Öne Çıkan Yayın

Günün sözü: "Fransa'ya, "Liberté, égalité, fraternité", "süvari, piyade, ve topçuluk"'dan daha az rehberlik etmiştir."

"Liberté, égalité, fraternité" özdeyişi dilimize "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" olarak çevrilebilir. Bu üçlemenin ne a...

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Günün kitabı: Stalin’s Beutezug / Die Plünderung Deutschland’s und der Aufstieg der Sowietunion zur Weltmacht / Bogdan Musial !

Sırada ki kitap, Bogdan Musial’ın yazdığı, Stalin’s Beutezug (Stalin’in yağma seferi) ismini taşıyor.

Alt başlık daha açıklayıcı:

"Die Plünderung Deutschland’s und der Aufstieg der Sowietunion zur Weltmacht" (Almanya’nın yağmalanması ve Sovyetler Birliği’nin, bir „Dünya Gücü“ olması)

512 sayfalık kitap, 13 Nisan 2010 tarihinde, List yayınevi tarafından basılmış.

Cep kitabı formatında ki baskısının fiyatı 11 -€.


Aslında, bu kitabı okumadan önce, aynı yazarın „Kampfplatz Deutschland“ (Savaş alanı Almanya) isimli kitabını okumak gerekiyor. Basım tarihi 2008.

Bogdan Musial, 1960 doğumlu bir Polonyalı. 1985 yılında Almanya’ya sığınmış ve 1992 yılında Alman vatandaşlığına geçmiş.

1990 –1998 yılları arasında tarih, sosyoloji ve politika (politik bilimler) eğitimi almış. 1998 yılında „İşgal altında ki Polonya’da Yahudi zulmü“  isimli teziyle doktorasını aldı. 1991 – 1998 yıllarında Friedrich-Ebert Vakfının bursundan faydalandı.

1999 -2004 arasında Alman tarih Enstitüsünün Varşova şubesinde görev yaptı. 2005 yılında doçent oldu. 2007 yılından beri Varşova Ulusal Hafıza Enstitüsünde görevlidir. Bir çok makalesi vardır ve 2 kitap yazmıştır.

Yazarın ele aldığı konu oldukça ilginç ve bugüne kadar ihmal edilmiş. Her ne kadar 2. Dünya Savaşı ile alakalı da olsa, savaş sonrası dönemi içerdiğinden dolayı, bugüne kadar üstünde durulmamış.

Diğer önemli bir neden, de, Sovyet devlet arşivlerinin, ancak, 1990’ların ortasından itibaren, batılı araştırmacılara açılmış olması.

Kitaba getirilebilecek ilk ve en önemli eleştiri, kitabın başında ilan edilen konunun, 512 sayfalık kitabın, ancak, 125 sayfasında ele alınmış olması. Geriye kalan kısımlarda, savaş öncesi Alman-Sovyet ilişkileri, Almanya’nın ihtiyaç duyduğu hammaddeler karşılığında, gerçekleştrilen teknoloji ve silah transferi, Sovyet tank endüstrisinin gelişimi, savaş esnasında Sovyet birliklerinin uğradığı moral bozukluğu karşısında alınan önlemler, vb. konulardan bahsediyor.

Bilhassa Sovyet tank endüstrisini ve Barbarossa harekâtının ilk 2 yılında, Sovyet ordusunun geçirdiği evrim, anlattığı bölümler çok ilginç. Ancak, kitabın başlığında ilan edilen „konu“ ile pek alakalı değil bu noktalar. Bundan dolayı, kitabı, doğrudan konu ile ilgilendiği için alanların, belirli bir düzeyde „hayal kırıklığına“ uğradığı bir gerçek. Hele, kitabın, ancak, % 25‘ inin, „ana konu“‘ya ayrıldığını düşünürsek…

Bu eksikliği bir kenara bırakırsak, yazar, savaş sonrasında, sadece Almanya’nın değil, diğer tüm Sovyet orduları tarafından kurtarılan (ve zamanla, işgal edilen!) Doğu Avrupa ülkelerinde ki, sanayi işletmelerinin, yeraltı kaynaklarının ve ticari malların sistematik olarak, uzunca bir süre Sovyetler Birliği’ne aktarıldığını, kaynaklarla okuyucuya sunmuş.

Bir Polonya’lı olarak, ülkesinin, gerek savaş başında gerekse savaştan sonra, hangi süreçlerden geçtiğine ayrıntılı yer vermiş. Bu konuya ayırdığı sayfa ve kaynak, belki bazı okuyucuları rahatsız edebilir, ama, bence çok doğal.

Bu arada, 2. Dünya Savaşı’nda asker ve sivil olarak en büyük kayba uğrayan, ekonomik, ticari ve kültürel açıdan en geniş kapsamlı yıkımı yaşayan Sovyetler Birliği’nin, savaşı kazanan taraf olarak, „tazminat“ istemesi çok doğal. Bunun ölçüsünü ve sürekliliğini saptama konusunda, işin ayarı bozulmuş olabilir. Bunu da gözden kaçırmamak gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder