Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

25 Şubat 2015 Çarşamba

2. Dünya savaşı ve sonrasında Fransa ve Yahudi meselesi - Bölüm 2!

Aşağıda ikinci bölümünü sunduğum konuşmayı, İnternette şans eseri bulduğumu itiraf etmeliyim.

2. Dünya Savaşı’nda, işgal altında ki Fransa ve Vichy Fransa’sı olarak anılan bölgede, Fransız Yahudilerine karşı uygulanan kıyım ve bunda, Fransız halkının ve devlet kurumlarının payı, sürekli ve bilinçli olarak gözardı edilmiştir.

Fransız tarihçi, Tal Bruttmann’ın, İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde 17 Nisan 2014′te düzenlenen toplantıdaki konuşmasının bazı bölümlerinden alıntıları, uzunluğu nedeniyle, 3 ayrı bölüm halinde sunuyorum:

Mülksüzleştirme politikası
Bu politikanın başka bir yönü 1941 yaz aylarında görülecekti. Vichy hükümeti Fransa’da yaşayan Yahudilerin nüfus sayımına tabi tutulmasını emreder. Bu Fransa’da bir ilktir. 1941 yazında Fransız devleti Fransız topraklarında yaşayan tüm Yahudilerin sayım yaptırmalarını yoksa hapis cezasına çarptırılmalarını kararlaştırır. Aileler dört sayfadan oluşan bir form doldurmak zorundadır : ilk sayfada aile reisine, eşine ve çocuklarına dair tüm nüfus bilgileri bulunur. Diğer üç sayfa mal ve mülklerin bildirimine ayrılmıştır. İnsanlar sahip oldukları tüm malların bildiriminde bulunmak zorundaydılar. Varsa şirketleri, gayrimenkulleri, menkul varlıkları, banka hesapları…

Belediyelerde doldurulan formlar valiliklere gönderiliyor, orada memurlar tüm bu bilgileri fişlere işliyordu. İsim, milliyet, adres ve meslek bazında fişler oluşturuluyordu. Böylece Yahudilerin sahip olduğu tüm varlıkları kesin bir şekilde bilmeyi sağlayacak devasa bir merkezi dosya oluşturulur.


Bu fişleme Vichy’nin antisemit politikasının yeni aşamasına denk düşer : Yahudilerin mülksüzleştirilmesi. Nüfus sayımını izleyen haftalarda bu kapsamlı politika yürürlüğe konur.Amaçlanan basittir : Yahudilerin tüm varlıklarını elinden alarak onların “Fransız” ellere aktarılmasını sağlamak. Bu politika Fransız toplumunun onayı olmadan uygulananazdı. Açık arttırmayla satılacak mülkleri satın alacak birilerinin olması gerekiyordu


Amaçlanan basittir : Yahudilerin tüm varlıklarını elinden alarak onların “Fransız” ellere aktarılmasını sağlamak. Bu politika Fransız toplumunun onayı olmadan uygulananazdı. Açık arttırmayla satılacak mülkleri satın alacak birilerinin olması gerekiyordu.

“Yahudi meselesi genel komiserliği” adı altında yeni bir birim kurulur, esasında bu birim bir nevi “Antisemit politikadan sorumlu bakanlık”tır. Bu “bakanlık” mülklerin satışını bir çok mesleğin müdahil olduğu bir süreçle yerine getirir : el konulan bina ya da dairelerin değerini tespit etmek için mimarlar, şirketleri incelemek için muhasebeciler, el koyma işlemleri için icra memurları, avukatlar vs gereklidir. Ve herşeyden önce potansiyel alıcılar lazımdır. Uygulamalanın geniş bir şekilde reklamı yapılır. Satış afişleri Fransa’nın her yerine asılır, ilanlar bütün gazetelerde yayınlanır. Herkesin haberdar olduğu bir politikadır bu.


Yahudilerin kamplara kapatılması ve memuriyetten atılmasında olduğu gibi mülksüzleştirilmeleri de başarılı olacaktır. 1941 yaz aylarında uygulanmaya başlanmasından iki yıl sonra, 1943 sonunda Fransa’da Yahudilerin elinde hiçbir özel mülkiyetin kalmadığını görürüz.



Olan bitene seyirci kalan Fransızlar
Aynı zamanda işgalcilerle işbirliği politikası da yürürlüktedir. Özellikle büyük baskınlarda bunu görmek mümkündür. İşgal sırasında Fransa’da Yahudi toplumuna karşı iki uygulama mevcuttur. Birincisi hem işgal bölgelerinde Almanlar, hem de özgür bölgede Fransız devleti tarafından uygulanan dışlama politikalarıdır. Fransız devleti tarafından uygulanan bu antisemit politika Almanların bu yönde bir emri olmadan, tamamen Fransız hükümetinin iradesiyle hayata geçirilir. Hatta Vichy hükümeti Almanlarla antisemit politikalar konusunda bir yarışa girer. 1942 yazından itibaren Fransa’da yürülüğe konan ikinci bir politika ise “nihai çözüm”dür, Yahudilerin öldürülmesidir. Bu tamamen Almanların emrettiği bir politikaydı, ancak bunun için Fransa dahil olmak üzere tüm Avrupa’da çeşitli devletlerin desteğine ihtiyaç duyacaklardı. Ancak “nihai çözüm”ün uygulanmaya başlanmasından  önce, 1941’de Almanlar işgal edilen bölgelerde Yahudileri tutuklamak için Fransızlardan destek alacaklardı.  1941’de yapılan bir baskını gösteren fotoğrafa baktığımızda duruma dahil olan dört tarafı görebiliyoruz : Fransız polisleri, Alman askerleri, tutuklanan Yahudiler ve olanlara seyirci kalan Fransızlar. 1941 yazında Yahudilerin maruz kaldığı zulüm ve tehcirde merkezi bir rol oynayacak Drancy kampı inşa edilir.

Savaş sonunda Fransa’daki Yahudilerin dörtte biri (anakarada yaşayan 330 binden yaklaşık 80 bini) “nihai çözüm”ün bir sonucu olarak hayatını kaybeder. Fransa’nın işgalden kurtarılmasını izleyen aylarda Fransız toplumunu piramidin en tepesinden en altına kadar etkileyecek bir “arındırma” politikası izlenir. Özellikle dönemin devlet başkanı Mareşal Pétain ve Konsey Başkanı olarak adlandırılan Başbakan Pierre Laval yargılanır. “Düşmanla işbirliği” yani ihanetten yargılanırlar. Bu “arındırma” dalgası Almanlarla işbirliğine dair tüm sorunları içerir. Masaya yatırılan sadece devlet antisemitizmi olmasa da bu mesele de bir çok davada gündeme gelecektir.


Devamı üçüncü ve son bölümde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder