Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

29 Kasım 2015 Pazar

Günün kitabı: Irak Seferi ve Esaret / Charles V.F. Townshend


Bugün tanıtmak istediğim kitabın adı, “Irak Seferi ve Esaret”, yazarı İngiliz komutan Charles V.F. Townshend. Kitap, Yeditepe Yayınevi’nin „Anı dizisi“ serisinde basılmış.

Osmanlı Ordusunun, 1. Dünya Savaşı'nda kazandığı iki büyük zafer vardır. Birincisi Çanakkale zaferi, diğeri ise, Kütü'l-Amare kuşatmasıdır. Çanakkale zaferini çok kişi bilir. Ancak Kütü'l Amare zaferi, maalesef, karanlıkta kalmıştır.

İngilizler “Mezopotamya Seferi” adı verdikleri Irak cephesinde, Osmanlı'ya karşı birçok muharebede üstünlük elde etmiş olmalarına rağmen, en son yapmış oldukları Selmanipak taarruzuyla birlikte zor duruma düşmüş ve Kütü'l Amare kuşatmasıyla birlikte de büyük bir mağlubiyet yaşamışlardır.
1. Dünya Savaşı'nın başında, İngiliz ordusu, Osmanlı İmparatorluğunun savaş ilanından hemen sonra, Kasım 1914'te Basra'yı işgal etti.
Bu, tabii ki, İngiliz Genelkurmay'ı tarafından önceden hazırlanmış "olası harekâtlardan" birisiydi ve başlıca 2 amacı vardı.
Birisi, her geçen gün, ekonomide ve savaş araçlarının (bilhassa, savaş gemilerinin!) kullanımında hayati bir önem kazanan, petrolün, ana kaynaklarından birisi olan Orta Doğu petrollerini ele geçirmek, diğeri ise,  İngiliz İmparatorluğunun mücevheri konumunda ki, Hindistan yolunun denetimini garanti altına almaktı.
1915'te Tümgeneral Townshend komutasındaki 6. Hint Tümeni, planın geri kalanını tamamlamak üzere Mezopotamya Seferi'ni başlattı. Amaç Selmanıpâk üzerinden Bağdat'a ilerleyerek bölgenin hâkimiyetini kısa sürede ele geçirmekti.
İlk çatışma ve muharebelerden, kendi beklentilerinden daha fazla başarı elde ederek, hızlı bir biçimde ilerleyen İngiliz ordusu, Selmanıpâk yakınlarında mevzilenen 6. Ordu karşısında yenilgiye uğradı ve  Kût-ül-amare'ye çekilmek zorunda kaldı.
Altıncı Ordunun komutanı Goltz Paşa idi. Ancak, Batı İran’da ki gelişmeler nedeniyle, sık sık komutayı Nureddin Paşa'ya bırakmaktaydı. Geri çekilen İngilizleri takip etmekte geç kalan, Nureddin Paşa’nın yerine Enver Paşa’nın akrabası olan Halil paşa atandı.
Kuşatma esnasında, İngilizlerin yolladığı bir çok destek kuvvetini mağlup etmeyi becerdi. Özellikle, su ve yiyecek sıkıntısı çeken, kuşatılmış İngiliz ordusu 29 Nisan 1916'da teslim oldu.
Osmanlı Devleti'nin, Çanakkale'nin yanı sıra, İngiliz ordusunu yenilgiye uğrattığı ikinci cephe Kût-ül-Amare oldu.
General Townshend, orijinal ismi, "My campaign in Mesopotamia" olan bu kitabı, 1920 yılında yayımlayarak, mağlubiyetini ve İstanbul’da geçirdiği esaret hayatını, belgeledi.
1921'de Askerî Tarih Encümeni tarafından notlandırılarak Türkçeye çevrilmiş olan kitabın , Yeditepe Yayınları'ndan çıkan 2007 baskısı, 696 sayfa ve fiyatı da 22,50 TL.

Bu arada, 2012 yılında, İş Bankası Kültür Yayınları Anı dizisinde, yeni bir baskısı daha çıktı.

Başlığı  biraz değiştirmişler.

Mezopotamya Seferim: Kurna, Kütülamare ve Selmanıpak Muharebeleri

Kitabın sayfa sayısı artarak, 736 sayfaya çıkmış. Fiyatı 24.- TL.

Not: İş Bankası Kültür Yayınları’nda çıkan eser, doğrudan, İngilizce’den tercüme edilmiş.

Bir gün birisi, okursa, bir yorum ekler, umarım.

24 Kasım 2015 Salı

Günün filmi: "ERTUGRUL 1890" / Türkçe kısa tanıtım filmi...

21 Kasım'da bahsettiğimiz, "Ertuğrul 1890" isimli Japon/Türk ortak yapımı filmin, Türkçe kısa tanıtım filmi...


22 Kasım 2015 Pazar

Pazar günü filmi: 125 YEARS MEMORY (Ertugrul) - 125 yıllık hafıza / Fragman

Pazar günü filmi köşesinde bugün bir fragmana yer veriyoruz.


Bizim yapmamız gerekeni, Japonlar yapmış! 1890 yılında, Ertuğrul Fırkateyni'nin Japonya sahillerinde batışı ile başlayan ve 1985'te 215 Japon vatandaşının, İran-Irak savaşından kurtarılmasıyla devam eden, bir yardımlaşma öyküsünün anlatıldığı, "Ertuğrul 1890" filmi...


17 Kasım 2015 Salı

Cumhuriyet gazetesinden, Orhan Bursalı'nın, "Adaletsiz gelir dağılımı ve Küresel terör", konulu yazısı!

Son terör saldırılarından sonra, gerçekçi bir durum analizi...

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/421053/Bariscil__adaletli_bir_kuresel_dunya_yoksa__savas_var.html

Linkten ulaşamayanlar için:

"1980-1990’ların sloganı küresel köy idi: İletişimin ışık hızıyla tüm dünyayı birbirine bağlaması ile köyün her evinde olan bitenleri izler hale geldi herkes. Birey sahneye çıktı ve her şey birey üzerine kuruldu. Tabii tüketim de birey başına indirgendi. Kapitalizm için bulunmaz bir nimet. Toplumsal normlar değişti.
Fakat küçük köyde sömürü arttı ve dünyanın her köşesine kadar uzandı.


Evet, orta sınıf büyüdü. Kapitalizm, rekabet gücünü artırmak için üretimini küresel düzeye yükseltip birim fiyatını iyice düşürmeye yöneldi. Teknolojik gelişmeler ve dünyanın her köşesine ulaşım ağının kurulması, bunu mümkün kıldı.


Küresel ölçekte mal ve hizmet üretimi, orta sınıfın büyümesini zaten kaçınılmaz kılıyordu: Müşteri sayısı artmalıydı! Bugün 1980’lerin üretimi ile 2015’lerin üretim ölçeklerini karşılaştırın. Bugün pek çok teknolojik cici şeye, orta sınıfın da aşağı kesimleri sahip.


Fakat nüfusu büyüyen dünyada artan bir şey daha vardı: Adaletsizlik... Gelir dağılımı eşitsizliği... Özgürlüklerin, insan haklarının baskı altına alınması...

 
1 milyarı aşkın bir nüfusun günde 1.90 dolar ile geçindiğini düşünürseniz, adaletsizliğin, refah dağılımının eşitsizliğini net görürsünüz. Bu düzende herkesi orta sınıf yapamazsınız, on yıllardır 1 milyar insan hep aç, yoksul, çıkış yolsuz ve ağır sömürü altında. 


Yani “küçük köy”ün en köle 1 milyarı, daha az köle 1 milyardan fazlası var. 


Değişmeyen bir şey var, dünyayı ateşe atan
Küçük köy’leşirken, hiç hesaba katılmayan bir şey vardı: Herkesin ne halt ettiğinin görülüyor olması. Her türlü bilgiye ulaşıyor, anında haberleşiliyor olması... Sömürü ve baskının ölçekleri... Köyün yüksek yerlerinde vur patlasın çal oynasın, alçak yerlerindeki umutsuzluk, karamsarlık, yoksulluk. 


Küresel köyleşirken, bir şey değişmedi: Dünya egemenlerinin, yani emperyalist güçlerin, iki yüz yıllık sömürü ve baskı politikaları. Dünya ticaretine egemen rolleri. 


200 yıllık sömürme politikalarıyla küçük köy atmosferi uyuşmadı. Küresel düzene geçilirken, adaletsizliği giderme, yoksulları koruma ve yükseltme, daha insanca yaşam olanaklarının sağlanması konusunda yeni bir anlayış ve yönetim biçimi gerekli ve zorunluydu.


Ama tam tersine, emperyalist egemenlik 200 yıllık yöntemiyle dünyayı idare etmeyi sürdürdü. Petrol olmasa kimsenin yüzüne bakmayacağı Ortadoğu ve Müslüman ülkeler coğrafyasına bakın. Hem en büyük alçak, diktatör, işbirlikçi, başarısız yönetimler orada yaşıyor, hem de emperyalistler top ve tüfekle bu coğrafyayı parçalayıp un ufak ediyor. 


İslam coğrafyasındaki bu büyük savaşın arka planında, hiç kuşkunuz olmasın, Batılıların içselleştirdiği, Huntington’ın Medeniyetler Çatışması çözümlemesinin kendisi de var. 


Köktendinciliğin kök salıp dünyaya dehşet salmasının ardında ne var diye büyük arayışlara girişmeyin. Afganistan’dan başlayın, Irak’a ve Suriye’ye bakın, Yemen’de sürdürülen alçak savaşa, Kaddafi ile birlikte Libya’nın ortadan kaldırılmasına, Türkiye’ye yönelen tehdide, Pakistan’a.. bakın oğlu bakın. 


Suudi Arabistan’a bakın.Köktendinci yönetimlerden her zaman daha köktendincisi vardır. Siyasal İslamdan çok daha iyi kafa kesecek siyasal İslamcı çıkar. 100 değil, birkaç yüz kişiyi, binlerce kişiyi birden öldürmeye hazır, bunun yöntemlerini geliştirecek inanç kurbanları çıkar. Ve bunu asla önleyemezsiniz. En total gözetleme bile. 


Bırakın Avrupa’ya akın etsin göçmenler
Bu bir yoksulluk meselesi değil, aynı zamanda ve daha çok aidiyet, onur meselesi. Köktendinci alçak rejimler işbaşında kaldığı, küresel adaletsizlik, ötekileşme ve onursuz yaşama mahkûmiyet sürdükçe... 


...Bu coğrafyada herkes müstakbel bir terörist, herkes bir intihar komandosu olabilir. Bu kadar basit. 


Eski dünyanın emperyalist kılıçlı, top tüfekli giysisi-politikası, küresel köy gerçeğiyle bugün daha hızlı çatışıyor.
Ben olsam, 2 milyon göçmenin tuzu kuru Avrupa’ya haklı hücumunu mümkün kılacak her şeyi yapardım. Anlaşma yok, düzen değiştirmeli. 


Parçaladığınız ülke insanları size kaçıyor; bundan daha doğal ne olabilir! 


Bomba yağdırarak bu gerçeği değiştiremezsiniz."

16 Kasım 2015 Pazartesi

Cumhuriyet gazetesinden, Ergin Yıldızoğlu'nun, "Paris katliamı... Bir kolaj denemesi", isimli yazısı!

Paris'de gerçekleştirilen terör saldırısı sonucu, arka planda, sorulması gereken bir takım sorular sorup, ilginç teorileri ele almış.

Bu bağlamda, benim notum:

Japonların, 7 Aralık 1941 tarihinde ki Pearl Harbour baskını hakkında, Roosevelt ve bir çok üst düzey komutanın önceden, "olası bir Japon saldırısı ihtimalinin yüksekliğinden" dolayı, defalarca uyarıldığı sık sık yazılır. Tarihi gelişim malum...Sonuç, o güne kadar, 2. Dünya Savaşı'na katılma konusunda çekimser olan, Amerikan halkı, gönüllü oldu.

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/419627/Paris_katliami..._Bir_kolaj_denemesi.html

Linkten ulaşamayanlar için:

"Ben bu yazımda, siyasal İslamın IŞİD kanadının militanlarının Paris katliamının ayrıntıları üzerinde durmak, beni o gece sabaha kadar TV5-Fr24 kanalları karşında tutan öfkeden, kederden, tiksintiden söz etmek yerine, bu olayı içine yerleştirebileceğim bir büyük resmi, çeşitli haber yorum parçacıklarından oluşan bir kolaj üzerinden düşünmeyi deneyeceğim. 

Paris’in 11 Eylül’ü
CIA’nın eski başkanı olan George Tenet, geçen hafta, internet dergisi Politico ile yaptığı söyleşide, 2001 yılının bahar aylarından başlamak üzere, George Bush hükümetini, ABD toprağında çok büyük bir saldırı olasılığı konusunda uyarmış olduğunu açıkladı. O zaman CIA’nın terörizme karşı mücadele bölümü başkanı olan Cofer Black, Mayıs 2001’de “saldırıya uğrayacağız. Bu büyük bir saldırı olacak, çok sayıda Amerikalı ölecek”... “Gerçek planların yapıldığı anlaşılıyor” diyormuş. Bush hükümeti bu uyarıları dikkate almamış.
 
Bu yılın 12 Ekim sayısında Paris Match dergisi, “Fransa’nın ISİS’in birinci hedefi olduğunu”, “11 Eylül çapında bir saldırının gerçekleşeceğine ilişkin uyarıların arttığını” bildirmiş. Paris Match’a göre “İstihbarat servisleri, böyle bir saldırının kaçınılmaz olduğunu söylerken engellenmesinin de olanaksız olduğunu vurguluyorlarmış” (Global Research,14/11/ 2015) 

Yeni savunma stratejileri
G.W. Bush Başkan seçilmeden iki yıl önce, New American Century isimli neocon kuruluş, yeni devlet başkanına verilmek üzere, radikal militarist öneriler içeren bir rapor hazırlamış, ancak “Amerikan halkının bu önerileri kabul etmeye henüz hazır olmadığını da vurgulamıştı. Bu raporun yazarları Bush yönetiminin savunma bürokrasisinin başına geldiler. 9/11’den sonra da bu rapordaki radikal önerileri hayata geçirmeye başladılar. 
 
France 24 TV kanalı, 5 Kasım 2015 yayınında, Fransız hükümetinin 4.5 milyar Avro’luk bir yatırımla yeni bir savunma bakanlığı kompleksi inşa etmekte olduğunu bildiriyordu. Paris’in güneyindeki Balard’da inşa edilecek, 22 futbol sahası büyüklüğünde etrafı füze saldırılarına dayanıklı duvarlarla çevrilecek altıgen bina, Hexagon- Balard olarak adlandırılacak, Fransa’nın Pentagon’u olacakmış. Hexagon-Balard hava, kara, deniz komutanlıklarını, askeri teknoloji geliştirme kurumlarını aynı çatı altında toplayacak, böylece daha çabuk ve verimli karar almayı, hızlı davranmayı kolaylaştıracakmış.
 
Paris katliam’dan sonra konuşan devlet başkanı Hollande, “Bu bir terörist ordunun, DESH’in cihat ordusunun Fransa’ya yönelik savaş eylemidir” dedi. Ertesi gün Der Spiegel, “Eğer bu Fransa’yı hedefleyen bir savaş saldırısıysa, NATO’nun sorumluğu ne oluyor” diye soruyordu. Hollande, “Fransa’nın tepkisi çok acımasız olacak” dedi. Ülkede olağanüstü hal ilan etti, sınırları çıkışa kapattı. Sağ partiler hemen seslerini yükseltiler, olağan şüphelilerin toplanarak tutuklanmasını istediler. Ordu Paris’e çağrıldı, kent artık işgal altında gibiydi... 

Bu sırada Almanya ve İngiltere
Der Spiegel’de yayımlanan bir yoruma göre, Alman dış politika ve savunma çevreleri, “sığınmacılar krizini kaynağında kurutmak için, Afrika, Ortadoğu, Asya ülkelerinde askeri operasyonlar düzenlenmesi gerekebileceğini” tartışıyorlarmış (Johannes Stern, WSWS, 12/11/2015). Spiegel’deki yazıya göre, “Fransa, İngiltere, Rusya’nın ardından Almanya da Suriye krizine doğrudan müdahil olmaya hazırlanıyor”. Die Welt de yorumunda, Paris saldırılarını, İslam Devleti kavramını kullanarak, tüm Avrupa’ya yönelik bir saldırı olarak değerlendiriyordu. 
 
İngiltere’de muhafazakâr, The Daily Telegraph’ın, savunma çevrelerine yakın yazarı Con Coughlin yorumuna, “Hepimiz İslam Devleti ile savaş halindeyiz. Geri adım atmamalıyız” saptamasıyla başlıyordu. Financial Times’da Gideon Rachman, Fransa’nın Esad konusundaki katı yaklaşımını değiştirmeye başlayabileceğini ima ederken, Philip Stephens, “Suriye iç savaşı Avrupa’nın büyük kentlerinden birinin kalbine geliverdi” dedikten sonra, ekliyordu: “IŞİD’e yönelik geniş çaplı bir saldırı sorunu çözmez, ama bir yerden de başlamak gerekiyor.Avrupa da Roma gibi savunmasının zayıflamasına izin verdi” (Niall Ferguson, The Times 15/11)..."

14 Kasım 2015 Cumartesi

Hitler'in kitabı "Kavgam" üzerine bir köşe yazısı...

Cumhuriyet gazetesi köşe yazarı, Celal Üster'in bugünkü makalesi, Adolf Hitler'in kitabı "Kavgam"'ın yeniden basılması hakkında...

"Hitler’in ‘Kavgam’ kitabının telif hakları son bulurken, yayımlanıp yayımlanmaması konusunda tartışma hararetleniyor Almanya, 1945. Müttefik Kuvvetleri ülkeye girerken, ürküye kapılan on binlerce Alman “Kavgam”larını toprağa gömüyordu.
Almanya, 2015. “Kavgam”ları çoktan toprak altından çıkarmış olan Neo-Naziler, Hitler’in “lanetli” kitabını, Ortadoğu ve Doğu’nun savaşı ve kıyımından, yoksulluğu ve yobazlığından göç eden sığınmacıların suratlarına sallıyorlar.
Ama Hitler’in Birahane Darbesi diye bilinen girişiminden ötürü tutuklandıktan sonra, Landsberg Cezaevi’nde hapis yatarken (1925-27) yazdığı “Kavgam”ın bugünlerde yeniden gündeme gelmesinin bir başka nedeni daha var.
Hitler’in 30 Nisan 1945’te Eva Braun’la birlikte intihar edişinin üstünden 70 yıl geçti. Demek, kitabın 70 yıldır Bavyera eyaleti yönetiminin elinde bulunan telif haklarının geçerliliği bu yılın sonunda kalkıyor.

Tartışma yeni değil
Şimdilerde, Almanya başta olmak üzere kimi ülkelerde hâlâ yasak olan “Kavgam” serbestçe yayımlansın mı, yoksa sonsuza dek yasaklı mı kalsın diye tartışılıyor.
Aslında bu tartışma yeni sayılmaz. Hatta ben de tam 14 yıl önce bu tartışmaya kıyısından katılmış, Radikal Kitap’ta bir yazı yazmış; bu yılın martında da Cumhuriyet Kitap’ta görüşümü genişleterek yinelemiştim.
Bilmem, bilinen sözleri yinelemeye gerek var mı?
İnsanların düşüncelerini özgürce ifade edebilmelerini gerçekten savunmanın yolu, en karşı olduğun düşüncelerin bile serbestçe dile getirilebilmesini savunmaktan geçmez mi?
O yüzden, tüm kitaplar gibi “Kavgam”ın da yasaklanmamasından yanayım kuşkusuz.
Ama burada hemen vurgulamam gerekiyor ki, 1989’da İranlı molların hakkında ölüm fetvası çıkardıkları Salman Rushdie’nin “Şeytan Âyetleri” romanı üstündeki gizli-açık yasağın da kalkmasından yanayım.
Hoşgörüsüzlük de başlı başına şiddetin, terörün bir biçimi değil mi?
Kavgam”a dönersek…
Anlaşılan, 2015 başında sayısız yayınevi “Küçük Prens”e nasıl “hücum” ettiyse, 2016 başında da pek çok yayınevi “Kavgam”ı yayımlamaya girişecek.
Kaldı ki, internetin karşı konulmaz gücünü unutmayalım. “Kavgam”ın özgün metnine web’de ulaşmak mümkün. Neo- Nazi sitelerinde ise “Kavgam”dan geçilmiyor.

Eleştirel basım
İlginç bir nokta da, “Kavgam”ın İngiltere’deki yayıncısı Hutchinson’ın Random House tarafından, Random House’un da dev Alman şirketi Bertelsmann tarafından satın alınmış olması. Bu da küreselleşmenin dayanılmaz ironisini getiriyor beraberinde. Almanya’da basılması ve satılması yasak olan “Kavgam”, İngiltere’de bir Alman şirketince yayımlanıyor.
Almanya’daki Çağdaş Tarih Enstitüsü ise konuya farklı bir yaklaşım getiriyor. Enstitü, 2016’nın ocak ayında, “Kavgam”ın eleştirel yorumlar eşliğinde hazırlanmış yeni bir basımını yapacak. Aslı 7 yüz sayfa olan kitabın yeni basımı, eleştirel yorumlarla birlikte 2 bin sayfayı bulacak.
Evet, önümüzdeki yılın ilk günlerinde “Kavgam” kavgası belli ki daha da hararetlenecek.
Benim “kavgam” ise hep yasaklara karşı sürüp gidecek…"

11 Kasım 2015 Çarşamba

Günün sözü...

En büyük askerlik, çeşitli varsayımları çok iyi hesap ederek en iyi görüleni gecikmeden uygulamaktır.

ATATÜRK

4 Kasım 2015 Çarşamba

"Atlas Tarih" dergisinin, 36. sayısı (Ekim/Kasım2015)!

Aralik ayında tanıtımını yaptığımız bir tarih dergisi, 2 ayda bir çıktığından, geçen ay gözden kaçırmış olan okuyucular için bu ay bir tekrar yapıyorum:


O da “Atlas Tarih”. İki ayda bir yayınlanan bu süreli yayının 36. sayısı ((Ekim/Kasım2015)çıktı.


Bu ayki sayfa sayısı 146 olan derginin, satış fiyatı 14.- TL.

Gazete bayiine.. (En azından eskiden öyleydi!)

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar:

tarihdergileri 

1 Kasım 2015 Pazar

“Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 18. sayısı (Kasım 2015)!

Her ayın, olmazsa olmaz, süreli yayını, “Bugünü anlamak için, #tarih“ dergisinin, 18. sayısı (Kasım 2015) çıktı.

Bu ayki sayfa sayısı 116 olan derginin, satış fiyatı 10.- TL.

Her ay olduğu gibi, yine “dolu dolu“ bir dergi okunmayı bekliyor.

Ilginizi çekebilecek diğer yazılar: