Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

30 Nisan 2014 Çarşamba

Fransız yayınevi Paul Carell’in kitaplarını nasıl çoğalttı?

Önceki yazılarımda, Paul Karl Schmidt takma adıyla yazan, Paul Carell’ in, Türkçe’ ye çevrilmiş kitaplarına bir göz atmıştık.

Ülkemizde ki ilk kitabının, orijinali 1963 yılında yayınlanan, “Unternehmen Barbarossa” (Barbarossa Harekâtı / 1941-1945 Alman-Sovyet Savaşı ) olduğunu görüyoruz. Sinan yayınları tarafından 1974 yılında piyasaya verilen bu kitabı, Baskan yayınlarından 1980’li yılların ilk yarısında çıkan diğer kitapları izliyor.


1981 yılında, Baskan yayınları’ nın, “İkinci Dünya Savaşı Belgeseli” isimli dizisinde, “Kursk Savaşı” olarak dilimize çevrilen ikinci kitabını görüyoruz.

1983 yılında, Carell’in iki kitabı dilimize çevrilmiş ve her ikisi de, Baskan yayınları tarafından piyasaya verilmiş. Birincisinin ismi “Stalingrad’ın sonrası”. İkinci kitap, "Çöl tilkisi: Rommel”. (Ancak, bu kitap, Baskan yayınları’nın isim değişikliği nedeniyle, Kastaş yayınları'ndan çıkmış.)

Bu üç kitabın Almanca orijinallerini İnternette aradığımda, “Stalingrad’ın sonrası” ve “Kursk savaşı” isminde kitaplar bulamadım. Kitaplar Fransızca’dan tercüme edildiğinden, Fransız siteleri üzerinden yaptığım araştırmada, bu iki kitabın aslında, 1970 yılında yayınlanan üç kitaplık bir seriye ait olduğunu saptadım.

1- Après Stalingrad Opération / Opèration Terre brûlée

2- La bataille de koursk / Opèration Terre brûlée

3- Les Russes déferlent / Opération Terre brûlée

Biraz daha araştırınca, bu üç kitabın, aslında, 2 sene önce, 1968 yılında, Fransızca’ya tercüme edilmiş tek bir kitabın bölümleri olduğu ortaya çıktı.

Fransızcaya “Opération terre brûlée : De la Volga à la Vistule, décembre 1942-août 1944” ismiyle tercüme edilen kitap, 576 sayfa sayfalık bir eser. 

Orijinali Paul Carell tarafından 1966 yılında “Verbrannte Erde:Schlacht zwischen Volga und Weichsel” (Yanmış toprak: Volga ile Vistül arasında ki sefer) ismiyle yayınlanmış. Almanca orijinalinin 511 sayfa olduğunu bir kenara not edelim. [Türkçe tercümesinde “çorak toprak” deyimi kullanılmış. Ancak uygun düşmemiş.]
Fransızca olarak “Stalingrad’ın sonrası” 310 sayfa, “Kursk savaşı” 309 sayfadan oluşuyor. Dilimize tercüme edilmemiş olan üçüncü kitap 311 sayfadan oluşuyor.

“Stalingrad’ın sonrası” isimli kitabın, Aralık 1942 – Mart 1943, “Kursk savaşı” kitabının, Mart – Eylül 1943, üçüncü kitabın, Eylül 1943 – Ağustos 1944 dönemini kapsadığı, başlıkta belirtilmiş. Üçü toplandığında, 930 sayfalık bir kitap ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan 419 sayfalık farktan anlaşılabileceği gibi, Fransız yayınevi, Paul Carell’in diğer kitabından (sanırım, “Barbarossa Harekâtı”) alıntı yapmış. Yoksa, bir tercümeden bu kadarlık bir fark oluşmaz.

Baskan yayınlarından çıkan iki kitabın Fransızça’dan dilimize tercüme edildiğini düşünürsek, aslında iki defa tercüme söz konusudur. Her tercümede sayfa kaybı veya artışı olabileceğini unutmadan kaba bir hesap yapalım.
Dilimize çevrilmiş haliyle, Kursk Savaşı 272 sayfa, Stalingrad’ın sonrası, 276 sayfa, toplamda 548 sayfalık bir eser karşımıza çıkıyor. Yani, Fransızca ilk iki kitabın toplamıyla karşılaştırdığımızda, 71 sayfalık bir eksiklik var ki, bu fark, peşpeşe, iki ayrı dile tercüme edilmiş iki kitap için normal sayılabilir.

26 Nisan 2014 Cumartesi

Paul Carell örneğinde, 2. Dünya Savaşı’nda Alman Ordusu’nun (Wehrmacht) Doğu cephesinde ki savaşta ki rolü!

Paul Carell’in kitaplarından yararlanarak, Alman ordusunun (Wehrmacht) savaştaki rolünün tarih yazımında ele alınması konusuna değinmek istiyorum.

Savaş sonrası Almanya’sında (Federal Almanya), 2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının ve Alman ordusunun (Wehrmacht) rolü nasıl incelenmiştir? 1960’lara kadar neredeyse, tabu niteliği taşıyan bu konu, o dönemden itibaren Alman tarihçiler, bağımsız araştırmacılar ve gazeteciler tarafından incelenmeye başlanmıştır. 1960-70 döneminde, savaşın bitiminden ortalama olarak, 20 yıl geçtiğini göz önüne alırsak, savaşa katılmış ve sağ olarak dönmüş sivil-asker-subay birçok kişi, ilk ağızdan kaynak olarak, anılarını anlatmış ve bilhassa üst düzey yönetici ile subaylar savaşı neden kaybettikleri konusunda farklı yorumlar yapmışlardır.

1945 Mayıs’ında teslim olan Almanya, savaşta yaşananları ve savaşı neden kaybettiklerini konularını bireysel ve toplumsal düzeyde, önceleri içten içe, sonraları da açıkça tartışmaya başlamıştır. Almanlar, geçmişi yönelik analizlerden doğal olarak, farklı sonuçlar çıkardılar. Kimisi, tüm suçun kendilerinde olduğunu kabullendi, kimisi, onca kıyım ve kayba rağmen, hâlâ Nazizm’i savundu, kimisi tüm sorumluluğun sadece Hitler’de olduğunu iddia etti. Gerek askeri ve sivil kayıpların, gerekse savaşın yaşandığı ve dolaylı olarak etkilediği tüm ülkelerde ki yıkımın nedenleri yanında, başta kurmay subaylar olmak üzere, belirli bir kesimde savaşı neden kaybettikleri üzerine kafa yordu.

Manstein, Dönitz gibi üst düzey kurmay subaylar ve başka generaller anılarını yazdılar. Bunlardan bir kısmı, savaşı kaybetmelerinin BAŞ SUÇLUSU olarak HİTLER’i gösterdiler. Savaşın gidişatına çok sık karışan ve bir noktadan sonra tek karar verici konumuna geçen Hitler, yetersiz askeri bilgisi ve kişisel önyargıları nedeniyle, Wehrmacht’ı aslında kazanabileceği bir savaşta yenilgiye götürmüştü. İşte, Paul Karl Schmidt, alias Paul Carell, bu gruba dahildir.
Onun kitaplarında, birçok yerde, “Fakat Hitler, cephedeki komutanların önerilerine kulak asmadı.”[1] “Bu çılgınca emir, prestiji koruma düşüncelerine dayanıyordu sadece.” (BN: Hitler’in emrini kastediyor.)[2], şeklinde cümlelere rastlarsınız. Carell’e göre, Wehrmacht, Hitler’in müdahaleleri olmasa, savaşı kazanmasa bile, Sovyetler Birliği’ni bir barış anlaşması imzalamaya zorlayacak, bir “askeri beraberlik” durumu yaratabilirdi.


Onun gözünde, üst düzey komutanların stratejik ve taktik dehaları, sıradan Alman askerinin üstün eğitim ve disiplini, Rusların sayıca üstünlüğünü etkisiz hale getirmiştir. Führer’in genel karargâhında verdiği yanlış stratejik kararları, Rusya’nın geri kalmış altyapısı ve acımasız iklim koşulları ile birleşince hiçbir ordunun altından kalkamayacağı koşullar yaratmıştır. Buna rağmen, Alman orduları insanüstü bir başarı göstererek düzenli bir geri çekilme gerçekleştirmişlerdir.
Aslında, yazdıklarını, soğukkanlılıkla ve tarafsız bir gözle değerlendirince, bilhassa Wehrmacht’ın kurmay subay, astsubay ve erleri hakkında yazdıklarına katılmamak elde değildir. Ancak, Nazi Almanya’sının Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla, savaş, bir “topyekün savaş”’a dönüşmüştür. Ancak, Nazi Almanya’sı bu savaşı kazanacak üç hayati unsura sahip değildir.

-Yeterli İnsan gücü

-Gerekli kapasitede bir sanayi üretimi ve

-Üstün silah teknolojisi

Bunun yanında, askeri ve sivil yönetici kitle, gereken küresel stratejiden yoksundur. Zamanla, Hitler’in en küçük askeri karara bile karışması görülen sonu daha da hızlandırmıştır.

Carell, kitaplarında bu konulara değinmez. Zaten istediği, Alman subaylarını ve askerlerinin savaşta ki başarılarını ön plana çıkaran eserler yazmaktır. Harekâtların planları ile üst düzey kurmay subayların notlarını okur; cephede savaşan astsubay ve erlerle konuşup (Kitabın 1963 yılında yayınlandığı hatırlayalım. Hazırlanması için en azından birkaç yıl öncesinden başlaması gerektiğinden, savaşa katılan çok sayıda asker ve subay o tarihlerde hayattaydı.) veya onların kitaplarını okuyarak, bu iki boyutu ustaca birleştirmeyi gerçekten iyi becermiştir. Kitapları ne sıkıcı düzeyde askeri plan veya manevralarla doludur; ne de cephede ki çatışmaları en küçük ayrıntısına kadar anlatmaya çalışarak lafı lüzumsuz uzatır. Bazı yerlerde, heyecanlı bir macera romanı okur gibi olursunuz. Tabii, satır aralarına, Alman askerinin cesaretini ve Alman subaylarının taktik becerileri her fırsatta sıkıştırır.


Kitabın Türkçe tercümesinde maalesef hiç harita olmadığından, farklı bölümlerde farklı harekâtlardan bahsettiği paragraflarda, planlamayı ve operasyonların gelişimini anlamakta doğal olarak zorlanıyorsunuz. (BN: Orijinal kitapta harita olup olmadığını maalesef bilmiyorum. Ama tipik bir Alman olduğu anlaşılan Schmidt, bence bunu göz ardı etmemiştir.) Neyse, günümüzde, İnternet sayesinde bu sorun rahatlıkla aşılıyor.

Kaynakça kısmı da diğer bir eksik olarak göze çarpıyor. Yine, orijinalle bir karşılaştırma yapma imkânımız olmadığından fazla bir yorum yapmak doğru olmaz.

Alman ordusunun (Wehrmacht) gerek subay kademesinde gerekse er düzeyinde sadece vatan ve millet sevgisi ile dolu olarak, görevlerini yerine getirdiğini sürekli dile getiren Carell, bilhassa Doğu cephesini kasıp kavuran esir asker ve sivil katliamlarından hiç söz etmez. (BN: Günümüzde, askeri tarihi inceleyen kitapları çok daha farklı alt gruplara ayırabiliyoruz. )[3]

Diğer bir deyişle, “konularına göre askeri tarih dalları” sınıflandırmasına göre, Carell’in kitapları, “Harp tarihi” bölümünün, “Kara muharebeleri tarihi” kısmına girer. Ancak, bu sınıflandırma günümüzde yapılmaktadır. Bu gerçeği unutmadan, kitabın 1963 yılında yayınlandığını ve Carell’in geçmişini göz önünde bulundurarak, “Carell, sadece, ‘Doğu cephesi harekâtlarını’ anlatan, bir tarih kitabı yazmıştır.” diyemeyiz. Savaş boyunca, gerçekleştirilen katliamları, bilerek kitabın içeriğine dahil etmemiştir.

Kendisi hakkında yazdığım ilk yazıda vurguladığım gibi, “temiz bir Wehrmacht” yaratmak misyonunu üstlenmiş ve/veya görevlendirilmiş bir yazar olduğunu, arka planda hiç unutmayalım.

[1] Paul Carell, Stalingrad’ın sonrası (İstanbul, Türkiye: Baskan yayınları, 1983).,S.5
[2] Ibid.,S.108
[3]Gültekin (derleyen.) Yıldız ve Cevat (derleyen) Şayin, Osmanlı askeri tarihini araştırmak: Yeni kaynaklar, yeni yaklaşımlar (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt yayınları, 2012).,s.69

23 Nisan 2014 Çarşamba

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun!

Atatürk'ün, Türkiye Cumhuriyet'ini teslim ettiği çocuklara (ve hepimize!) "İyi Bayramlar" dilerim.


19 Nisan 2014 Cumartesi

Kızıl Ordu'nun 1942 kışında düzenlediği "Operasyon Üranüs" ve "Küçük Satürn" harekâtları

Dünkü yazımızda, Paul Karl Schmidt, alias Paul Carell hakkında kısaca bilgi verdikten sonra, aslında bugün, yazarın dilimize çevrilmiş olan kitaplarından birisi olan “Stalingrad’ın sonrası” isimli eserinden bahsetmek istiyordum.

Ancak, kitabın içeriğini daha iyi anlayabilmek için, 1942 yazından itibaren, Sovyetler Birliği haritasında, Don ile Volga arasında ki coğrafyaya ve Kafkaslar’da ki askeri gelişmelere değinmemiz gerektiğini anladım ve bu konuya öncelik verdim.

19 Kasım 1942 tarihinde Kızıl Ordu’nun başlattığı Uranüs harekâtı ile Stalingrad’ı ele geçirme mücadelesi veren Alman 6. Ordusu kuşatılmış, Hitler’in verdiği “Geri çekilmeyin!” emrine uyarak, yarma harekâtına girişmemiştir. 6. Ordu,  1943 Ocak ayı sonuna kadar dayanmış ve bu tarihte teslim olmuştur.


Aslında, Uranüs Harekâtı, Alman ordusunun 1942 yazında başlattığı “Fall Blau” (Operasyon Mavi) operasyonunun 1942 sonbaharında yarattığı stratejik duruma verilmiş bir cevaptı. Alman Genelkurmayı, daha doğrusu, o tarihlerde, Alman ordusunun tüm harekâtlarını yönlendiren Hitler, başarısız geçen 1941 yılından sonra, yeni bir stratejik hedef belirlemişti. O da Güney Ordular grubunun Kafkasya’ya saldırarak, burada ki petrol rezervlerini ele geçirmesiydi. Ancak, güneydoğuya doğru yapılacak bu harekâta katılacak olan bir ordu, kuzeyden ve kuzeydoğudan gelecek karşı saldırılara açık bir hale gelecekti.

Bu olası saldırıların çıkış noktası ise, Volga nehri boyunca Sovyetlerin düzenlediği savunma hatları ve bu hattın en önemli noktası olan Stalingrad şehri idi. Bundan dolayı, bir yandan Kafkaslara saldırırken, diğer taraftan Volga nehrine doğru başka bir saldırı düzenlemek gerekiyordu. Ayrıca, Volga nehri, bir suyolu olarak, İran üzerinden gönderilen Müttefik yardımlarının taşınmasında hayati bir rol oynuyordu. Stalingrad şehrinin, Sovyetler Birliği’nin önemli bir endüstri merkezi olması da diğer bir önemli noktaydı.

Bu iki ayrı hedefe ulaşabilmek için iki ayrı ordu gerekiyordu, ancak, Almanya, 1941 yılı Barbarossa harekâtı’nın kayıplarını bile karşılayamamıştı. Bundan dolayı, Güney ordular grubu A Ordular grubu ve B Ordular grubu şeklinde ikiye ayrıldı. Her iki orduda, Kasım aylarının başına kadar, ilerlediler. Ancak, uzayan hatların getirdiği lojistik sorunları, zaten 1941 yılında zayıf düşmüş bir ordunun ikiye bölünmesi sonucu bu iki yeni ordunun aslında birer “ordu” gücüne sahip olmaması, sonbahar yağmurları ile “General Çamur ”’un çıkarttığı zorluklar ve bilhassa, Stalingrad’da Sovyet askerlerinin gösterdiği inanılmaz inatçı direniş orduların ilerlemesini durdurdu.

Yukarıda belirtildiği, Kızıl Ordu’nun 19 Kasım 1942 tarihinde başlattığı Uranüs harekâtı, ilk aşamada Stalingrad şehir çatışmalarına saplanmış durumda ki 6. Ordu’yu kuşattı. Her düşman saldırısının, bir karşı saldırı başlattığı (olanaklar ölçüsünde) gerçeğinden yola çıkarak, Alman Genelkurmayı’da, kuşatılan 6. Ordu’yu kurtarmak için bir karşı saldırı başlattı. Ancak, zaten iki yeni ordu grubu oluşturarak (A ve B) iyice zayıflamış olan Güney ordular grubunun elinde fazla birlik yoktu. Alman ordusunun, kış koşullarına, Kızıl Ordu’dan daha kötü hazırlandığını ve uyum sağladığını göz önüne alırsak, bu karşı saldırının başarılı olması mümkün değildi. Ancak, Alman Genelkurmayı’nın o tarihlerde bilmediği başka bir yan etkisi oldu.

Stavka’nın (Sovyet Yüksek Komutanlığı) hazırladığı tek karşı saldırı Uranüs değildi. Bu operasyon, Stalingrad’da çarpışan 6. Ordu ile onun kanatlarını koruyan İtalyan ve Romen ordularını hedef alırken, Kafkaslar’da mücadele eden, A Ordular Grubu’da dahil olmak üzere, tüm Güney Alman Ordular grubunu kuşatmayı planlayan, Satürn harekâtı adında, başka bir operasyon daha hazırlanmıştı. Stavka, Satürn Harekâtı adı verilen bu plandan iki nedenden dolayı vazgeçmek zorunda kaldı.
Birinci nedeni, yukarıda ki paragrafta anlattım. İkinci neden ise, Stalingrad’da kuşatılan 6. Ordu’nun beklenilenden daha güçlü bir direniş göstermesiydi. Stavka planlarına göre, 6. Ordu’nun kısa sürede teslim olmasından sonra, bu kuşatmaya ayrılan Sovyet birlikleri de, sözü edilen Satürn harekâtına katılacaklardı. Yukarıda bahsedilen, Alman karşı saldırısını savunmak için ayrılan birlikleri de hesaba katınca, Satürn harekâtının düşünülen boyutlarda gerçekleştirilemeyeceği anlaşıldı. Buna rağmen, ele geçen bu fırsatı kaçırmak istemeyen, Kızıl ordu, bu sefer, 16 Aralık 1942 tarihinde, daha küçük boyutlarda, “Küçük Satürn Harekâtı”’nı başlattı.

İşte, Carell “Stalingrad’ın sonrası” ismini verdiği kitabında, bu operasyondan başlayarak, Doğu cephesinde ki gelişmeleri, Almanların gözünden anlatır. 

17 Nisan 2014 Perşembe

Paul Carell'ın dilimize çevrilmeyen diğer kitapları!

"Askeri tarih" edebiyatına, özellikle 2. Dünya Savaşı dönemine ait eser veren yazarlardan dilimize en çok çevrilen, Paul Carell olmuştur. Farklı yayınevlerinden bir kaç kitabı Türkçemize çevrilen bu yazarın dilimize çevrilmeyen diğer kitapları:

Sie kommen! Die İnvasion der Amerikaner und Briten in der Normandie 1944, 1960 (Geliyorlar! 1944 yılında, Amerikalı ve İngilizlerin Normandiya’yı işgali)


Stalingrad. Sieg und Untergang der 6. Armee, 1992 (Stalingrad. Zafer ve 6. Ordunun yıkımı)


Die Gefangenen. Leben und Überleben deutscher Soldaten hinter Stacheldraht, 1980 (Esirler. Dikenli teller arkasında Alman askerlerinin hayatı ve hayatta kalma mücadelesi)


Der Russlandkrieg. Fotografiert von Soldaten. Der Bildband zur Unternehmen Barbarossa und Verbrannte Erde, 1968 [Rusya savaşı. Askerler tarafından çekilen fotoğraflar. Barbarossa harekâtı ve "Yanmış toprak" dair albüm]

15 Nisan 2014 Salı

Günün kitabı: Barbarossa Harekâtı / Paul Carell

Bugün tanıtmak istediğim kitap, Sinan yayınlarından, 3 cilt olarak basılmış. Benim elimde ki örnek, Mart 1974 tarihinde piyasaya verilen 2. baskısı. Kitabın tercümesi emekli albay Hüsnü Erentok tarafından yapılmış.


Nazi Almanya'sının, Sovyetler Birliği'ne saldırdığı gün 22 Haziran 1941, ülkeyi işgal etmek için hazırladıkları plana verdikleri isim, "Barbarossa Harekâtı"'dır.

1155 tarihinde, Kutsal Roma Cermen imparatoru ilan edilen I. Friedrich, diğer ismiyle Friedrich Barbarossa'nın ismi, Sovyetler Birliği'ni işgal planına verilmiştir, çünkü, Nazilerin hedefi, yeni bir "Roma Cermen" imparatorluğu kurmaktır.

Neredeyse, 4 yıl süren bir savaşın (Nazi Almanya'sının teslimi Mayıs 1945 başıdır!) 2.000 kilometreyi aşan bir cephede nasıl geliştiğini tek bir kitapta toplamak neredeyse imkansızdır. Toplansa bile, okuyup anlamak uzun bir süre ve konsentrasyon gerektirir.

Kitabı okurken, yazarı hakkında göz ardı etmememiz gereken unsurlardan birisi, Paul Carell‘ın, 2. Dünya Savaşı'nda, Dışişleri Bakanı Ribbentropp'un basın sözcüsü olduğu gerçeğidir. Kişisel olarak, Alman ırkının üstünlüğüne, yani ırkçılığa inanmıştır. Yahudi ve Slav katliamının bir parçası olmuştur. Savaş sonrası, "Soğuk Savaş" döneminin yarattığı ortamdan faydalanarak, ceza almamıştır. "Die Zeit", "die Welt" gazetelerinde ve "der Spiegel" dergilerinde yazılar yazmış, Federal Almanya'da aşırı sağcılara mesafeli dursa da, savaş öncesi ve esnasında ki fikirlerinden fazla uzaklaşmamıştır. Kitaplarında, her fırsatta, Wehrmacht'ı över, işgal edilen bölgelerde işlenen savaş suçlarından, hiç bahsetmez.

Bu kısa bilgiler ışığında, bu üç ciltlik seriyi okurken, anlatımının akıcı ve net olduğunu vurgulayalım. Rahat okunan, uzun soluklu bir kitap. Bölüm bölüm okuyup, bölümler arasında, İnternet'te bulabileceğimiz harita ve ek bilgilerden faydalanırsak, çok daha kalıcı bir eser haline gelir. Daha çok Alman kaynaklarına dayanarak, büyük stratejik planları ve operasyonel gelişmeleri, sıradan askerlerin ağzından yaşananlarla çok iyi kombine etmiştir.

Daha önce vurguladığım gibi, zaten dilimize çevrilmiş fazla bir eser olmadığı için, okunması gereken bir eser.

10 Nisan 2014 Perşembe

2. Dünya Savaşı'nda Doğu cephesi hakkında yazılmış kitaplardan örnekler ve PAUL CARELL!

George M. Nipe'ın, 3. Harkov muharebesinde savaşan, SS-zırhlı birlikleri üzerine yazdığı kitabı okurken, bu konuda, dilimize çevrilmiş hangi kitapların olduğunu merak ettim. Kütüphanemde yaptığım araştırma beni, Paul Carell’in eserine ulaştırdı.
Bu araştırma esnasında ister istemez geçmişe bir yolculuk yaptım. Benim elimde ki kitaplara göre,1979 yılından itibaren “Baskan yayınları” bu konuda başrolü oynamış. “İkinci Dünya Savaşı Belgeseli” isimli bir dizi yayınlamışlar. Bu dizide göze çarpan yazar isimlerinden birisi olan Paul Carell, bu yazının konusunu oluşturuyor.


Esas ismi, Paul Karl Schmidt olan yazar, 1911 doğumlu olup, fakir bir ailenin tek çocuğudur. Birinci Dünya savaşı sonrası Almanya’sında, bilhassa 1920’li yılların ikinci yarısında yükselmeye başlayan Nazizm’in etkisinde kalmıştır. 1931 yılında, SA birliklerine üye olarak katılmıştır. (SA: Sturm Abteilung: Saldırı kıtası) Kiel üniversitesinde psikoloji öğrenimi gören ve 1936 yılında doktorasını bitiren Schmidt, 1938 yılında SS üyesi olur. (SS: Schutz Staffel: Koruma timi) Burada, üstün konuşma ve yazma yeteneği sayesinde hızla yükselerek, 1940 yılında Dışişleri Bakanı Ribbentrop’un, basın sözcüsü oldu.

En önemli görevi günlük basın konferanslarının hazırlanması olan, Schmidt, aynı zamanda, ünlü Alman propaganda dergisi “Signal”’in içeriğinin hazırlanmasına etki etmiştir. Kişisel olarak da Yahudilerden nefret eden Schmidt, bilhassa Çekoslovakya ve Macaristan Yahudilerinin, toplama kamplarına nakli konusunda her iki ülke yöneticilerine baskı yapmıştır. (Bu konuda yaptığı yazılı açıklamalar, hâlâ, Nürnberg devlet arşivlerindedir.)
2. Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra, 06 Mayıs 1945 tarihinde tutuklandı ve 2,5 yıla yakın bir süre hapis yattı. Çıkarıldığı mahkemede sanık değil, tanık muamelesi gördü ve bir ceza almadan serbest bırakıldı. 1950 yılından itibaren “Kristall” dergisinde makaleler yazmaya başladı. Yazarken, önceleri “Paul Karell”, sonraları “Paul Carell” ve “P.C. Holm” takma isimlerini kullandı. “Die Welt” (Dünya) ve “Die Zeit” (Zaman) gibi gazetelere yazdığı makaleler sayesinde, Axel-Springer yayınevinde kendisine bir yer edindi. Bu yayınevinin “amiral gemisi” olarak kabul edilen “Der Spiegel” (Ayna) dergisine makaleler yazmaya başladı. Yayınevinin sahibi olan Axel Springer’in özel danışmanı olan Schmidt, Federal Almanya’nın tutucu-sağ olarak isimlendirebileceğimiz kanadında kendine bir yer edindi.
1950’li yıllarda gerek Neo - Nazi akımlarla gerekse eski SS’lerle bağlantı kuran Schmidt’in, 1970’lerde, Alman Gizli Servisi için, ajan olarak çalıştığı, bizzat BND (Bundesnachrichtendienst:Alman Gizli Servisi) tarafından, geçen sene açıklandı. (Spiegel dergisi, 03.06.2013)

20 Haziran 1997 tarihinde vefat eden Schmidt, diğer adıyla Carell, hakkında yukarıda yazdığım kısa özet, bahsedeceğimiz kitapların yazarını biraz daha yakından tanımamız açısından önemlidir. Çünkü sosyal bir bilim dalı olan tarih yazımı, okurlar kadar, hatta onlardan daha fazla yazarlar tarafından yoruma açıktır. Konuyu ele alan yazarın, geçmişi ve kişisel görüşleri, seçtiği kaynaklar, kaynakları analizi ve yorumlayışını derinden etkiler. Bunun yanında, ne kadar tarafsız olmaya kalsa da, her insanın bilinçaltında kendisinin bile farkına varmadığı, öngörüler vardır. Bunlar, çeşitli yorumlarla esere yansıyabilir.

Bu kısa açıklamayı gözönüne alarak, Paul Carell’in Türkçe’ye çevrilmiş kitaplarına bir göz atalım.

1963 yılında yayınlanan, “Unternehmen Barbarossa”, dilimize “Barbarossa Harekâtı / 1941-1945 Alman-Sovyet Savaşı” olarak, emekli albay Hüsnü Erentok tarafından çevrilen ilk kitabıdır. 1973-74 yıllarında 3 cilt halinde ülkemizde Sinan Yayınlarınca piyasaya verilen kitaplar, 3. hamur kağıda basılmış ve karton kapaklıdır. 1. cildi 372 sayfa, 2, cildi 438 sayfa ve 3. cildi 591 sayfadan, toplam 1401 sayfadan oluşan bir eser.


1981 yılında, Baskan Yayınları’nın “İkinci Dünya Savaşı Belgeseli” isimli dizisinde, “Kursk Savaşı” olarak dilimize çevrilen ikinci kitabını görüyoruz. Sâmih Tiryakioğlu tarafından tercümenin, Fransızca basımdan yapıldığı, kitabın orijinalinin “La bataille de Koursk” olarak not düşülmüş olmasından anlaşılıyor. (Aslında, kitabın başlığının “Kursk muharebesi” olması gerekiyor!)Kitap, 272 sayfadan oluşuyor. (Sonunda, “Kaynaklar” gibi bir ek yok, orijinalinde de böyle olup olmadığını bilmiyorum.)


Alias Paul Carell’in dilimize çevrilen diğer bir kitabı, yine Baskan Yayınları’nın “İkinci Dünya Savaşı Belgeseli” isimli dizisinde, 1983 yılında yayınlanmış. İsmi, “Stalingrad’ı sonrası” olan kitap yine Sâmih Tiryakioğlu tarafından Fransızca basımdan (“Après Stalingrad”)  tercüme edilmiş. Orijinali Paul Carell tarafından 1966 yılında “Verbrannte Erde:Schlacht zwischen Volga und Weichsel” (Yanmış toprak: Volga ile Vistül arasında ki sefer) ismiyle yayınlanmış. Fransızca basımı 1969 yılına ait olan kitap, Aralık 1942 – Mart 1943 tarihleri arasında, Stalingrad kuşatması esnasında ve sonrasında, Alman Güney Ordular grubunun Kafkaslar’dan başlayan geri çekilmesini anlatır.


Aynı yıl, bu sefer, İbrahim Artuç’un tercümesi ile “Çöl tilkisi: Rommel” kitabı, Carell’in dilimize kazandırılan diğer bir eseri. Kitabın orijinal ismi, “Die Wüstenfüchse. Mit Rommel in Afrika” (Afrika tilkileri. Rommel ile birlikte Afrika) olup, 1964 yılında yayınlanmış. (Burada gözümüze çarpan, Baskan Yayınları’nın, isminin, Kastaş Yayınları olarak değişmesi oluyor.)


Yazarın dilimize çevrilmeyen diğer kitapları:

Sie kommen! Die İnvasion der Amerikaner und Briten in der Normandie 1944, 1960 (Geliyorlar! 1944 yılında, Amerikalı ve İngilizlerin Normandiya’yı işgali)

Stalingrad. Sieg und Untergang der 6. Armee, 1992 (Stalingrad. Zafer ve 6. Ordunun yıkımı)
Die Gefangenen. Leben und Überleben deutscher Soldaten hinter Stacheldraht, 1980 (Esirler. Dikenli teller arkasında Alman askerlerinin hayatı ve hayatta kalma mücadelesi)

Der Russlandkrieg. Fotografiert von Soldaten. Der Bildband zur Unternehmen Barbarossa und Verbrannte Erde, 1968 [Rusya savaşı. Askerler tarafından çekilen fotoğraflar. Barbarossa harekâtı ve "Yanmış toprak" dair albüm]

7 Nisan 2014 Pazartesi

Günün belgeseli: Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "Hitler'in Savaşçıları" isimli belgeselin dördüncü bölümü!

Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "Hitler'in Savaşçıları" başlıklı 6 bölümlük ve ilk defa 1998 yılında yayınlanan belgeselin dördüncü bölümünü ekliyorum.

Hazırlayıcısı, Guido Knopp isimli 1980'lerden itibaren devlet kanalı olan ZDF için çalışan bir tarihçi-gazetecidir. Öncesinde "Frankfurter Allgemeine Zeitung" ve "Welt am Sonntag" gazetelerinde (ortanın sağı olarak nitelendirebileceğimiz) çalışmıştır. Devletten aldığı destekle özellikle Nasyonal Sosyalizm tarihi üzerinde uzmanlaşmış çok üretici bir yazardır.

Kitapları ve bunlardan üretilen belgeselleri çok geniş kaynaklara dayanır ve anlatımı/sunumu akıcı ve kolay anlaşılır bir tarza sahiptir. Diğer bir deyişle, Almanya'da popüler tarih yaratıcıları arasında en ön sıralarda yer alır. Belgesellerinde ki sorun, her ne kadar bir kaç bölümden oluşsa da, neredeyse 30 yıla yakın bir dönemi anlatırken doğal olarak oluşan bilgi patlaması ve dönemsel atlamalardır. Bir nevi bilgilerin kısıtlı zaman dilimine sıkıştırılması sonucu oluşan bir bombardıman ve bunun sonucu seyirci de kopmalar yaşanır. Bundan dolayı, kitaplarını okumak daha verimlidir.

6 bölümlük bir belgeselden geniş alıntılar yapmak tabii ki mümkün olmadığından buraya "youtube"'da bulduğum İngilizce versiyonun linkini ekliyorum.


Hitler'in Savaşçıları / Guido Knopp / İngilizce / Bölüm 4

Belgeseli takip edenler, Knopp'un ele aldığı karakterlerin analizini sosyal, ekonomik ve politik etkileşimler ışığında yaptığını göreceklerdir. Şahsen, bu bölümde, karakterinde kişisel sorunlarına gereğinden fazla yer verildiği ve bundan dolayı Luftwaffe'nin gelişiminde ki rolünün arka plana düştüğünü düşünüyorum.


"Devlet kanalı" olan ZDF için çalıştığı gerçeğini hiç bir zaman unutmayalım. "Resmi kaynaklara" dayalı bir popüler tarihçilik yapmak zorunda kalmış, "Holocaust", savaş öncesi uluslararası politika, 2 savaş arası dönemde ki ideolojik çatışmanın Avrupa siyasetine ve Alman iç politikasına etkileri, 1. Dünya Savaşı'nın mirası gibi konulara belirli bakış açılarından yaklaşmıştır. Yine de çok verimli ve seyretmesi/okuması her zaman öğretici bir tarihçi/gazetecidir. 

Dilimize 2 kitabı tercüme edilmiştir. Daha önce tanıtmıştım. Her iki kitabın tercümesi güzeldir. Fiyatları uygundur. Baskı kalitesi ülkemiz koşullarındadır.


Diğer bölümlere bu linkden ulaşabilirsiniz:
https://savasvetarih.blogspot.de/search/label/Guido%20Knopp

4 Nisan 2014 Cuma

"Atlas Tarih" dergisinin, 26. sayısı (Nisan/Mayıs2014)!

Bu ay tarih meraklıları için bereketli bir ay; çünkü “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin yanında, tanıtmak istediğim ikinci bir dergi daha var.

O da “Atlas Tarih”. İki ayda bir yayınlanan bu süreli yayının 26. sayısı (Nisan-Mayıs 2014) çıktı.
Bu ayki sayfa sayısı 146 olan derginin, satış fiyatı 12.- TL.
Gazete bayiine...(En azından eskiden öyleydi!)
Ilginizi çekebilecek diğer yazılar: