Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

29 Ekim 2014 Çarşamba

29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!

Atatürk'ün önderliğinde, TBMM’nin 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi anısına...


26 Ekim 2014 Pazar

Günün belgeseli: Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "Hitler'in yardımcıları" isimli belgesel dizisinin dördüncü bölümü "Hermann Göring: İkinci adam"!

Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "Hitler'in yardımcıları" başlıklı 12 bölümlük ve ilk defa 1996 yılında yayınlanan belgeselin dördüncü bölümünü ekliyorum.

Hazırlayıcısı, Guido Knopp isimli 1980'lerden itibaren devlet kanalı olan ZDF için çalışan bir tarihçi-gazetecidir. Öncesinde "Frankfurter Allgemeine Zeitung" ve "Welt am Sonntag" gazetelerinde (ortanın sağı olarak nitelendirebileceğimiz) çalışmıştır. Devletten aldığı destekle özellikle Nasyonal Sosyalizm tarihi üzerinde uzmanlaşmış çok üretici bir yazardır.


Kitapları ve bunlardan üretilen belgeselleri çok geniş kaynaklara dayanır ve anlatımı/sunumu akıcı ve kolay anlaşılır bir tarza sahiptir. Diğer bir deyişle, Almanya'da popüler tarih yaratıcıları arasında en ön sıralarda yer alır. Belgesellerinde ki sorun, her ne kadar bir kaç bölümden oluşsa da, neredeyse 30 yıla yakın bir dönemi anlatırken doğal olarak oluşan bilgi patlaması ve dönemsel atlamalardır. Bir nevi bilgilerin kısıtlı zaman dilimine sıkıştırılması sonucu oluşan bir bombardıman ve bunun sonucu seyirci de kopmalar yaşanır. Bundan dolayı, kitaplarını okumak daha verimlidir.

12 bölümlük bir belgeselden geniş alıntılar yapmak tabii ki mümkün olmadığından buraya "youtube"'da bulduğum İngilizce versiyonun linkini ekliyorum.


Hitler'in yardımcıları / Guido Knopp / İngilizce / Bölüm 4

Knopp belgesellerini takip edenler, Knopp'un konuya ağırlıklı olarak sosyal, ekonomik ve politik açılardan yaklaştığını göreceklerdir. "Devlet kanalı" olan ZDF için çalıştığı gerçeğini hiç bir zaman unutmayalım. "Resmi kaynaklara" dayalı bir popüler tarihçilik yapmak zorunda kalmış, "Holocaust", savaş öncesi uluslararası politika, 2 savaş arası dönemde ki ideolojik çatışmanın Avrupa siyasetine ve Alman iç politikasına etkileri, 1. Dünya Savaşı'nın mirası gibi konulara belirli bakış açılarından yaklaşmıştır. Yine de çok verimli ve seyretmesi/okuması her zaman öğretici bir tarihçi/gazetecidir.


Dilimize 2 kitabı tercüme edilmiştir. Daha önce tanıtmıştım. Her iki kitabın tercümesi güzeldir. Fiyatları uygundur. Baskı kalitesi ülkemiz koşullarındadır.

Diğer bölümlere bu linkden ulaşabilirsiniz:
https://savasvetarih.blogspot.de/search/label/Guido%20Knopp

19 Ekim 2014 Pazar

Günün kitabı: Die 101 wichtigsten Fragen. Der zweite Weltkrieg / Jörg Echternkamp

Bugün tanıtacağım kitap Almanca...

İsmi: Die 101 wichtigsten Fragen. Der zweite Weltkrieg

Yazarı: Jörg Echternkamp

Yayınevi: C. H. Beck

Daha önce, Gerhard Schreiber’in yazdığı “der zweite Weltkrieg” isimli kitabı basan C.H.Beck yayınevi, bir kaç sene önce,  “Beck’sche Reihe” isimli bir yeni seri başlattı.

155 sayfalık, “cep kitabı” boyutunda ki bu eserin, ilk basım tarihi “17 Şubat  2010”.

Bu seride, artık, klasik olarak isimlendirebileceğimiz, ilk seri gibi, “cep kitabı” formatında.


1950 ve 1960 doğumlu olan okuyucular daha iyi hatırlar, ülkemizde de, “100 soruda” diye bir seri vardı. Konuyu, soru-cevap şeklinde ele alan bu seri, yayınevi tarafından basılmaktaydı.

Konunun, bu şekilde işlenmesi, hem okumayı daha kolaylaştırıyordu. Hem de, konuya yabancı olanların bile, kitabın  içeriğini, daha iyi ve çabuk bir biçimde anlamalarını sağlıyordu.

Okurken, istenilen sorudan başlanılabilmesi ve her biri, bir özet şeklinde sunulan cevapların daha akılca kalıcı olması, diğer avantajlardandı.

Beck yayınevi, konuyu 101 soruda ele alan bir uygulama yapmayı tercih etmiş. Sorunlar gruplar halinde, belirli konuları incelemek amacıyla sorulmuş ve kendi içlerinde tutarlı bir biçimde birbirlerini tamamlıyorlar.

Kitabın yazarı olan, Jörg Echternkamp, Potsdam’da ki, “Alman Silahlı Kuvvetleri, Askeri Tarih Araştırma Kurumu”’n da uzun senelerdir görev yapmaktadır.

Bu yeni serinin amacı, ele alınan konuyu, “temel bilgiler çerçevesinde, akıcı bir dille, konuya yeni başlayanlara” aktarmak olduğundan, gerek sayfa sayısı, gerekse sunumun içeriği bakımından hiç bir eksiği yok.

2 sayfalık bir önsözden sonra, 10 ana bölüm var. Bunlar, sırasıyla,

-Savaşa giden yol
-Avrupa’da savaş
-Dünya Savaşı haline gelmesi ve dönüm noktası
-Alman Silahlı Kuvvetleri
-Topyekûn savaş
-Almanya’da cephe gerisinde günlük yaşam
-Olaylar
-Kişiler
-Savaş(ların) bitişi
-Savaşın sonuçları

Benim gözüme çarpan eksiklik, kitabın sonunda, “kaynaklar” ve bilhassa, “tavsiye edilecek destekleyici eserler” bölümlerinin olmayışıydı.

Bu açıdan bakıldığında, fiyatı olan 9,95 Euro, Avrupa koşullarında rahatlıkla ödenebilecek bir tutar.

16 Ekim 2014 Perşembe

Günün filmi: Zulu / 1964

"Savaş filmleri klasikleri" adı altında ki bölüme, bugün eklemek istediğim film, "Zulu"

1964 yapımı, "Diamond Film" isimli İngiliz film şirketi tarafından çekilmiş, 138 dakikalık fimin başrollerinde, Stanley Baker, Jack Hawkings ve Michael Cain oynuyor. Yönetmenliğini Cy Endfield'in yaptığı film gerçek bir askeri çatışmayı anlatıyor. (Küçük bir not: Oyuncular arasında yer alan, günümüzün yıldız sinema sanatçısı Michael Cain, o tarihlerde, çok ünlü değil.)


"Rorke's Drift" adı verilen çiftlikte 22 - 23 Ocak 1879 tarihlerinde, Britanya ordusuna mensup Royal Engineers alayından yaklaşık 140 askerin, sayıları tahminen 3.000 ila 4.000 arasında değişen Zulu savaşçısını karşı direnişlerini anlatır.

Çatışmanın sonunda, tahminen Britanya ordusu kayıpları, yarısı ölü olmak üzere 35 civarındadır. Zuluların verdiği kayıplarda, yaklaşık yarısı ölü olmak üzere 800 civarında dır.

Kıyafetlerden, silahlara kadar kullanılan eşyalarda orijinalliğe dikkat etmeleri, filmin büyük bir kısmını, orijinal mekanlarda  çekmeleri ve Zuluları oynayanların gerçek Zulu kabilesinden olması, bence, filmi "Klasikler" arasına sokmaya yetmiştir. Bu arada, müziğini de unutmayalım.

İngilizce bilenler için, aşağıda youtube'dan bir link. Bilmeyenler, Türkçe montaj veya Türkçe altyazılısını rahatlıkla bulabilirler.

Film hakkında daha ayrıntılı bilgi için IMDB sayfası:

13 Ekim 2014 Pazartesi

Gustav Adolf ve "askeri standartlaştırma"!

Askeri tarih yazımında, klasik olarak kabul edilen eserlerin büyük bir kısmı, “Batı uygarlığı” diye isimlendirdiğimiz bölgeden çıktığını daha önceki  yazılarda vurgulamıştım. Buna yol açan en önemli neden, yazılı malzemenin büyük bir çoğunluğunun, bu coğrafyada, çok daha iyi koşullarda korunmuş olmasıdır.

Batı ve Orta Avrupa askeri tarihçileri, diğer bir deyişle, Anglo-Amerikan yaklaşım, 16. yüzyıl sonunda Maurice von Nassau’yu, modern askeri mekanizmaların başlangıcı olarak kabul eder.
Moğollar kalıcı kurumsal yapılar kurmadıklarından, Çinlilerse çok uzak bir coğrafya da yer aldıklarından, söz konusu değerlendirmeye dahil edilmezler.

Hollanda’da Maurice von Nassau askeri birimlerin disiplinli birer kurum olmasını sağlayan düzenlemeler ve taktik reformları yapmıştır.

İsveç kralı Gustav Adolf, süvari ve özellikle topçu birliklerinin donanımı ve taktik bazda kullanımı konusunda yeni bir örgütlenme gerçekleştirmiştir. Her iki birimde muharebelerde daha esnek bir düzende kullanılarak, etkinlikleri arttırılmıştır.

Her ikisi de temelde, kendisine, İspanyol "tercio"'ların organizasyonel yapısını örnek olarak almıştır.

Bugün, elinde ki küçük bir ordu ile, 17. yüzyıla damgasını vurmuş olan İsveç kralı Gustaf Adolf’dan bahsedeceğim.

İsveç kralı Gustaf Adolf, 17. yüzyılda, gerçekleştirdiği askeri reformlarla, sayısal açıdan küçük bir ordusu olan İsveç’i, o devrin önemli askeri güçleri arasına sokmuştur.
Elinde ki gücün sayısal açıdan sınırlı bir kapasiteye sahip olduğunu kavrayarak, bu dezavantajı giderecek önlemler almıştır. Herşeyden önce, ordunun ateş gücünü arttırmıştır. Buna paralel olarak, topçu ve piyade birliklerinin harekât kabiliyetini yükseltmiştir. Bu iki unsuru birbiriyle kombine etmiş, böylece, düşman kuvvetlerine, muharebe alanında, hızlı hareket eden birlikleri ile birçok yerden, yüksek bir ateş gücüyle büyük kayıplar verdirmiştir.

O devrin muharebe taktikleri doğrultusunda, hareketli bir orduya sahip olmanın birinci koşulunun eğitim ve disiplin olduğunu kavramıştır. Piyadelerinin muharebe koşullarında gerekli hareketleri, düzenlerini bozmadan yapabilmeleri için, onların çok sıkı bir eğitime tabii tutmuştur. Az sayıda askere sahip olmanın getirdiği dezavantajı, birliklerin mevcudunu azaltıp, birlik sayısını arttırarak çözmüştür. Daha az sayıda askere sahip bir birliğin azalan ateş gücünü 2 yöntemle arttırmıştır.

Yüksek düzeyde disiplin, askerlerin dakika başına atış oranını arttırırken, verilen eğitim, isabet oranını yükseltmiştir. Kullandığı ikinci yöntem ise, muharebe taktikleri açısından askerlik tarihinin dönüm noktalarından birini oluşturdu. Topçunun kullandığı top ve mermileri standartlaştırarak, tarihinin en etkili “sahra topçusunu” yaratmıştır. Topçularını, atlı çekicilerle desteklemiş, yine bu çekicilere takılı, mermileri taşıyan cephane arabaları yaptırmıştır. Bu sayede, topçuları hem hızla muharebe alanı çevresinde ve içinde hareket etmiş, hem de o güne kadar görülmemiş yükseklikte bir atış hızına sahip olmuşlardır. Top çekicilerine eklenen cephane arabaları sayesinde, muharebe esnasında, topçunun o güne kadar sık sık karşılaştığı, cephane sorunu da çözülmüştü.

Gustav Adolf, bu niteliklere sahip sahra topçusunu, piyadelerine yakın destek vermeleri için kullanınca, düşman kuvvetlerinin belirli noktalarında, muharebenin başlamasından kısa bir süre sonra, yüksek kayıplar nedeniyle, saflar bozulmuştur. Bu deliklerden, hücum eden İsveç birlikleri, düşmanın arkasına sarkarak, kendilerinden kat kat üstün kuvvetlerin geri çekilmelerini veya bozgun halinde kaçmalarını sağlamışlardır.

Bir sonuca bağlamak gerekirse, Gustaf Adolf’un başarısının temelinde yatan nedenler, küresel olan, askeri disiplin ve askeri eğitim yanında, silah ve cephane konusunda gerçekleştirdiği “standartlaştırma” olgusudur.

10 Ekim 2014 Cuma

"Atlas Tarih" dergisinin, 30. sayısı "Özel Sayı" olarak çıktı!

Bu ay tarih meraklıları için bereketli bir ay; çünkü "Atlas Tarih" dergisinin, bir "özel sayı"'sı piyasaya verilmiş.

Osmanlı İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı'na katılışının 100. yılı nedeniyle, tammiyle bu konuya ayrılan bir sayı yayınlanmış.


7 Ekim 2014 Salı

Askeri tarihçiler: John Keegan

Ünvanı ve göbek adıyla birlikte, John Desmond Patrick Keegan 15 Mayıs 1934 – 2 Ağustos 2012 tarihleri arasında yaşamış İngiliz bir askeri tarihçidir. 14. – 20. yüzyıl savaş tarihi , savaşın doğası, özellikle savaş psikolojisi üzerine uzmanlaşmıştır.

Ülkemizde en çok tanınan ve bir kaç defa basılan kitabı, “Savaş Sanatı Tarihiismini taşıyan, orijinal başlığı “A History of Warfare” olan, bir başvuru eseridir. Orijinal kitabın baskı tarihi 1993 olup, ülkemizde 1995 yılında , Sabah Yayınları tarafından piyasaya sunulmuştur. O dönemde, kalın cilt ve büyük boy formatla piyasaya giren yayınevi, seçtiği eserlerle de bayağı isim yapmıştı

Doruk Yayımcılık tarafından, Aralık 2007 yılında, piyasaya tekrardan sunulan eser bu sefer, 429 sayfadan oluşan klasik formatta basılmıştır. Bu baskıda ki tercümeyi  Selman Koçak yapmış.
Keegan’ın savaş tarihi konusunda ki temel tezi, „Savaşı yaratan temel nedenler, toplumların kültürel gelişiminde yatar.“ şeklinde özetlenebilir. Diğer bir deyişle, Keegan, savaş olgusunun kültürel tarafında ön plana çıkarır. Doğal olarak, Clausewitz’in, „Savaş, politikanın, başka araçlarla devamıdır.“ teziyle, çoğu yerde çatışır ve onu neredeyse, her fırsatta eleştirir.

Savaşa neden olan, önemli politik nedenlerin varlığını reddetmez. Ancak, temel katalizatörün, kültür olduğunu iddia eder.

Bu kitabın da, neredeyse, insanlığın, bilinen ilk çağlarından Nükleer Çağa kadar, savaş tarihini inceleyerek, sadece askeri tarih meraklılarına değil, her tarih okuyucusuna hitap eden, bir başvuru eseri yaratmıştır.

Araştırmalarının temelinde, her ne kadar silah teknolojilerine ve muharebe taktiklerine de yer verse, tezinin temelinde her zaman kültür; yani insan olgusu yatar. Bu bağlamda, toplumların sosyo-kültürel olguları ile, orduların organizasyonel yapısı, toplumu ve bir topluluk olarak orduyu bir arada tutan moral, grup psikolojisi, gibi beşeri öğeleri yaptığı analizlerde ön planda tutar.

„The face of battle“ (Muharebenin yüzü“) isimli kitabında, bu analiz metodunu kullanarak, askeri tarihin, 3 önemli muharebesinde , Agincourt, Waterloo ve Somme, çatışma alanını, sıradan askerin gözünden anlatır. Bu yaklaşımı ile, yayınlandığı 1976 yılında, çığır açmıştır; dersek, fazla abartmış olmayız.

Keegan’a göre, „savaşın doğasıdiye bir şey yoktur. Bir savaşın kökeni, herşeyden önce, kültürel farklılara dayanır. Antropolojinin, askeri tarihi anlama konusunda, önemli bir bilim dalı olduğunu savunmuş ve eserlerinde buna sıkça yer vermiştir.

Savaş Sanatı Tarihibaşlıklı kitabın bölümleri:
-İnsanlık tarihinde savaş
-Taş devri
-Hayvanlar
-Demir
-Ateş
başlıkları altında toplanır. Her bölümün sonunda, „ara bölümadını verdiği, bazı açılardan bağımsız, bazı açılardan, o „anabölümde anlattıklarına değindiği, ekstra bir kısım daha var.

Şahsen, kendi içinde kapalı bir değerlendirme yaptığı bu bölümleri, ben birer bilgi deposu olarak çok büyük bir zevkle okudum.
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
JohnKeegan