çok zordu”. Tüm bu dehşeti, umutsuzluğu, yaşamda kalma savaşımını Nolan duyumsal bir çalışma yaparak aktarmayı yeğlemiş. Çok az diyalog var, savaşın ortasındaki insanların korkusunu, kaygısını, umutsuzluğunu onların içsel dünyalarından aktarıyor.

Dunkirk, zamana karşı yapılan bir yarış, dramatik bir gerilim.  Nolan gerilimi, korkuyu entelektüel açıdan yansıtıyor. Memento (Akıl Defteri), Interstellar (Yıldızlararası), Inception(Başlangıç),  Kara Şövalye filmlerinde kullandığı tüm dijital efektlerden, yüksek teknolojiden arınmış bir çalışma. Dönem çalışmasında klasik bir anlatım  ve çizgisel bir zaman kullanıyor. Şimdiki zamana odaklanan dram durumların, olayların anındalığını yansıtıyor. Hava, kara ve deniz açısından anlatılan filmde bazı askerler sahilde bir hafta süresince kalıyorlar, gemilerde kurtarma operasyonları tüm gün sürüyor, Büyük Britanya’dan Dunkerque’e Spitfire’larla ( 2.Dünya Savaşı’nda kullanılan avcı uçakları) uçan pilotlar depolarına 1 saatlik benzin  dolduruyorlar, tarihin bu farklı vizyonlarını yönetmen yetkinlikle içiçe geçiriyor. Dramatik gerilim aykırı durumlara odaklanırken izleyici asker dalgakırana ulaşacak mı, pilot görevini başaracak mı gibi soruları soruyor. Gerilimli sekanslardan oluşan Dunkirk bunları insani boyutta irdeliyor. Kahramanların özgeçmişlerini bilmiyoruz, başat soru bu cehennemden kurtulabilecekler mi ? Üstlerine bomba düşmeden dalgakırana ulaşabilecekler mi ? Geçen bir geminin altında ezilmekten kurtulabilecekler mi ? Film anın yoğunluğunu bize güçlü bir şekilde duyumsatıyor, savaş filmi olmaktan öte yaşamda kalma, yaşama sarılma öyküsü. Filmden taşan enerji gerilimi yaratıyor.

Yapımcı eşi Emma Thomas’ın önerisiyle bu projeye girişen Nolan’ın tasarladığı ilk temel görüntü dalgakıranda kümelenen askerler olmuş. “Bu görüntü hem metaforik hem de alegorik bir güç taşıyordu. Karabasanda tehlikeden kaçmaya çalışırsınız ama hareket edemezsiniz donup kalırsınız. Dunkirk’le ilgili askeri raporlarda hep bu belirtiliyordu. Tam bir düş kırıklığı. Kafka’nın Dava’sı gibi, bürokrasinin ikilemi, ulaşılamıyan gerçek” diyen sinemacı askerlerin yaşadığı düş kırıklığı, umutsuzluğu yansıtıyor. Yönetmen Dunkirk’e hazırlanırken sessiz sinemanın klasiklerini (Hoşgörüsüzlük, Şafak) izlerken bu örneklerin coğrafya ve  mekanı nasıl kullandıklarına dikkat etmiş. Nolan’a göre coğrafya anlatım dilinin temeli: “Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği kitabını çok severim. Coğrafya ve öykü anlatımının en saf formudur. Conrad insan zihninin derinliklerine iner. Bu içsel yoksa dışsal bir yolculuk mudur ? Sorduğu gerçek soru budur. Yolculuk nasıl anlatılır ? Sinemadaki temel soru bana göre budur. Dunkerque İncil’deki çok özel bir bölgedir, İngilizler
Mısırlılar tarafından kovulup Kızıl Deniz’e bırakılan Yahudiler gibidirler. Musevi–Hristiyanlıkta burası olaya güçlü bir mitolojik boyut katar” vurgusunu yapan yönetmen Dinamo Operasyonu’nu günümüz izleyicisi için modern bir anlatımla betimliyor.


Hollywood filmlerinin klişe yapılarından uzak durmaya karar veren yönetmen en deneysel çalışmasını gerçekleştirdiğini açıklıyor: “Deneysel girişimlerde bulundum. Hollywoodvari yapaylıkları atmaya çalıştıkça, ilerledikçe kendimi daha arınmış, saf hissettim”. Dinamo Operasyonu’nun hem zafer hem de yenilgi olarak algılanması Nolan’ı cezbeden nokta olmuş.  Christopher Nolan belirsizliklerin var olduğu bir sinema yapmayı  yeğliyor, onu da özgün kılan bu yönü. Gizemli, şaşırtıcı, düşündürücü, geleneksel ve mutlu sonu olmayan filmler yapıyor. Onun en büyük  isteğiyse izleyici olağanüstü, sıradışı boyutlara taşımak, sürüklemek.

Yaşamda kalma, umut, savaş deneyimi, düş kırıklığı, umutsuzluk temalarını işleyen, Christopher Nolan’ın yönettiği, Tom Hardy, Cillian Murphy, Harry Styles, Kenneth Branagh, Mark Rylance, Fionn Whitehead, Aneurin Barnard, Damien Bonnard, Elliott Tittenson’ın oynadığı Dunkirk, 21 Temmuz’da  sinemalarımızda gösterime giriyor."

Eleştiri bayağı geniş kapsamlı, dikkatimi çeken nokta, bunca yıllık "Hayatta kalma zaferi" sözü, neden "Yaşamda kalma zaferi" oldu?

15 Temmuz 2017 Cumartesi

Günün fragmanı: "Darkest Hour" / Winston Churchill

"En karanlık saat" başlığıyla, Winston Churchill'in 2. Dünya Savaşı'nda ki rolünü anlatan yeni bir film yolda. "Dunkirk"'den sonra, güzel bir bütünlük yaratacak. Oynayan aktör Gary Oldman, bugüne kadar değişik rollerde kendini kanıtladı. Beklerken, Churchill'in anılarını okumak gerek...

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Günün belgeseli: 2. Dünya Savaşı ve Hollywood

Amerikalı gazeteci yazar Mark Harris'in 2014 yılında yayınladığı "2. Dünya Savaşı ve Hollywood" (A Story of Hollywood and the Second World War ) isimli kitabını, Netflix "Beş tanesi geri geldi." (Five Came Back!) adıyla 3 bölümlük bir belgesel olarak 31 Mart 2017 tarihinde yayınlamış. Aşağıda ki linkten, Türkçe altyazılı olarak seyredebilirsiniz.

http://dizilab.net/five-came-back/sezon-1/bolum-1




9 Temmuz 2017 Pazar

Günün belgeseli: Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "SS-Tarihsel bir uyarı" isimli belgeselin altıncı ve son bölümü!

Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "SS-Tarihsel bir uyarı" başlıklı 6 bölümlük ve ilk defa 2002 yılında yayınlanan belgeselin ikinci bölümünü ekliyorum.

Hazırlayıcısı, Guido Knopp isimli 1980'lerden itibaren devlet kanalı olan ZDF için çalışan bir tarihçi-gazetecidir. Öncesinde "Frankfurter Allgemeine Zeitung" ve "Welt am Sonntag" gazetelerinde (ortanın sağı olarak nitelendirebileceğimiz) çalışmıştır. Devletten aldığı destekle özellikle Nasyonal Sosyalizm tarihi üzerinde uzmanlaşmış çok üretici bir yazardır.


Kitapları ve bunlardan üretilen belgeselleri çok geniş kaynaklara dayanır ve anlatımı/sunumu akıcı ve kolay anlaşılır bir tarza sahiptir. Diğer bir deyişle, Almanya'da popüler tarih yaratıcıları arasında en ön sıralarda yer alır. Belgesellerinde ki sorun, her ne kadar bir kaç bölümden oluşsa da, neredeyse 30 yıla yakın bir dönemi anlatırken doğal olarak oluşan bilgi patlaması ve dönemsel atlamalardır. Bir nevi bilgilerin kısıtlı zaman dilimine sıkıştırılması sonucu oluşan bir bombardıman ve bunun sonucu seyirci de kopmalar yaşanır. Bundan dolayı, kitaplarını okumak daha verimlidir.

6 bölümlük bir belgeselden geniş alıntılar yapmak tabii ki mümkün olmadığından buraya "youtube"'da bulduğum Almanca versiyonun linkini ekliyorum. (DİKKAT: Bu bölüm ALMANCA!)


SS / Guido Knopp / Almanca / Bölüm 6

Belgeseli takip edenler, Knopp'un konuya ağırlıklı olarak sosyal, ekonomik ve politik açılardan yaklaştığını göreceklerdir. Waffen-SS'i ön plana çıkardığı ve bu birliklerin savaş alanında ki performanslarını incelediği kısımlar çok azdır.

"Devlet kanalı" olan ZDF için çalıştığı gerçeğini hiç bir zaman unutmayalım. "Resmi kaynaklara" dayalı bir popüler tarihçilik yapmak zorunda kalmış, "Holocaust", savaş öncesi uluslararası politika, 2 savaş arası dönemde ki ideolojik çatışmanın Avrupa siyasetine ve Alman iç politikasına etkileri, 1. Dünya Savaşı'nın mirası gibi konulara belirli bakış açılarından yaklaşmıştır. Yine de çok verimli ve seyretmesi/okuması her zaman öğretici bir tarihçi/gazetecidir. 


Dilimize 2 kitabı tercüme edilmiştir. Daha önce tanıtmıştım. Her iki kitabın tercümesi güzeldir. Fiyatları uygundur. Baskı kalitesi ülkemiz koşullarındadır.


Diğer bölümlere bu linkden ulaşabilirsiniz:
https://savasvetarih.blogspot.de/search/label/Guido%20Knopp

6 Temmuz 2017 Perşembe

14 günde kazanılan zafer!

22 Haziran 1941 tarihinde başlayan Barbarossa Harekâtı öncesinde, Nazi Almanya'sı ordusunun üst düzey komuta kademesinden başlayarak, ordunun çoğunluğuna hakim olan "iyimserlik" ve "aşırı güven" duygusunu vurgulayan bazı alıntılara daha önce yer vermiştik.

"Bir tekmeyle yıkılacak kadar çürümüş bir yapı" veya "İskambil kağıtlarından oluşan ev" olarak nitelendiren S.S.C.B. ve ordusu hakkında, harekât başladıktan sonra, özellikle Genelkurmay Başkanı Franz Halder'in günlüğüne düştüğü bir not göze çarpar.

Harekâtın ilk bir kaç haftası içinde, Merkez Ordular Grubu'nun, Minsk ve sonrasında Smolenks'de gerçekleştirdiği kuşatma muharebeleri sonucunda, toplamda 600.000 küsur asker esir düşüp, 6.500'e yakın tank savaş dışı bırakılınca, Temmuz başında, Franz Halder, şu notu düşer:

"Bundan böyle, Rusya'ya karşı bu seferin 14 günde kazanıldığını söylemek gerçekten çok iddialı olmayacaktır."



Ancak, özellikle Smolenks kuşatması esnasında yaşanan yüksek kayıplar ve kendini artarak gösteren lojistik sorunlar yüzünden, Temmuz sonunda, Alman ordusunun ilerlemesi durdu. Her ne kadar, sınır boyunca mevzilenmiş olan Sovyet birliklerinin büyük bir kısmını savaş dışı bırakmış olsalar da, yedeklerden kurulan yeni birlikler aralıksız karşı-saldırılar düzenlemekteydiler.

Doğuya doğru ilerleyen ordunun "mızrak başı" fonksiyonunu üstlenen motorize ve mekanize birlikler cephane, yakıt ve her türlü malzeme sıkıntısı çektikleri gibi, her geçen gün daha fazla kayıp vermekteydiler.

Bu gelişme karşısında, günlüğüne düştüğü yukarıda belirtilen nottan 1 ay geçmeden, Franz Halder, şu düzeltmeye yapmak zorunda kalmıştır:

"Durum, Rusya'nın devasa gücünü hafife aldığımızı göstermektedir. Şimdiye kadar 360 piyade tümeni saptadık. Bu tümenler, bizim anladığımız biçimde silahlandırılmamışlar ve taktik açıdan kötü yönetilmekteler. Ama bunlar var. Biz bir düzinesini yok ettiğimizde, Ruslar kolaylıkla yerine bir düzine daha koyuyorlar."

Diğer bir deyişle, Alman istihbaratı yine yanılmıştı...

1 Temmuz 2017 Cumartesi

“Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 38. sayısı (Temmuz 2017)!

Her ayın, olmazsa olmaz, süreli yayını, “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 38. sayısı (Temmuz 2017) çıktı.


Bu sayının kapak konusu “O büyük bir ustaydı." başlığı ile ünlü şair Nazım Hikmet ile Yahya Kemal'e ayrılmış. Konuya ilgi duyanlar için derginin bu sayısı aslında koleksiyonluk çünkü, Nâzım Hikmet'in bir mektubu ilk defa bu sayıda yayınlanıyor.
Öne çıkan alt başlıklar arasında, "Göbeklitepe: Hurafe ve kehanetler, arkeoloji bilimine karşı" ve "Kuvayı Milliye: 'Ulusal güçler' adı cephede ilk kez Edremit'te ortaya çıkmıştı." konuları yer alıyor.  
Derginin bu sayısında yer alan diğer konular, “Bisiklet: En çevreci aracın kısa tarihi", “Sovyet şahının önlenemez yükselişi ve düşüşü" alt başlıkları ve konu ile ilgili resimlerle kapakta tanıtılmış.

"Edito“ başlığı altında, editör Gürsel Göncü’nün yazısı, „interaktif“ kısmında, okuyuculardan gelen, e-postalar, fotoğraflar, soru ve cevaplar, Kasım ayında, gün ve gün, Dünya tarihinden seçmeler, bilmece ve çoktan seçmeli 10 soru, ajanda, gastro tarihi, kurmaca, hafıza-ı beşer, gezgin göz, isimli bir çok bölüm daha, farklı konularla okunmayı bekliyor.
Bu ayki sayfa sayısı 116 olan derginin, satış fiyatı 15.- TL.
Her ay olduğu gibi, yine “dolu dolu“ bir dergi okunmayı bekliyor.

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar: