Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

26 Şubat 2016 Cuma

Fransız ordusu, 2. Dünya Savaşı'nda neden savunma ağırlıklı bir strateji uyguladı?

Fransız ordusunun, 2. Dünya Savaşı öncesinde ki organizasyonunu/yapılanmasını anlayabilmemiz için, her şeyden önce, bu ülkenin 1. Dünya Savaşı’nda uğradığı askeri kayıpları göz önüne almamız gerekir. Batı cephesi adı verilen ve Manş denizinden İsviçre sınırına kadar uzanan siperlerde 4 yıl boyunca (1914-1918) Fransız ordusunun verdiği kayıplar, o kadar yüksekti ki, savaşın sonlarına doğru, Fransız ordusunda 2 defa ayaklanma yaşandı.

Her zaman olduğu gibi, bu konuda da “kesin rakkamlara” ulaşmak çok zor. Dilimize çevrilmiş Fransız kaynaklarına başvurmak istersek, elimize geçenlerden birisi, Raymond Cartier’in, bir “klasik” niteliği kazanmış olan, “İkinci Dünya Savaşı” ansiklopedisi.
Cartier (eserinin 47 sayfasında), 1,5 milyon ölü ve yaralıdan bahseder. Unutmayalım ki, ölenlerin yanında, hayatlarının geri kalan kısmını, “özürlü” olarak geçirmek zorunda kalanların sayısı tam olarak bilinmiyor. Savaş esnasında geçirdikleri “şok” sonucu, sivil hayata asla uyum sağlayamayanların nüfus içinde ki payı ise, tam bir muamma. Bu son iki sınıfa, beraber yaşadıkları aile bireylerinin çektikleri zorlukları da katarsak, 4 yıllık bir savaşın topluma verdiği zararı, ancak hayal edebiliriz.


2. Dünya Savaşı sonrasında yapılan eleştirilerin çoğu, Fransız (ve İngiliz) askeri ve politik üst düzey yöneticilerinin göstermiş oldukları pasif tutuma yöneliktir. Yapılan eleştiriler kesinlikle doğrudur. Ancak, eleştirilenlerin neden bu kadar “pasif” davrandığını anlamamız, bilhassa askeri strateji açısından önemli.
1. Dünya Savaşı başladığında, neredeyse tüm ülkelerin askeri ve sivil yöneticileri, savaşın en geç Noel’de biteceğini düşünüyordu. Hiç kimse, 4 yıllık değil, en fazla 4 aylık bir savaş bekliyordu. Sonrası ise, Dünya’nın dört bir tarafında, 4 yıl boyunca süren bir katliam.

Bu beklenmedik gelişmede askeri strateji ve muharebe alanı taktikleri açısından hayati nokta şudur: 20. Yüzyılın başında ki “topyekun bir savaş”da, 19. Yüzyıl muharebe taktikleri kullanılmıştır. Bunun sonucunda, o güne kadar görülmemiş ölçüde kayıplar verilmiştir. Örneğin, Somme muharebesinde, 1 gün içerisinde, 50.000’den fazla asker hayatını kaybetmiştir.


Bunun yanında, gelişen silah teknolojisi sonucunda, ölen askerlerin sayısında beklenmedik bir artış görülmesi yanında, yaralıların sayısı da kat be kat artmıştır.

Çatışmaların yoğunluğu, uzunluğu ve  sivilleri de o güne kadar görülmemiş bir biçimde kapsaması sonucunda, cephede ki askerden, başbakana kadar çok geniş bir kitle uzun süreli bir “şok” yaşamıştır. Söz konusu bu “şok”un etkisi o kadar derin ve uzun olmuştur ki, savaştan sonra ki Fransa’nın (doğal olarak, İngiltere’den daha yoğun)  politik ve askeri örgütlenmesini biçimlendirmiştir.

Kısacası, Nazi Almanyası’nın, 2. Dünya Savaşı'nı başlattığı 1 Eylül tarihinden beri, Fransız ordusunun savaş ilanına rağmen, Maginot hattının gerisinde oturmasının en önemli nedeni, bir önceki “Büyük Savaş”’da saldırıya geçen orduların verdiği inanılmaz kayıplardır.


Bu savaşı yönetmiş olan Fransız komuta kademesi, 2. Dünya Savaşı öncesinde,  ya emekli olmuştu, ya da üst düzey komuta heyetindeydi. Her iki konumda da, ordunun organizasyonunda ve olası savaş stratejisinde ağırlıklı olarak söz sahibiydiler. Bu subay kitlesinin tek hedefi, Fransız ordusunun bir sonra ki savaştan, minimum kayıpla çıkmasıydı.

Diğer yandan, savaşı kazanmış olan taraf olarak, savaş boyunca uygulanan strateji ve taktik ile kullanılan silahların gelişimini sorgulamamışlardı. Bu tutum, neredeyse her savaştan sonra, galiplerin gösterdiği doğal bir reaksiyondur. Kazanan taraf, rahatlığa gömülürken, kaybeden, intikam duygusu ile yeni arayışlar içerisine girer.
Bu soruya askeri strateji açısından yaklaşırsak, müttefiklerin, askeri üretim kapasitesini ve bu bağlamda stratejilerini değerlendirmemiz gerekir.


Çok temel bir kaç rakkam vermemiz gerekirse, 1940 yılının ilk altı ayında müttefiklerin tank üretimi, 1.412 adetken, Almanya'nın üretimi 558 adette kalmıştır. Uçak üretiminde fark daha da fazlaydı. Müttefiklerin üretim adedi 6.794 iken, Alman üretimi, bunun yarısını biraz aşmıştır. Bu rakkamlar ışığında, müttefikler, geçen zamanın kendi leyhlerine işlediğini ve daha güçlendiklerini düşünüyorlardı.
Diğer taraftan, 1. Dünya Savaşı'nın bitişinden kısa bir süre sonra, İngiltere, RAF (Royal Air Force) kurmuş ve özellikle, ağır bombardıman filosuna öncelik tanımıştı. Almanya'ya karşı uyguladıkları ekonomik abluka ile ağır bombardıman saldırılarını birleştirerek, uzun vadede, Nazileri, yoğun bir savaşa gerek kalmadan, iktidardan düşürme planları yapıyorlardı.
Tüm bu bilgiler ışığında, müttefiklerin, neden pasif bir savunma stratejisi uyguladıklarını daha iyi anlarız!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder