Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

24 Mart 2017 Cuma

Türkiye'ye tank savunma sistemi satmak isteyen Alman şirkete izin verilmedi!

BBC Türkçe İnternet sayfasından alıntı:

"Almanya, savunma şirketi Rheinmetall'in Türkiye'ye bazı ürünleri satmasına yasak getirdi.
Reuters haber ajansına göre Rheinmetall CEO'su Armin Papperger, geçen yılın bilançosunu açıkladığı basın toplantısının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, "Alman hükümeti şu an bazı ihracat sözleşmelerimizin gerçekleşmesine izin vermiyor" dedi.

Papperger, Türkiye'nin IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) ile mücadelesinde 10 adet Leopard savaş tankının tahrip olmasının ardından şirketinin bu savaş tankları için gereken savunma sistemini satmak adına Türkiye ile iletişimde kaldığını sözlerine ekledi.


Çok sayıda başvuru reddedildi.
Almanya Ekonomi Bakanlığı ise son 4 ayda Türkiye'ye silah ihracatı için yapılan başvuruların 11 kez reddedildiğini açıklamıştı.
Bakanlığın verilerine göre 2010-2015 yılları arasında yalnızca 8 başvuru reddedilirken reddedilen başvurular arasında tabancalar, mühimmatlar ve silah üretimi için gerekli malzemeler bulunuyor.
Alman Süddeutsche Zeitung gazetesi ise kararlara gerekçe olarak "Türkiye'de gerileyen insan hakları nedeniyle artan endişeleri" gösterdi.
Türkiye ile Almanya arasında son dönemde Türk bakanların Almanya'daki bazı mitinglerinin engellenmesi, Türkiye'nin Almanya'yı "Nazi uygulamaları" ile suçlaması ve Almanya'dan gelen "15 Temmuz'u Gülen yapılanmasının yaptığına ikna olmadık" açıklamaları nedeniyle peş peşe diplomatik krizler yaşanmıştı."

23 Mart 2017 Perşembe

Almanya'nın silah satışı engeli Türkiye'yi nasıl etkiler?

"Deutsche Welle" İnternet sayfasından, Aslı Işık imzalı haber:

2010-2015 yılları arasında kimi savunma malzemelerinin Türkiye'ye ihracatına sekiz kez izin vermeyen Alman hükümetinin, 2016 Kasımı'ndan bu yana da tam 11 kez silah ihracatını engellediğinin ortaya çıkması gözleri Türkiye'ye çevirdi. Sol Parti'nin konu ile ilgili soru önergesini yanıtlayan hükümet, hafif silahlar, cephanelik ve bazı savunma malzemelerinin ihracatına izin verilmediğini açıklamıştı.
Alman hükümetinin aldığı kararın sadece ‘hafif silahlar, cephanelik ve diğer silahlanma malzemelerini' kapsadığına dikkat çeken Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nda (SSM) uzun yıllar proje koordinatörü olarak görev yapan aynı zamanda Johns Hopkins Üniversitesi’nin Orta Asya ve Kafkasya Araştırma Merkezi’nde analist olarak çalışan Kemal Kaya, "Bu, daha çok siyasi mesaj içeren bir karardır. Mühimmat Türkiye için ‘kritik teknoloji' değildir” diyerek şunları söyledi: "Alman silah ambargosu mühimmatta Türkiye'yi etkilemez. Mühimmatla ilgili teknolojiyi zamanında Almanlardan aldık ama artık kendimiz üretiyoruz. Üretim kapasitemiz yetmeyince, Almanlardan alıyorduk. Ancak Türkiye'nin alternatifleri mevcut. Rusya ve Ukrayna mühimmat satmak için fırsat kolluyor. Bu ambargo güvenlik açısından Türkiye'yi etkilemez. MKE (Makine Kimya Endüstrisi) ortadaki hareketliliğe cevap verecek kapasite artışına gidebilir. Mühimmat açığı bizden ziyade, bizim üzerimizden sağa, sola giden mühimmat açığıdır. Biz de mühimmat kullanılması durumu yok. Bunlar Suriye'de harcanıyordur.”
Alman G-3'ler envanterden çıkıyor
Kara kuvvetlerinde kullanılan Alman yapımı  G-3 tüfeklerinin de, yerli 5-56 tüfeklerinin üretimi arttıkça, Türk Silahli Kuvvetleri'nin envanterinden çıkacağını söyleyen Kaya, "Biz zaten Almanlardan teknoloji alıyoruz, hafif silahlar bu kapsamda değil” dedi. Almanya'nın Osmanlı'dan bu yana, kara sistemlerinde etkin olduğunu belirten Kaya, "Ancak eskiye göre etkileri azaldı. Türk Kara Kuvvetlleri'nde ana sistemlerden biri olan Alman Leopar tanklarının modernizasyonunu ASELSAN (Askeri Elektronik Sanayi) Almanlarla yapıyor. Söz konusu modernizasyon desteği konusunda ciddi sıkıntılar yaşanabilir” dedi.
Eksen kayması endişesi
Emekli Özel Harp Subayı Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar ise DW Türkçe'ye, Almanya'nın Türkiye'ye silah satışı gerçekleştirmemesinin yeni olmadığını belirterek şunları söyledi: "Türkiye ile Almanya ve AB ülkeleri arasında gerginlik var. Onlar doğal olarak ellerindeki inisiyatifleri bir ‘koz ve cezalandırma' aracı olarak kullanıyor. Bu konuda temel kırılmalardan bir tanesi, PKK'dır. PKK'nın DEAŞ'la (IŞİD) mücadele etmesi, Batı ile Türkiye arasında kırılmaya yol açtı. Batı'nın tavrının NATO üyesi olan ülkelere büyük sonucu olacak. Bu tavır jeopolitik anlamda eksen kaymasına sebep olabilir. Bu tür yaptırımları yapabilirsiniz ama dozajını partner olarak çok iyi ayarlamalısınız. Partnerinizin ihtiyaçlarını karşılamadığınızda, Asya gibi başka eksenlere kayacağını öngörmelisiniz.”
Bedava vermiyorlar
Türkiye'nin silahları bedava almadığını, bedel ödeyerek aldığını vurgulayan Ağar, "Ülkenin savunması için silah sistemine ihtiyaç duyulursa, başka kaynaklara başvurabilir. Yunanistan da NATO üyesi ama S-300,400 füzelerini, entegre etmiş durumda. Benzer fotoğraf Türkiye için de geçerli olabilir” diye konuştu.
Almanya'nın kararının, Türkiye savunma sanayisinde büyük yatırımları olan Alman şirketlerini etkilemesi beklenmiyor.  MTU ve HDW gibi devler, Türkiye'ye teknoloji dahil pekçok ürün satıyor ve büyük projeler yürütüyor. Geçen yıl Almanya'nın 1915 olaylarını ‘soykırım' olarak tanımasına tepki gösteren Ankara, SSM Müsteşarı İsmail Demir'in ağzından, "Almanlarla yürütülen denizaltı projesinde Türkiye'nin kendi başına yola devam edebileceğini' duyurmuştu.
Ancak denizaltılar için Alman ThyssenKrupp Marine System (HDW) şirketi ile imzalanan 2,2 milyar euroluk sözleşme halen yürürlükte. Alman tasarımı denizaltıların ilki 2020 yılında teslim edilecek.
Milli gemi ve milli tankta Alman imzası
Alman firmaları, Türkiye'ye genelde teknoloji satıyor. Hükümetin, bir süre önce duyurduğu, milli tank ve milli gemi projeleri de yine Türk ve Alman şirketlerinin ortak çalışması olarak yürütülüyor. Koç Grubu tarafından üretilen ve milli olarak lanse edilen ‘Altay' tankı geliştirme projesinin en önemli parçası olan motor da, bir Alman firması olan MTU'ya ait. Aracın, atış ve komuta kontrol sistemleri ise ASELSAN tarafından üretiliyor. Silah sistemi,  Hyundai-Rotem'dan teknoloji transferi yapılarak MKE tarafından, modüler zırh paketi ise Roketsan tarafından imal ediliyor.
Türkiye'nin büyük önem verdiği milli gemi (MilGem) projesinde de Alman MTU motorları kullanılıyor. MilGem projesiyle, Türk savunma sanayisi ilk kez korvet tipi bir askeri gemi inşası kabiliyeti kazandı. Bu şekilde iki gemi denize indirilirken, üçüncünün inşası devam ediyor.

20 Mart 2017 Pazartesi

2. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanya'sının müttefiki olarak Bulgaristan'ın oynadığı rol / Bölüm 1!

İnsanlık tarihinin en büyük trajedileri arasında yer alan 2. Dünya Savaşı'nın, göz ardı edilen unsurlardan birisi, Mihver Paktı'nda yer alan Bulgaristan'ın askeri ve politik konumudur. Yazının başında vurgulamam gereken nokta, 1908 yılında bağımsızlığını kazanarak kurulan devletin adı, 1946 yılına kadar "Bulgaristan Krallığı" olmuştur. Ama, yazıda okuması kolay olsun diye, "Bulgaristan" ismini kullanıyorum.

Konuyla ilgilenen bir çok kişi Bulgaristan'ı, coğrafi açıdan komşu oldukları Romanya ile aynı küfeye koyar. Kabataslak bir ayırım yapıldığında, Balkanlar'da yer alan ülkeler, ya, Yugoslavya, Arnavutluk ve Yunanistan gibi, Mihver kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir; ya da Romanya ve Bulgaristan gibi, politik ve askeri açıdan, onların yanında yer almıştır.

Bu Romanya örneği için geçerli olabilir; ancak, Bulgaristan'ın Nazi Almanya'sı ile olan ilişkisi daha farklı ve karmaşıktır.

Burada ön plana çıkan, o dönemde (tek adam!) sıkça olduğu gibi, Bulgar kralı III. Boris'dir. Bunun yanında, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bir Bulgar devleti kurma yolunda Rus çarlığının ve Alman İmparatorluğunun oynadıkları rol önem taşır. Bu iki büyük imparatorluk, değişik zamanlarda farklı biçimlerde, Bulgarları ve kurdukları devleti desteklemişlerdir.
Bulgar Kralı III. Boris

Ruslarla-Bulgarların yakınlaşmasının nedenleri:

Bulgarlar, 1876 yılında alevlenen ayaklanmaları öncesinde ve sonrasında, Rus Çarlığının verdiği desteği asla unutmamışlardır. 93 Harbinde,  özellikle Şıpka geçidi muharebesinde, Ruslarla beraber çarpışmaları, Berlin anlaşması sonrasında kurulan Bulgar devletinin resmi tarihinin önemli temel taşlarından birisini oluşturmuştur. (Burada, 1945 öncesinde ki Bulgaristan'dan bahsettiğimizi vurgulayalım. 2. Dünya Savaşı sonunda, gönüllü olarak(!) komünizmi seçen Bulgarların, bugün neler düşündükleri yazının bir parçası değil!)

Diğer taraftan, "Güney Slavları" grubuna dahil edilen Bulgarların, diğer bir Slav halk olan Ruslara, kendilerini "yakın" hissetmeleri, her zaman bu iki ülke arasında ki ilişkileri positiv etkilemiştir.

"Büyük Slav ağabey" rolünü üstlenen Rus İmparatorluğu, Balkanlar'da ki tüm Slav kavimler gibi, Bulgarları da her fırsatta desteklemiş ve onlara, "Kimin büyük olduğunu!" her fırsatta hatırlatmıştır.

Bu gerçeklerden yola çıkarsak, Nazi Almanya'sının Sovyetler Birliği'ne karşı başlattığı savaşa, hiç bir Bulgar askerinin iştirak etmemesini daha iyi anlarız.

Bulgar Alman yakınlaşmasının nedenleri:

Bulgaristan'ın Almanya ile olan yakınlığının nedenlerine gelince, her şeyden önce, genç Bulgar devletini yöneten tüm kralların (o tarihe kadar zaten 3 tane!) baba tarafından Alman kökenli olması önem taşır. Ayrıca, kurulan ilk Bulgar ordusunun eğitimi Alman eğitmen subaylar tarafından gerçekleştirilmiş ve bu bağlamda silahları ağırlıklı olarak (en azından kara ordusunun!) Alman firmalarınca gerçekleştirilmiştir. Bunun önemi, ülke yönetiminde her zaman söz sahibi olan ordu mensuplarının Alman eğitimi almış olmaları ve Alman ideolojisine yatkınlıkları düşünülürse, daha iyi anlaşılır.
Bulgaristan Hava Kuvetlerine ait Messerschmidt Bf-109

Tarihsel gelişim açısından konuya yaklaşırsak, o tarihlerde bugünkü Makedonya topraklarında yaşayan çok sayıda Bulgar vardı. 1. Balkan Harbinde, bu toprakları ele geçirerek, "Büyük Bulgaristan" hayalini gerçekleştirememesi, Bulgaristan'ın 1.Dünya Savaşı'nda Alman İmparatorluğu ile işbirliği yapmasında ki en önemli nedenlerden biriydi. Bu ortaklığın sonu, yine hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Daha fazlasına elde etmek için planlar yaparken, 1. Dünya Savaşı sonrasında ki, bölgesel antlaşmalarla ellerinde ki bazı bölgeleri de kaybetmişlerdir.

Bulgar-Alman ilişkilerine damgasını vuran bir sonraki gelişme, 7 Eylül 1940 tarihinde imzalanan Craiova antlaşmasıdır. Bu anlaşmayla, Romanya, yukarıda sözü edilen antlaşmalardan birisi ile Bulgaristan aldığı Dobruca bölgesinin güneyini geri vermek zorunda kalmıştır. "Zorunda kalmıştır" tabirini özellikle seçtim, çünkü, antlaşmanın imzalanması için, Hitler Almanya'sı Romanya'ya baskı uygulamıştır. Böylelikle, eski dost ve silah arkadaşı olarak, Almanya, Bulgaristan üzerinde ki etkisini arttırmıştır.

Bu noktada, Bulgar kralı III. Boris'in 1930'lu yılların ikinci yarısından itibaren özellikle Doğu Avrupa ile Balkanlar'da ki, gelişmeler ışığında çok zor bir denge politikası izlediğini vurgulamak gerekir. Nazi Almanya'sının 1939 sonunda başlayan ve durdurulamayacak gibi görünen yükselişi karşısında komşu Romanya, 1940 yılı Kasım ayı başında Mihver paktına üye olup, Alman askerlerine kapılarını açar. Bulgaristan 1 Mart 1941 tarihinde pakta katılmıştır. Alman birliklerinin, planlanan Yugoslavya ve Yunanistan saldırısı için, her iki ülkeye komşu olan Bulgaristan sınırları boyunca mevzilenmelerine izin vermiştir.

17 Mart 2017 Cuma

Günün kitabı: II.Dünya Savaşında Askeri Hatalar / Kenneth John Macksey

Bugün tanıtmak istediğim kitap, İş Bankası Kültür Yayınları, tarih dizisinden, 2012 yılında çıkmış.

II.Dünya Savaşında Askeri Hatalar (Military Errors of World War II / 1987)



Yazar, Kenneth John Macksey, 1923-2005 yılları arasında yaşamış, İngiliz bir yazar ve askeri tarihçi. 2. Dünya Savaşı boyunca, Kraliyet Zırhlı Kolordusu'nda (Royal Armoured Corps) ve Percy Hobart'ın komutasında görev yaptı.

[Percy Hobart, ülkemizde, çok az tanınan, bir İngiliz istihkâm subayıdır. Normandiya Çıkarması'nda kullanılan ve "Hobart's Funnies" takma adıyla tanınan, çeşitli tank tiplerinin yaratıcıdır. Ünlü Atlantik duvarı (İsmi, Müttefiklere varlığından daha çok kafa yorduran, var-yok arası bir engeller dizisi!) boyunca, Almanların kurduğu çeşitli engelleri aşmak için, ağırlıklı olarak İngiliz tanklarına, bir takım mühendislik harikası (çok iyi verim alınan) eklemeler yapmıştır. Başlı başına, başka bir yazı konusudur.]

Emekliliğinin son yıllarından itibaren, askeri tarih konusunda bir çok kitap yazmıştır. Bunların arasında, Guderian, Kesselring, Rommel ve doğal olarak Percy Hobarth üzerine yazılmış biyografilerle, Africa Corps ve tank savaşını konu edinen eserler vardır. Ayrıca, alternatif tarih dalında 2 kitabı vardır. Birincisi, 1940 yılında İngiltere'nin Nazi Almanya'sı tarafından işgalini anlatır. Diğeri, hayali bir NATO-Varşova Paktı savaşını konu edinir.

Bugün bahsettiğim kitabın tercümesini, askeri tarih alanında, bir çok kitabı dilimize kazandıran Mehmet Tanju Akad yapmış. Kitabın alt bölümleri;

I.Kaygısızlık ve kibir günahları
1940 öncesinde ki olaylar

II.Hayal edilmesi zor bir sefer
Almanya'nın Batı Avrupa'yı fethi

III.Ölümcül erteleme
Britanya savaşı

IV.Rusya'ya doğru yan adımlar
İstilanın ön hazırlıkları

V.Aşırı güvenin sonucu
Rusya'da ki muharebeler 1941

VI.Yeteneksizlikten kaynaklanan sıkıntılar
Batı çölü seferleri, Aralık 1940'dan Şubat 1942'ye

VII.Egonun fesadı
Gazala'dan El Alameyn'e 1942

VIII.İlham kuruntuları
Atlantik muharebesi, ilk aşama

IX.Hayal gücü olmayanlar için cezalar
Atlantik muharebesi, nihai aşama

X.İnisiyatifin bedeli
Japon müdahalesi, 1941

XI.Almanya üzerine yanlış düşünceler
Avrupa'da bombardıman taaruzu 1940 - 1943

XII.Berlin için kararlar
Bombardıman taaruzu 1944

XIII.Arnheim'da kumar
Hava İndirme taaruzu 1944

XIV.Yenilmezlik kuruntuları
1942 Pasifik seferi

XV.İntihar dürtüleri
Leyte Körfezi muharebesi

XVI.Hataların toplamı

Yazar, neredeyse, 2. Dünya Savaşı'nın yer aldığı her coğrafyada gerçekleşen önemli muharebelere değinmiş. Toplam 15 ayrı alt bölümde, Müttefik ve Mihver devletler ayrımı yapmadan, gördüğü hataları dile getirmiş ve son bölümde, toplam bir analiz yapmış.

Savaşın içinde yer almış profesyonel bir asker olarak, okunmaya değer, önemli bir eser vermiş. 2. Dünya Savaşı'nı global bazda anlayabilmemize yardımcı olabilecek değerli bir kitap. Yazılmasının üzerinden, neredeyse 30 yıl geçmesine rağmen, kütüphanenizde bulunmalı. 

Benim dikkatimi, cümlelerin uzunluğu ve bazı analizlerde ki "kuru" diyebileceğimiz tanımlamalar çekti. Neyseki, konuya hakim olan Tanju beyin tercümesi, kitabı daha kolay okunur bir hale getirmiş.


14 Mart 2017 Salı

Günün kitabı: Savaşın generalleri / Generallerin savaşı / Bekir Bülend Özsoy

Günün kitabında, Bekir Bülend Özsoy’un yazdığı ve Vahdet Narin’in hazırladığı, “Savaşın Generalleri / Generallerin Savaşı” isimli kitaba yer veriyoruz.
E Yayınları’ndan çıkan kitap, 1 Eylül 2015 basımı, 255 sayfa ve satış fiyatı 20.- TL.
Kitabın tanıtım yazısından:
“Bekir Bülend Özsoy ikinci kitabı ile yeniden okuyucusuyla buluşuyor. Her savaş içinde askerler düşmanla savaşır diye bilirdik. Bu tam doğru değil. Çoğunda askerler en amansız savaşlarını kendi saflarında yapıyorlar. Bu kitap işte bu gerçeği kaynakları ile ortaya koymayı amaçlıyor. Okuyucuyu tarihin içerisinde dolaştırarak, olayları ve arkasındaki kaprisleri anlatmayı amaçlıyor, savaşın generalleri ile generallerin savaşı arasındaki yorumu siz okuyuculara bırakıyor.”

Yazar, kitabın başında ki, “Teşekkür” yazısında, “tarihçi” olmadığını, olsa olsa, “iyi bir tarih okuyucusu olduğunu” vurgulayarak, okuyucunun beklentilerini yüksek tutmasını engellediği gibi, toplumumuzda, son 10-15 yıldır  hâkim olan, “yüksek ego” hastalığına kapılmayan bir karaktere sahip olduğunun mesajını veriyor.
Ülkemizde, “iyi bir tarih okuyucusu” çok sayıda insan olduğunu, ancak, ”okuduklarından yola çıkarak yazma” girişiminde bulunanların azlığını göz önüne alırsak, kitabın biz, “amatör savaş tarihçileri” arasında ayrı bir yeri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu noktadan yola çıkan yazar, akıcı ve bilgi dolu bir eser vermiş. Okunması kolay ve sık sık gülümseten bir anlatım dili var.
2. Dünya Savaşı’na damgasını vurmuş 13 generali, ayrı ayrı bölümlerde ele almış. Konu gereği, bölümler içinde, başka generallerle karşılaştırmalar yapmış. Her bir generali anlatırken, sadece konu olanın biyografik geçmişine odaklanmak yerine, içinde bulunduğu dönemin asker, sosyal ve ekonomik koşullarını da değerlendirmiş. Diğer bir deyişle, “ağacı” anlatırken, “ormanı” göz ardı etmek hatasına düşmemiş.
Bölümler:
“Önsöz ve “yayıncının notu” kısımlarından sonra,
-Orde Charles Wingate
-Omar Bradley
-Dwight Eisenhower
-George S. Patton
-Archibald Wavell
-Heinz Guderian
-Georgy Zhukov
-Isoroku Yamamoto
-Erwin Rommel
-George Catlett Marshall
Diğerleri:
-Walther Model
-William Slim
-Albert Kesserling
Doğal olarak, herkes, kendi ilgi alanından yola çıkarak, “şu veya bu” generalin eksikliğinden bahsedebilir. Tüm generalleri kapsamak zaten imkansız; kimbilir, belki ileride yazar aynı konuda, ikinci bir kitap bile yayınlayabilir.
Neredeyse, kaçınılmaz olarak, her kitapta göze çarpan, imla hataları sıkça yer alıyor. Ama, buna kıyasla, beni daha çok rahatsız eden , yazarın, konuyla bağlantılı olarak, ordumuza getirdiği  sık ve alaylı bir  dilde yazdığı iğnelemeler. Nedense, yazar, ordumuzun subaylarını ve organizasyon yapısı ile savaş performansını Amerikan, Sovyet, İngiliz ve Alman orduları ile sürekli bir karşılaştırma ve bu bağlamda küçük görme eğiliminde. Sözü edilen orduların beşeri ve ekonomik kaynakları ile askeri geçmişleri (son 2 yüzyılda!) göz önüne alınırsa, karşılaştırmanın anlamsızlığı ortaya çıkar.
Tüm bu unsurlar bir kenara bırakıldığında, bugüne kadar, 2. Dünya Savaşı hakkında çok sayıda kitap okumuş arkadaşlar, “Öğrenecek ne kaldı!” demesinler. Hem şaşırırlar, hem de unuttuklarını fark bile etmedikleri bazı bilgileri tazelerler.

İlginizi çekebilecek diğer yazılar:

11 Mart 2017 Cumartesi

Günün belgeseli: Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "SS-Tarihsel bir uyarı" isimli belgeselin ikinci bölümü!

Alman "ZDF-İnfo" kanalında yayınlanan "SS-Tarihsel bir uyarı" başlıklı 6 bölümlük ve ilk defa 2002 yılında yayınlanan belgeselin ikinci bölümünü ekliyorum.

Hazırlayıcısı, Guido Knopp isimli 1980'lerden itibaren devlet kanalı olan ZDF için çalışan bir tarihçi-gazetecidir. Öncesinde "Frankfurter Allgemeine Zeitung" ve "Welt am Sonntag" gazetelerinde (ortanın sağı olarak nitelendirebileceğimiz) çalışmıştır. Devletten aldığı destekle özellikle Nasyonal Sosyalizm tarihi üzerinde uzmanlaşmış çok üretici bir yazardır.


Kitapları ve bunlardan üretilen belgeselleri çok geniş kaynaklara dayanır ve anlatımı/sunumu akıcı ve kolay anlaşılır bir tarza sahiptir. Diğer bir deyişle, Almanya'da popüler tarih yaratıcıları arasında en ön sıralarda yer alır. Belgesellerinde ki sorun, her ne kadar bir kaç bölümden oluşsa da, neredeyse 30 yıla yakın bir dönemi anlatırken doğal olarak oluşan bilgi patlaması ve dönemsel atlamalardır. Bir nevi bilgilerin kısıtlı zaman dilimine sıkıştırılması sonucu oluşan bir bombardıman ve bunun sonucu seyirci de kopmalar yaşanır. Bundan dolayı, kitaplarını okumak daha verimlidir.

6 bölümlük bir belgeselden geniş alıntılar yapmak tabii ki mümkün olmadığından buraya "youtube"'da bulduğum İngilizce versiyonun linkini ekliyorum.


SS / Guido Knopp / İngilizce / Bölüm 2

Belgeseli takip edenler, Knopp'un konuya ağırlıklı olarak sosyal, ekonomik ve politik açılardan yaklaştığını göreceklerdir. Waffen-SS'i ön plana çıkardığı ve bu birliklerin savaş alanında ki performanslarını incelediği kısımlar çok azdır.

"Devlet kanalı" olan ZDF için çalıştığı gerçeğini hiç bir zaman unutmayalım. "Resmi kaynaklara" dayalı bir popüler tarihçilik yapmak zorunda kalmış, "Holocaust", savaş öncesi uluslararası politika, 2 savaş arası dönemde ki ideolojik çatışmanın Avrupa siyasetine ve Alman iç politikasına etkileri, 1. Dünya Savaşı'nın mirası gibi konulara belirli bakış açılarından yaklaşmıştır. Yine de çok verimli ve seyretmesi/okuması her zaman öğretici bir tarihçi/gazetecidir. 


Dilimize 2 kitabı tercüme edilmiştir. Daha önce tanıtmıştım. Her iki kitabın tercümesi güzeldir. Fiyatları uygundur. Baskı kalitesi ülkemiz koşullarındadır.


Diğer bölümlere bu linkden ulaşabilirsiniz:
https://savasvetarih.blogspot.de/search/label/Guido%20Knopp

1 Mart 2017 Çarşamba

“Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 34. sayısı (Mart 2017)!

Her ayın, olmazsa olmaz, süreli yayını, “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 34. sayısı (Mart 2017) çıktı.



Bu sayının kapak konusu, "Kadınlar Gününe özel" olarak seçilmiş. "İlk feminist isyan" başlığı ile 1802'de ipekli kumaşa getirilen vergiye başkaldıran Bursa'lı kadınların zaferini"anlatan makale, sosyal tarih konularından birini kapağa taşımış.

Bu sayıda yer alan diğer konu başlıkları, "Bir Çanakkale kahramanı: Avrupa'dan dönüp cepheye koşan Mehmed Raşid Efendi", "padişah III. Mustafa: 300. doğum yılında önemli işler başaran, ama unutulan sıradışı bir Osmanlı sultanı", Şubat devriminin 100.yılı, Dünya'yı değiştiren günler, son çarın 1917 başlarında Rusya'da devrilmesi" altında toplanmış.

"Edito“ başlığı altında, editör Gürsel Göncü’nün yazısı, „interaktif“ kısmında, okuyuculardan gelen, e-postalar, fotoğraflar, soru ve cevaplar, Kasım ayında, gün ve gün, Dünya tarihinden seçmeler, bilmece ve çoktan seçmeli 10 soru, ajanda, gastro tarihi, kurmaca, hafıza-ı beşer, gezgin göz, isimli bir çok bölüm daha, farklı konularla okunmayı bekliyor.
Bu ayki sayfa sayısı 116 olan derginin, satış fiyatı 15.- TL.
Her ay olduğu gibi, yine “dolu dolu“ bir dergi okunmayı bekliyor.

İlginizi çekebilecek diğer yazılar: