Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

30 Ağustos 2014 Cumartesi

30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun!

Bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz Atatürk ve şehitlerimizin anısına...


26 Ağustos 2014 Salı

Günün kitabı: Buzkıran / II. Dünya Savaşı’nı kim başlattı? / Viktor Suvorov

Viktor Suvorov tarafından yazılan kitabın, orijinali 1990 yılında piyasaya sürülmüş. Dilimize çevrilip baskıya verilmesi, Eylül 2009 tarihini bulmuş. Delta Kültür yayınevi tarafından basılan kitabın, tercümesini Rusça’dan Bahram Abdurahimov yapmış.


413 sayfalık kitap, yayınlandığında, konu ile ilgilenen çevrelerde uzun ve yoğun bir tartışma başlatmıştı. Kitap kısa süre sonra İngilizce 'ye tercüme edilmiştir. Aradan fazla bir zaman geçmeden, Suvorov’un tezini reddenen birkaç Alman araştırmacının kitabının yayınlandığını hatırlıyorum.

Bu anti-“pre-emtive strike” tezini savunanların (anti-Suhorov olarak da isimlendirebileceğimiz!) yayınladığı kitaplara da başka bir yazıda değinmek gerekecek.
Bu konuda ki diğer yazılar:
ViktorSuvorov

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Günün kitabı: Birinci Dünya Savaşı / Norman Stone

Bugünkü kitabımız, İngiliz tarihçi, Norman Stone tarafından yazılan ve Ahmet Fethi Yıldırım tarafından dilimize tercüme edilen, "Birinci Dünya Savaşı".
Doğan Kitap adı altında, Doğan Egmont Yayıncılık tarafından, Nisan 2010 tarihinde, piyasaya verilen kitap, 166 sayfa ve benim alış fiyatım 14.- TL.

Aslında, 2007 yılında basılan, orijinal kitabın ismi, "World War 1, a short history", potansiyel okuyucuya çok daha fazla bilgi veriyor. "1. Dünya Savaşı'na ilgi duyuyorum, ancak, çok fazla vaktim yok." veya "Uzun ve yoğun analizlerin bulunmadığı, ancak, konuyu yine de, güzel özetlemiş, usta bir tarihçinin elinden çıkmış bir kitap arıyorum." diyenlere hitap eden bir başlık.

Bence, bu açıdan, kitabın kapak ismini tercüme ederken, "satış stratejisi" açısından bir hata yapmışlar. (Ha, ülkemizde, satışlar, bu yüzden milyondan, yüzbinlere mi düştü?!!)
Bu küçük noktayı atlayıp, içeriğine gelirsek...

Kitabın bölümleri:

-Giriş
-Savaşın başlaması
-1914
-1915
-1916
-1917
-1918
-Savaş ertesi

başlıklarından oluşuyor. Yazar, ilginç bir yöntem izlemiş, ve yıl bazında, savaşın gelişimini anlatmış. Doğal olarak, tüm Dünya coğrafyasına yayılmış, bir savaşı "kısa" bir derleme olarak yazmaya kalkınca, bazı muharebelere ve komutanlara öncelik tanımak zorunda kalmış. Ancak, Osmanlı/Türk ordusunu ve cephelerini gözardı etmemiş.

Özellikle vurgulamak istediğim nokta, kitabın sonunda yer alan haritalar, çok net ve bölümlerde anlatılan gelişmeleri kronolojik olarak takip etme açısından çok faydalı! (Maalesef, bir çok yabancı eserde bile, ender rastlanan bir durum!)

Norman Stone'a gelince..Kendisi, 1941 doğumlu, bir İskoç tarihçi. (İngilizler duymasın!) Cambridge ve Oxford geçmişi olan, bir Yakınçağ profesörü..(Daha ne yazalım!) ["Bu eğitim kurumlarının içinden çıkan ve tarihe, belirli bir yön vermeye çalışan, Anglo-Amerikan muhafazakar tarihçilerden belirli noktalarda ayrılır!" notunu da düşelim!]

Bizim açımızdan ilginç olanı, Prof.Ali İhsan Doğramacı'nın daveti ile, Bilkent Üniversitesinde görev yaparken, bu kitabı yazmış olması.

Kendisine, "Wolfson History" ödülünü kazandıran, "Eastern Front:1914-1917" en ünlü eseridir. ("Kitap, neden hâlâ, dilimize çevrilmedi?", bilmiyorum...) Benim merakımı en çok çeken eseri ise, "1878-1919, Europe transformed" isimli kitabıdır. 19. yüzyılın, bilhassa ikinci yarısı, uluslararası politik değişiklikler yanında, teknolojik gelişmeler ve bunların silah teknolojisine yansımasıyla, 1. Dünya Savaşı'nın tohumlarının atıldığı bir devredir.

Yeniden günün kitabına dönersek, yazarın ismi bile, kitabı almanız için bir neden! Ancak, bir not düşmek istiyorum. Norman Stone, kendi ölçülerine göre, "kısa" bir kitap yazmış. Her bir bölüm, hatta, bazen bir paragrafda, "bilgi patlaması" yaşanıyor. Eğer, daha önce, 1. Dünya Savaşı hakkında bir kaç kitap okumadıysanız, alın, bir kenarda dursun, sonra okursunuz. Ya da okuyun, ama, bazı bölümlerde zorlanırsanız, üstünde durmadan devam edin. Okuması daha kolay, "kısa" kitapları, tanıtacağım...

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Panzer I tankının seri üretimi ve gelişimi!

Versay antlaşmasının getirdiği kısıtlamalar yüzünden, "zırhlı araç" üretmesi yasak olan Almanya, "traktör üretimi" adı altında gizlice "tank" araştırma ve geliştirme çalışmalarına başlamıştı. 1920'lerin sonlarında ve 1930'ların başında, Sovyet Rusya ile yapılan gizli anlaşmalar sayesinde, Alman subaylar ve bilim adamları Sovyet topraklarında ki üslerde bir takım prototipler ürettiler.

1933 yılı, Nasyonal sosyalistlerin Almanya'da iktidara geliş tarihi olarak kabul edilir. Ama Alman ordusunun yeniden silahlanma projeleri, daha öncesinden başlamıştı. Hitler'in başkanlığında iktidarı ele geçiren Naziler, 1934 yılından itibaren Versay antlaşmasını geçersiz ilan ettiler. Panzer I adı verilen ilk tankın planları, daha 1933 yılında birden fazla firma tarafından hazırlanmıştı.



Military vehicle museum / Straengahen / İsveç

Krupp'un sunduğu plan yarışı kazandı ve Temmuz 1934 yılından itibaren Panzer I'in seri üretimine başlandı. İlk üretilen tiplerin ağırlığı 5,4 ton, ortalama hızı saatte 37 kilometreye varan 6 silindirli bir motoru vardı. İlk üretilen tiplerde, dört adet ara tekerlek varken bu tekerlek sayısı daha sonra beşe çıkartıldı.

"Panzer I B" adı verilen bu ikinci modelde, 2 adet makinalı tüfek vardı. Bu versiyon, 1938'den 1941 yılına kadar üretildi. Modifiye edilmiş olan tüm versiyonları ile birlikte toplam üretim sayısı yaklaşık olarak 1500 adettir. 

"Panzerjaeger I" (Tank avcısı I) ismiyle, ilk tank avcısı olarak üretilen versiyondan, yaklaşık 200 adet üretildi. 47 milimetrelik Çek tanksavar topu yerleştirildi. Yaklaşık 500 metrelik bir mesafeden 70 milimetre kalınlığında bir zırhı delebiliyordu. Ancak Barbarossa Harekâtı'nın başlamasıyla, KV-1 ve T-34 karşısında yetersiz kaldığı saptanınca doğu cephesinden alındı ve Africa Kolordusunca kullanıldı.

Devlet arşivi / Almanya

İkinci bir versiyona, 1940 yılından itibaren 150 milimetrelik sahra topu yerleştirildi ve kundağı motorlu top olarak kullanıldı.

Bunun yanında en çok üretilen diğer üçüncü versiyonda, "kleiner Befehlswagen" (küçük komuta tankı) adı altında, yaklaşık 190 adet üretilmiştir, İçine fazladan bir adet daha telsiz kurabilmek için makine tüfeklerden biri çıkarılmış, savunma aracı olarak sadece bir makinalı tüfek kalmıştır.



Bovington Tank müzesi / 2013

İspanya İç Savaşında, ilk ateşle imtihanını gerçekleştiren Panzer I, T-26 Sovyet tankının, 45 mm.lik topu karşısında bile yetersiz kalmıştır. Ancak, Alman silah endüstrisinin düşük kapasitesi ve silahlı kuvvetler içinde ki çekişmeler, tank üretimine sürekli bir sekte vurmaktaydı. Yeni kurulan panzer tümenlerinin, en azından sayısal açıdan planlanan tank sayısına sahip olabilmesi için Panzer I tipleri, ön cephede kullanılmak üzere envantere dahil edildi.

Diğer taraftan, İspanyol İç savaşında kazanan tarafta olunması, edinilen tecrübelerin az da olsa, göz ardı edilmesine yol açmıştı. Tankın burnuna yerleştirilen güçlendirici çelik plakaların, bir sonraki harekâtta geçiçi bir çözüm olarak, tank kayıplarını azaltacağı umut ediliyordu. (Not: Polonya seferinde, pek fazla işe yaramadı!)

Diğer taraftan, sayılan tüm bu dezavantajlarına rağmen, 1939 Polonya seferinde kullanılması, Polonya ordusunun sahip olduğu tankların özellikleri göz önüne alınırsa, yanlış bir karar değildi. Ayrıca, Alman ordusunun kulandığı tek tank tipi olmadığını da unutmayalım. Panzer II, Panzer III ve Panzer IV'lerin eşliğinde kullanıldı. Ve en önemlisi, yakın uçak desteğine sahipti.

Ancak, Polonya ordusunun sahip olduğu 7TP tankı ve tanksavar silahlarının, düşük kalibrelerine rağmen çok sayıda Panzer I'i rahatlıkla tahrip etmesi, bu tankın cephede ki yetersizliğini göstermiştir. 
(Not: Polonya ordusunun sahip olduğu, 7TP tankına gelecek bir yazıda değineceğiz!) 

Buna rağmen, 1940 Batı/Fransa seferinde, Alman silah endüstrisinin düşük üretim kapasitesi nedeniyle, çok sayıda Panzer I görev almıştır. Ancak, ağırlıklı olarak cephe gerisinde görevlendirilmelerine önem verilmiştir. 

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Günün kitabı: Sun Tzu ve "Savaş Sanatı" isimli eseri!

Daha önceki bir yazımda bahsettiğim gibi, askeri tarih yazımında, klasik olarak kabul edilen eserlerin büyük bir kısmı, “Batı uygarlığı” diye isimlendirdiğimiz bölgeden çıkmıştır. Bunun en önemli nedeni, insanlığa miras kalan yazılı malzemenin büyük bir çoğunluğunun bu coğrafyada, çok daha iyi koşullarda korunmuş olmasıdır.

Asya ve Uzakdoğu coğrafyasında hüküm sürmüş olan uygarlıklardan kalan eserler ya zamanla yok olmuşlardır; ya da hala bulundukları ülkelerin kütüphanelerinde incelenmek ve küresel askeri tarih kültürüne eklenmek için beklemektedir.

Günümüzde, tüm askeri tarihçilerin ve amatör araştırmacıların fikir birliği ettiği nokta, M.Ö. 400-320 yılları arasında yaşamış olan Sun Tzu, Savaş Sanatı isimli eserinin askeri tarih yazımının en önemli başvuru eseri olduğudur.

Sun Tzu, herşeyden önce, bu eserinde, savaş ve savaş ile doğrudan veya dolaylı bir çok olguya değinmiş ve bunu sistematik bir yaklaşımla gerçekleştrimiştir.

Aradan geçen 2000 yıllık süreden sonra, doğal olarak yazdıklarının bir kısmı farklı bir biçimde dile getirilse de, kitabında ele aldığı konulara dair verdiği bilgilerin çoğu evrensel bir nitelik taşır.

B. H. Liddell Hart, “Strategy, the indirect approach” isimli kitabında, Balisarius, Napoleon, 
Clausewitz, Moltke (the older)  gibi ünlü stratejistlerden birer alıntı yaparken, Sun Tzu’dan 14 alıntı yapar. [1]

Savaşa Batı ile Doğu’nun farklı düşünce biçimleriyle yaklaştıklarını düşünenler, Sun Tzu ile Clausewitz’i karşılaştırdıklarında, temel mantığın “küresel” olduğunu görürler. Başka bir yazımda  vurguladığım gibi, toplumlar yaşadıkları coğrafyanın belirlediği koşullar doğrultusunda silah, askeri organizasyon ve muharebe taktikler kullanırlar. Bu da doğal olarak çeşitli farklılıklar gösterir. Ancak, savaşın tek bir amacı vardır. Buna bağlı olarak, savaş stratejisi de zaman ve mekândan bağımsızdır.

Sun Tzu savaşı sadece askeri açıdan değil, siyasi, ekonomik ve sosyo-psikolojik yönleriyle ele alırken, askeri operasyonları, stratejik ve taktik açılardan inceler. O devirlerde kullanılan bir deyim olmadığından “operasyonel” harekât sözü, eserinde yer almasa da, verdiği öğütlerin bir kısmı bu konuya ayrılmıştır.




[1] Mehmet Tanju Akad, Askeri Tarihte Stratejik Düşünce (İstanbul, Turkey: Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, 2013)., s.34             

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Günün belgeseli: Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "Hitler'in yardımcıları" isimli belgesel dizisinin ikinci bölümü "Karl Dönitz: Hitler'in halefi"!

Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "Hitler'in yardımcıları" başlıklı 12 bölümlük ve ilk defa 1996 yılında yayınlanan belgeselin ikinci bölümünü ekliyorum.

Hazırlayıcısı, Guido Knopp isimli 1980'lerden itibaren devlet kanalı olan ZDF için çalışan bir tarihçi-gazetecidir. Öncesinde "Frankfurter Allgemeine Zeitung" ve "Welt am Sonntag" gazetelerinde (ortanın sağı olarak nitelendirebileceğimiz) çalışmıştır. Devletten aldığı destekle özellikle Nasyonal Sosyalizm tarihi üzerinde uzmanlaşmış çok üretici bir yazardır.


Kitapları ve bunlardan üretilen belgeselleri çok geniş kaynaklara dayanır ve anlatımı/sunumu akıcı ve kolay anlaşılır bir tarza sahiptir. Diğer bir deyişle, Almanya'da popüler tarih yaratıcıları arasında en ön sıralarda yer alır. Belgesellerinde ki sorun, her ne kadar bir kaç bölümden oluşsa da, neredeyse 30 yıla yakın bir dönemi anlatırken doğal olarak oluşan bilgi patlaması ve dönemsel atlamalardır. Bir nevi bilgilerin kısıtlı zaman dilimine sıkıştırılması sonucu oluşan bir bombardıman ve bunun sonucu seyirci de kopmalar yaşanır. Bundan dolayı, kitaplarını okumak daha verimlidir.

12 bölümlük bir belgeselden geniş alıntılar yapmak tabii ki mümkün olmadığından buraya "youtube"'da bulduğum İngilizce versiyonun linkini ekliyorum.


Hitler'in yardımcıları / Guido Knopp / İngilizce / Bölüm 2

Belgeselin bu ilk bölümünde "Karl Dönitz: Hitler'in halefi" başlığıyla, Nazi Almanya'sının  Hitler'in hayatında ki rolü ele alınıyor. 1 Ekim 1939 tarihinde, denizaltı filosu komutanı olan Dönitz, Müttefiklerin denizlerde ki üstünlüklerine karşı tek şanslarının denizaltı savaşı olduğunu düşünüyordu ve bu fikrini sonuna kadar savundu. Savaş öncesi geliştirdiği "kurt kapanı" taktiği ile 1939-1942 yıllarında komutasında ki, denizaltı filosunun başarıları, savaş sonrasında Winston Churchill'e, "Savaş esnasında beni geçekten korkutan tek şey, denizaltı terörüydü!" dedirtmiştir. 1943 yılının Ocak ayında, Amiral Raeder'in istifası ile Alman Donanması Başkomutanı görevini üstlendi. İşin ilginci, savaş öncesi kariyer yapmaya başladığı dönemde, Raeder tarafından fazla sevilmediği saptanmıştır. Raeder'in Dönitz hakkında yaptığı yazılı değerlendirmede, "zeki" ve "çok çalışkan" olarak övdüğü, ancak "çok hırslı" olarak uyarıcı bir not düştüğü görülmüştür.

01 Eylül 1939 tarihinde, talep ettiği 300 denizaltından sadece 56 tanesine sahip olarak savaşa başlamak zorunda kalmıştır. Yetersiz yer altı kaynakları ve zayıf savaş ekonomisi önce Kara Kuvvetlerinin, sonra Hava Kuvvetlerinin, son olarak da Deniz Kuvvetlerinin taleplerini karşılama üzere programlanmıştı. Denizaltı üretimi ise Deniz Kuvvetlerinin gözbebeği olan su-üstü savaş gemilerinden sonra gelmekteydi. Savaş başında ki üretim miktarı ayda 2 denizaltıydı.

Günther Prien komutasında ki U-47'nin 1939 Ekim ayında İngiliz Scapa Flow deniz üssünde savaş gemisi Ark Royal'ı batırması gibi başarılar onu tüm Almanya'da popüler yapmıştır. 1940 Batı seferinden sonra Fransa kıyılarının Alman denizaltıları tarafından kullanılabilir olması denizaltı savaşını başka bir boyuta taşımıştır. Raeder gibi, Dönitz'de Deniz Kuvvetlerine ait keşif, saldırı ve kurtarma amaçlı uçak sayısının arttırılması için defalarca, Göring'e başvurmuş, ancak, her defasında reddedilmiştir. Uçaktan atılan sualtı bombalarından zarar gördüğü için su üstüne çıkmak zorunda kalan U-110 denizaltısında imha edilmeyen "Enigma" şifre makinasının ele geçirilmesi ile Müttefik konvoylarının, kurt kapanlarından nasıl kurtulduğu anlatılıyor.

Bu bölümde doğal olarak, denizaltı savaşı ve denizaltında yaşam, Dönitz'in kişisel hayatından daha ön planda.


Knopp belgesellerini takip edenler, Knopp'un konuya ağırlıklı olarak sosyal, ekonomik ve politik açılardan yaklaştığını göreceklerdir. "Devlet kanalı" olan ZDF için çalıştığı gerçeğini hiç bir zaman unutmayalım. "Resmi kaynaklara" dayalı bir popüler tarihçilik yapmak zorunda kalmış, "Holocaust", savaş öncesi uluslararası politika, 2 savaş arası dönemde ki ideolojik çatışmanın Avrupa siyasetine ve Alman iç politikasına etkileri, 1. Dünya Savaşı'nın mirası gibi konulara belirli bakış açılarından yaklaşmıştır. Yine de çok verimli ve seyretmesi/okuması her zaman öğretici bir tarihçi/gazetecidir. 

Dilimize 2 kitabı tercüme edilmiştir. Daha önce tanıtmıştım. Her iki kitabın tercümesi güzeldir. Fiyatları uygundur. Baskı kalitesi ülkemiz koşullarındadır.


Diğer bölümlere bu linkden ulaşabilirsiniz:
https://savasvetarih.blogspot.de/search/label/Guido%20Knopp

10 Ağustos 2014 Pazar

Thukydides ve Xenophon!

Askeri tarih yazımında, klasik olarak kabul edilen eserlerin büyük bir kısmı, “Batı uygarlığı” diye isimlendirdiğimiz bölgeden çıkmıştır. Bunun en önemli nedeni, insanlığa miras kalan yazılı malzemenin büyük bir çoğunluğunun bu coğrafyada, çok daha iyi koşullarda korunmuş olmasıdır.

Asya ve Uzakdoğu coğrafyasında hüküm sürmüş olan uygarlıklardan kalan eserler ya zamanla yok olmuşlardır; ya da hala bulundukları ülkelerin kütüphanelerinde incelenmek ve küresel askeri tarih kültürüne eklenmek için beklemektedir.

Bugün kısaca, Thukydides (Tukididis) ve Xenophon'un eserlerinden bahsetmek istiyorum.


Yunan tarihi açısından, Thukydides ve Xenophon; Roma tarihi açısından, Polybius ve Tacitus, askeri stratejik düşünceyi yazıya dökmüşlerdir.

Diğer taraftan, Eski Yunan adını verdiğimiz çağda, askeri tarih yazımı olarak nitelendirdiğimiz eserlerde, “abartma” olgusuna sıkça rastlarız. (Günümüzden bakıldığında, “tarih yazımı” için kabul edilemeyecek olan bu özellik, o devir eserlerinin neredeyse vazgeçilmez bir özelliğiydi!)

Askeri tarih yazımı konusunda, Sun Tzu’yu bir direngi noktası olarak kabul ettiğimiz için, onun eseri ile yaptığımız bir karşılaştırma da karşımıza çıkan en büyük fark şudur:

-Sistematik bir yaklaşım yoktur.

-Yaşananların analizinden çıkarılan derslerden belli bir formül yaratılmaya çalışılmaz.

Xenophon, Sun Tzu ile aynı dönem de yaşayıp, Pers İmparatorluğu’nda ki bir iç savaşta savaşıp, geri çekilmek zorunda kalan paralı Yunan askerlerinin Yunanistan’a geri dönüş öyküsünü anlatır.

Ancak, askeri bir harekât öncesinde ve esnasında, göz önüne alınması gereken birçok olguya değinir.

-Birliklerin, kurulan kampın, lojistik desteğin ve hatta geri çekilme rotasının emniyeti,

-Muharebe esnasında baskın ve “ağırlık merkezi” gibi kavramların önemi,

-Uzun bir sefere çıkan ordu da dayanışma, güç tasarrufu ve moral gibi unsurlar sıkça vurgulanır.

Thukydides, M.Ö. 431 yılında, “Peloponnesos Savaşları’nın Tarihi” adlı eseri yazmıştır.

O devirde ki ismiyle, “strategos”, ayni ordu komutanı olarak görev yaptığından, yazdıklarının, askeri tarih yazımı açısından değeri büyüktür.

Bahsettiği savaş, Atina’nın bir şehir devleti olmaktan çıkıp, Sicilya’ya kadar yayıldığı dönemde, ağırlıklı olarak Sparta ile yaptığı mücadele anlatır. Atina’nın gücü bir deniz kuvveti olmasından gelirken, Sparta, tamamen kara kuvvetine dayanan bir askeri politika izlemekteydi.

O devirde, sefere çıkan ordular, lojistik sorunlarını, geçtikleri bölgelerde satın alma, işgal ettikleri arazilerde yağma yoluyla çözmeye çalışırlardı. Her iki yöntemde kendine has bir takım zorluklar ve riskler içerdiğinden, genel anlamda lojistik, dar anlamda, “yeme-içme” sefere çıkan orduların en büyük sorunuydu.

Zaten, Yunanistan tarımsal verim bakımından kendine yetme konusunda bile zorluklarla karşılaştığı için, birçok Yunan şehir devleti, deniz ticaretine ve zamanla, “şehir kolonileri” kurmaya ağırlık vermiştir. Doğal olarak, deniz ticareti ve donanma ön plana çıkmıştır. Ayrıca, o devirlerde, yolların altyapısı çok zayıftı ve kara orduları sürekli olarak baskın tehlikesi altındaydı.

Şunu asla unutmamak gerekir ki, her ne kadar savaşın evrensel koşulları olsa da, aynı zamanda her bir muharebenin ve savaşın kendine has özel koşulları da vardır.

Benzeri yazılar için:
askeritarihkitapklasikleri

7 Ağustos 2014 Perşembe

Askeri tarih yazımında klasik eserler ve yazarlar!

Askeri tarih yazımında, klasik olarak kabul edilen eserlerin büyük bir kısmı, “Batı uygarlığı” diye isimlendirdiğimiz bölgeden çıkmıştır. Bunun en önemli nedeni, insanlığa miras kalan yazılı malzemenin büyük bir çoğunluğunun bu coğrafyada, çok daha iyi koşullarda korunmuş olmasıdır.

Asya ve Uzakdoğu coğrafyasında hüküm sürmüş olan uygarlıklardan kalan eserler ya zamanla yok olmuşlardır; ya da hala bulundukları ülkelerin kütüphanelerinde incelenmek ve küresel askeri tarih kültürüne eklenmek için beklemektedir.

Yunan tarihi açısından
Thukydides,
Xenophon,

Roma tarihi açısından
Polybius,
Tacitus, 

askeri stratejik düşünceyi yazıya dökmüşlerdir.

M.Ö. 400-320 yılları arasında yaşamış olan Sun Tzu, Savaş Sanatı isimli eseriyle sistematik bir yaklaşım göstermiştir. Aradan geçen 2000 yıllık süreden sonra, doğal olarak yazdıklarının bir kısmı farklı bir biçimde dile getirilse de, kitabında ele aldığı konulara dair verdiği bilgilerin çoğu evrensel bir nitelik taşır. 
B. H. Liddell Hart

“Strategy, the indirect approach” isimli kitabında

Balisarius,

Napoleon,

Clausewitz,

Moltke (the older)

gibi ünlü stratejistlerden birer alıntı yaparken, Sun Tzu’dan 14 alıntı yapar. [1]

Savaşa Batı ile Doğu’nun farklı düşünce biçimleriyle yaklaştıklarını düşünenler, Sun Tzu ile Clausewitz’i karşılaştırdıklarında, temel mantığın “küresel” olduğunu görürler. Başka bir yazımda  vurguladığım gibi, toplumlar yaşadıkları coğrafyanın belirlediği koşullar doğrultusunda silah, askeri organizasyon ve muharebe taktikler kullanırlar. Bu da doğal olarak çeşitli farklılıklar gösterir. Ancak, savaşın tek bir amacı vardır. Buna bağlı olarak, savaş stratejisi de zaman ve mekândan bağımsızdır.

Sun Tzu savaşı sadece askeri açıdan değil, siyasi, ekonomik ve sosyo-psikolojik yönleriyle ele alırken, askeri operasyonları, stratejik ve taktik açılardan inceler. O devirlerde kullanılan bir deyim olmadığından “operasyonel” harekât sözü, eserinde yer almasa da, verdiği öğütlerin bir kısmı bu konuya ayrılmıştır.

Diğer taraftan, Eski Yunan adını verdiğimiz çağda, askeri tarih yazımı olarak nitelendirdiğimiz eserlerde, “abartma” olgusuna sıkça rastlarız. (Günümüzden bakıldığında, “tarih yazımı” için kabul edilemeyecek olan bu özellik, o devir eserlerinin neredeyse vazgeçilmez bir özelliğiydi!)

Askeri tarih yazımı konusunda, Sun Tzu’yu bir direngi noktası olarak kabul ettiğimiz için, onun eseri ile yaptığımız bir karşılaştırma da karşımıza çıkan en büyük fark şudur:

Sistematik bir yaklaşım yoktur.

Yaşananların analizinden çıkarılan derslerden belli bir formül yaratılmaya çalışılmaz.

Xenophon, Sun Tzu ile aynı dönem de yaşayıp, Pers İmparatorluğu’nda ki bir iç savaşta savaşıp, geri çekilmek zorunda kalan paralı Yunan askerlerinin Yunanistan’a geri dönüş öyküsünü anlatır.

Ancak, askeri bir harekât öncesinde ve esnasında, göz önüne alınması gereken birçok olguya değinir.

-Birliklerin, kurulan kampın, lojistik desteğin ve hatta geri çekilme rotasının emniyeti,

-Muharebe esnasında baskın ve “ağırlık merkezi” gibi kavramların önemi,

-Uzun bir sefere çıkan ordu da dayanışma, güç tasarrufu ve moral gibi unsurlar sıkça vurgulanır.

Thukydides, M.Ö. 431 yılında, “Peloponnesos Savaşları’nın Tarihi”adlı eseri yazmıştır.

O devirde ki ismiyle, “strategos”, ayni ordu komutanı olarak görev yaptığından, yazdıklarının, askeri tarih yazımı açısından değeri büyüktür.

Devamı var...


[1] Mehmet Tanju Akad, Askeri Tarihte Stratejik Düşünce (İstanbul, Turkey: Türkiye İş Bankası Kültür yayınları, 2013)., s.34             

4 Ağustos 2014 Pazartesi

"Atlas Tarih" dergisinin, 28. sayısı (Ağustos/Eylül 2014) çıktı!

Bu ay tarih meraklıları için bereketli bir ay; çünkü “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin yanında, tanıtmak istediğim ikinci bir dergi daha var.

O da “Atlas Tarih”. İki ayda bir yayınlanan bu süreli yayının 28. sayısı (Ağustos/Eylül 2014) çıktı.
Bu ayki sayfa sayısı 146 olan derginin, satış fiyatı 14.- TL.

Gazete bayiine.. (En azından eskiden öyleydi!)

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar:

tarihdergileri

1 Ağustos 2014 Cuma

“Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 3. sayısı (Ağustos 2014)!

Her ayın, olmazsa olmaz, süreli yayını, “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 3. sayısı (Ağustos 2014) çıktı.
Bu ayki sayfa sayısı 116 olan derginin, satış fiyatı 10.- TL.

Her ay olduğu gibi, yine “dolu dolu“ bir dergi okunmayı bekliyor.
Ilginizi çekebilecek diğer yazılar: