Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

RAF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
RAF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Haziran 2017 Çarşamba

Neden Luftwaffe Dünkerk'de başarısız oldu?

10 Mayıs 1940 tarihinde Alman Silahlı Kuvvetleri "Plan Sarı" doğrultusunda Belçika, Hollanda ve Fransa'ya saldırıya geçtiğinde, Luftwaffe'nin bu harekât için ayırdığı uçak sayısı, yaklaşık olarak  2900 civarındaydı.

24 Mayıs günü, Hitler'in ünlü "Dur!" emri ile Dünkerk'e çok yaklaşmış olan zırhlı birlikler ilerlemelerini durdurunca, o cepte sarılmış olan Müttefik kuvvetleri imha etme emri Luftwaffe'ye verildi. Her zaman ki kendini beğenmişliği ile Göring, emri altında ki hava kuvvetlerinin bu işin altından rahatlıkla kalkacağını düşünüyordu. Ancak, geride kalan 14 günlük çarpışmalar içerisinde Luftwaffe 640 uçak kaybetmişti. Bu savaş başında ki mevcudun % 25'e yakın bir rakamdı. Daha da önemlisi, bazı filoların uçmaya hazır uçak sayısı % 50'ye düşmüş durumdaydı.


Çoğu zaman gözden kaçar, ama, harekât esnasında  Belçika ve Fransa'nın işgal edilen bölgelerinde Alman bombardıman uçaklarının bakım, tamir ve yüklemelerinin yapılabileceği havaalanları inşa edilmemiş durumdaydı. Ele geçirilen havaalanları da tamir ve bakıma ihtiyacı olduğundan kullanıma hazır değildiler. Bundan dolayı, Dünkerk bombardımanına katılan filoların çoğu Dünkerk'e ortalama olarak 200 km. uzaklıkta ki havaalanlarında konuşlandırılmışlardı.


Özellikle yakın taktik destek amacıyla üretilmiş olan Stuka bombardıman uçaklarının kısa menzilli olması bu bombardımanda verimlerini çok düşürmüştür. Eldeki kaynaklara dayanarak Dünkerk tahliyesi boyunca Luftwaffe'nin bombardıman filolarının kabaca 1600 ilâ 1800 saldırı düzenlemiştir. Bu saldırıların %40 isabet oranı yüksek olan Stuka pike bombardıman filolarınca gerçekleştirilmiştir. (İsabet oranının yüksekliğinin bir kanıtı olarak, Royal Navy'nin elinde ki en yeni destroyerleri bu tahliye operasyonuna göndermemesi gösterilidir.)


Diğer taraftan, Dynamo harekâtına katılan gemi sayısı 1.000 civarındadır. (Bunların arasında, kruvazörden, balıkçı teknesine kadar çok değişik boyutta ve farklı mürettebata sahip olanlar vardır.) Teknelerin boyutları küçüldükçe, Alman uçaklarının isabet oranının düştüğünü de unutmamak lazım!

Alman avcı uçakları destek ve keşif amaçlı 2.000 sorti gerçekleştirmiştir. Bu saldırıları önlemek ve  tahliyeyi desteklemek için RAF'ın avcı uçaklarının sortisi 2.400'e yakındır.

Bu arada, RAF bombardıman filolarının Dünkerk civarında bulunan Alman kara kuvvetlerine karşı 600 civarında sorti yaptığını da vurgulayalım.


Her iki tarafın kayıplarına gelince:
Luftwaffe'nin kayıpları toplamda 220 ilâ 250 uçak iken,

RAF kayıpları 200 avcı uçağı civarında, ancak, bombardıman uçağı kayıplarına dair bir bilgi bulamadım.

Genel olarak tahminler her iki tarafın kayıplarının birbirine yakın olduğu şeklindedir.


Dinamo Operasyonu boyunca İngilizlerin gemi kaybı tonaj farkına bakılmadan 240 adet olarak açıklanmıştır. Bunlardan 9 tanesi destroyerdir.

Genel olarak bir değerlendirme yapılırsa, Luftwaffe'nin tüm tahliye boyunca başarısız olduğu söylenebilir.
Herşeyden önce hava koşullarının kötü olması önemli bir engel teşkil etmiştir.
Diğer taraftan, hava filolarının Dünkerk'e uzak mesafelerde bulunması hem uçakların menzilini arttırdığından, Dünkerk üzerinde etkin oldukları süreyi azaltmış, hem de gün içerisinde yapılan sorti sayısını kısıtlamıştır.
Bunun yanında, savaşın diğer cephelerde devam etmesi, Luftwaffe'nin bütün gücüyle Dünkerk operasyonuna odaklanmasını engellemiştir.

Her ne kadar İngiliz Hava ve Deniz Kuvvetlerinin çok sayıda personel ve araç kaybına yol açsa da, Dünkerk'e sadece Luftwaffe ile saldırmak yanlış bir stratejik karar olarak tarihe geçmiştir.

26 Şubat 2016 Cuma

Fransız ordusu, 2. Dünya Savaşı'nda neden savunma ağırlıklı bir strateji uyguladı?

Fransız ordusunun, 2. Dünya Savaşı öncesinde ki organizasyonunu/yapılanmasını anlayabilmemiz için, her şeyden önce, bu ülkenin 1. Dünya Savaşı’nda uğradığı askeri kayıpları göz önüne almamız gerekir. Batı cephesi adı verilen ve Manş denizinden İsviçre sınırına kadar uzanan siperlerde 4 yıl boyunca (1914-1918) Fransız ordusunun verdiği kayıplar, o kadar yüksekti ki, savaşın sonlarına doğru, Fransız ordusunda 2 defa ayaklanma yaşandı.

Her zaman olduğu gibi, bu konuda da “kesin rakkamlara” ulaşmak çok zor. Dilimize çevrilmiş Fransız kaynaklarına başvurmak istersek, elimize geçenlerden birisi, Raymond Cartier’in, bir “klasik” niteliği kazanmış olan, “İkinci Dünya Savaşı” ansiklopedisi.
Cartier (eserinin 47 sayfasında), 1,5 milyon ölü ve yaralıdan bahseder. Unutmayalım ki, ölenlerin yanında, hayatlarının geri kalan kısmını, “özürlü” olarak geçirmek zorunda kalanların sayısı tam olarak bilinmiyor. Savaş esnasında geçirdikleri “şok” sonucu, sivil hayata asla uyum sağlayamayanların nüfus içinde ki payı ise, tam bir muamma. Bu son iki sınıfa, beraber yaşadıkları aile bireylerinin çektikleri zorlukları da katarsak, 4 yıllık bir savaşın topluma verdiği zararı, ancak hayal edebiliriz.


2. Dünya Savaşı sonrasında yapılan eleştirilerin çoğu, Fransız (ve İngiliz) askeri ve politik üst düzey yöneticilerinin göstermiş oldukları pasif tutuma yöneliktir. Yapılan eleştiriler kesinlikle doğrudur. Ancak, eleştirilenlerin neden bu kadar “pasif” davrandığını anlamamız, bilhassa askeri strateji açısından önemli.
1. Dünya Savaşı başladığında, neredeyse tüm ülkelerin askeri ve sivil yöneticileri, savaşın en geç Noel’de biteceğini düşünüyordu. Hiç kimse, 4 yıllık değil, en fazla 4 aylık bir savaş bekliyordu. Sonrası ise, Dünya’nın dört bir tarafında, 4 yıl boyunca süren bir katliam.

Bu beklenmedik gelişmede askeri strateji ve muharebe alanı taktikleri açısından hayati nokta şudur: 20. Yüzyılın başında ki “topyekun bir savaş”da, 19. Yüzyıl muharebe taktikleri kullanılmıştır. Bunun sonucunda, o güne kadar görülmemiş ölçüde kayıplar verilmiştir. Örneğin, Somme muharebesinde, 1 gün içerisinde, 50.000’den fazla asker hayatını kaybetmiştir.


Bunun yanında, gelişen silah teknolojisi sonucunda, ölen askerlerin sayısında beklenmedik bir artış görülmesi yanında, yaralıların sayısı da kat be kat artmıştır.

Çatışmaların yoğunluğu, uzunluğu ve  sivilleri de o güne kadar görülmemiş bir biçimde kapsaması sonucunda, cephede ki askerden, başbakana kadar çok geniş bir kitle uzun süreli bir “şok” yaşamıştır. Söz konusu bu “şok”un etkisi o kadar derin ve uzun olmuştur ki, savaştan sonra ki Fransa’nın (doğal olarak, İngiltere’den daha yoğun)  politik ve askeri örgütlenmesini biçimlendirmiştir.

Kısacası, Nazi Almanyası’nın, 2. Dünya Savaşı'nı başlattığı 1 Eylül tarihinden beri, Fransız ordusunun savaş ilanına rağmen, Maginot hattının gerisinde oturmasının en önemli nedeni, bir önceki “Büyük Savaş”’da saldırıya geçen orduların verdiği inanılmaz kayıplardır.


Bu savaşı yönetmiş olan Fransız komuta kademesi, 2. Dünya Savaşı öncesinde,  ya emekli olmuştu, ya da üst düzey komuta heyetindeydi. Her iki konumda da, ordunun organizasyonunda ve olası savaş stratejisinde ağırlıklı olarak söz sahibiydiler. Bu subay kitlesinin tek hedefi, Fransız ordusunun bir sonra ki savaştan, minimum kayıpla çıkmasıydı.

Diğer yandan, savaşı kazanmış olan taraf olarak, savaş boyunca uygulanan strateji ve taktik ile kullanılan silahların gelişimini sorgulamamışlardı. Bu tutum, neredeyse her savaştan sonra, galiplerin gösterdiği doğal bir reaksiyondur. Kazanan taraf, rahatlığa gömülürken, kaybeden, intikam duygusu ile yeni arayışlar içerisine girer.
Bu soruya askeri strateji açısından yaklaşırsak, müttefiklerin, askeri üretim kapasitesini ve bu bağlamda stratejilerini değerlendirmemiz gerekir.


Çok temel bir kaç rakkam vermemiz gerekirse, 1940 yılının ilk altı ayında müttefiklerin tank üretimi, 1.412 adetken, Almanya'nın üretimi 558 adette kalmıştır. Uçak üretiminde fark daha da fazlaydı. Müttefiklerin üretim adedi 6.794 iken, Alman üretimi, bunun yarısını biraz aşmıştır. Bu rakkamlar ışığında, müttefikler, geçen zamanın kendi leyhlerine işlediğini ve daha güçlendiklerini düşünüyorlardı.
Diğer taraftan, 1. Dünya Savaşı'nın bitişinden kısa bir süre sonra, İngiltere, RAF (Royal Air Force) kurmuş ve özellikle, ağır bombardıman filosuna öncelik tanımıştı. Almanya'ya karşı uyguladıkları ekonomik abluka ile ağır bombardıman saldırılarını birleştirerek, uzun vadede, Nazileri, yoğun bir savaşa gerek kalmadan, iktidardan düşürme planları yapıyorlardı.
Tüm bu bilgiler ışığında, müttefiklerin, neden pasif bir savunma stratejisi uyguladıklarını daha iyi anlarız!