Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

13 Eylül 2014 Cumartesi

2. Dünya Savaşı öncesinde,Sovyetler Birliği ile başlayan "soğuma süreci"'nin devamı..

Dün başladığımız, 2. Dünya Savaşı öncesinde, Sovyetler Birliği ile olan ilişkilerimize bugün

"2. Dünya Savaşının bilinmeyen yanları Bir Milletvekilinin Anıları / 1943 – 1952" isimli kitapla devam ediyoruz.

Yazarı Dr. Necmi Osten olan 179 sayfalık kitap, 10 YTL tutarında, ve 1992 basımı.

Yazar, böyle bir eseri yazmayı, daha 2. Dünya Savaşı yıllarında düşünmüş, güncel olayları not etmiş. 1950 yılından beri kaynak ve doküman toplamış.

12 bölüme ayrılmıs olan kitap, her ne kadar bir tarih kitabı havasında hazırlanmış olsa da, okuması sıkıcı değil, bölümler kendi içinde tutarlı ve tarihimizin belirli bir bölümü hakkında kısa, ama akılda kalan, ilginç notlar içeriyor.

Kitabın dördüncü bölümü, “Türk – Sovyet İlişkileri (1939 – 1952) adını taşıyor.

1-1939 yılının ilk yarısı:

Avrupa’da gitgide artan savaş tehlikesi, Türk, İngiliz ve Fransız hükümetlerini, bir “İttifak anlaşması” yapmak amacıyla, birbiriyle görüşmeye itti.

Aynı zamanda, Türkiye ile aralarında iyi komşuluk ilişkileri ile “Saldırmazlık Paktı” bulunan Sovyet Rusya ile başka bir anlaşma da yapılabilirdi.

Londra ve Paris, Moskova ile de müzakerelere başlamıştı, ama, görüşmelerde bir ilerleme kaydedilmiyordu.

Bunun nedeni, küçük Batlık devletlerinin , Sovyet ordularından çekinmiş olmalarıdır. Müzakereler sırasında, Baltık devletleri “Rus ordusu, bizim can düşmanımızdır. Almanya ise ekonomik düşmanımız.” diyorlardı.
(Blogcunun notu: İlerleyen seneler, onları haklı çıkardı. Ancak, benim anlamadığım, Fransa-İngiltere-Sovyet Rusya arasında ki görüşmelerde, bu ülke temsilcilerinin ne aradığı? Yazar, söz konusu alıntıyı, Churchill’in kitabından yaptığını belirtmiş.)

Bir sonuca bağlanmayan görüşmeler sonunda, Sovyet Rusya Almanya’ya yöneldi.

Bu arada, Sovyetler Birliği’nin Ankara Büyükelçisi Terentiyev, Türk hükümetinin yardım niteliğinde bir anlaşma yapılmasını istemesi halinde, Sovyet hükümetinin buna hazır olduğunu belirterek, Saraçoğlu’nu Moskova’ya davet etti.

Türk heyeti, 25 Eylül 1939 tarihinde Moskova’ya vardı ve ertesi gün, Molotov ile görüşmeler başladı.

Sovyetler, tasarlanan pakt konusuna hiç değinmeden, Montreux anlaşmasında ki bazı hükümlerin değiştirilmesini istediklerini belirttiler.

Saraçoğlu, bunun söz konusu bile olamayacağını belirtince, ertesi gün, Stalin’in de katıldığı ikinci bir toplantı yapıldı.

Stalin, Molotov’un bir gün önceki talebinin yanında, Türkiye-İngiltere ve Fransa arasında, tüm ayrıntıları görüşülmüş ve imzaya hazır hale getirilmiş “İttifak Anlaşması” üzerinde bir takım değişikliklerin yapılmasını istedi.

Saraçoğlu, söz konusu üçlü anlaşma maddelerinde yapılacak olası bir değişikliği, diğer ortaklara danışması gerektiğini belirtirken, Montreux anlaşması konusunda, evvelki oturumda gösterdiği kararlılıkla, Türkiye’nin “Hünkâr iskelesi”’ne benzer bir anlaşmayı hiçbir zaman tekrarlamayacağını belirti.

Ve ek olarak: “Şayet Stalin yoldaş, bu konuda ısrarlı ise, kendisinden ülkeme derhal dönmemi kolaylaştırmasını rica ederim.” der.

Müzakerelerin kesilme aşamasına geldiğini anlayan Stalin, söz konusu kağıda bir bakış atarak, “Yoldaş Saraçoğlu, haklı; bu taslak çok kabaca ele alınmış.” diyerek o günkü, görüşmeyi bitirmiştir.

Daha sonra ki görüşmeler 14 ve 16 Ekim tarihlerinde yapılmış; ancak, Sovyetler Birliği isteklerinde ısrar edince, Türk heyeti, görüşmelerin tüm sertliğine rağmen, dostane biçimde, Moskova’dan ayrılmış ve aşağıdaki bildiri yayınlanmıştır:

“Görüş alışverişleri, Sovyetler Birliği ile Türkiye arasındaki, değişmez dostluk ilişkilerin ve her iki hükümetin barışı koruma hususundaki ortak gayretlerini bir defa daha belirtmiştir.”

19 Ekim 1939 tarihinde, Türk heyetini taşıyan Kadeş isimli vapur, Boğazlardan girince, Türkiye-İngiltere-Fransa arasındaki üçlü ittifak imzalandı.

(Blogcunun notları: 18 Ekim 1939 tarihinde de, Almanya ile Sovyetler Birliği arasında, o tarihlerde tüm Dünya’yı şoke eden, bir Saldırmazlık Paktı imzalandı.

Nazi Almanyası ile Polonya’yı paylaşma planlarını yapmış ve uygulamış olan bir Stalin, zaten, yukarıda sözü edilen, “Saldırmazlık Paktı”’nı imzalamayı da çoktan kafasına koymuştur.

Savaştan sonra ele geçirilen gizli belgeler, anlaşma öncesinde yapılan pazarlıklarda, Stalin’in, Hitler’den Boğazlar ve Doğu Anadolu’da ki bazı illeri istediğini gösteriyor!


Ribbentrop’la aynı zamanda, Türk heyetini, Moskova’ya davet etmek, hem bize psikolojik bir baskı yapmayı, hem de Türk tarafının tepkilerine göre, Almanlardan, Türkiye hakkında istenecek taleplerin dozunu saptamayı hedefleyen bir Sovyet planıdır. Ancak, onurlu ve kendine güvenen Türk diplomasisi, Stalin’e “bir taşla iki kuş vurma” fırsatı vermemiştir.)

Not: Yazar, bu tarihlerde, TBMM’de, milletvekili olarak görev yaptığından dolayı, Fransız gazetelerinde çıkan bir yazıya değinerek, Saraçoğlu’nun, “çetin diplomat” olarak isimlendirildiğini belirtiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder